Türkiye’de iktidardaki AKP hükümeti ile onu destekleyen MHP, muhtar ve belediye başkanlarının seçileceği 31 Mart seçimlerini “beka meselesi” yaptı ya...
Cumhur İttifakı siyasetçileri ile yandaş medya el ele verip, “beka” adı altında iktidara muhalif kim varsa ya doğrudan “terörist” ya da “terör destekçisi” ilan etti.
Bu da yetmedi: Şimdi sırada muhalif siyasetçileri, akademisyenleri, gazetecileri, hatta cinsiyet eşitliği için 8 Mart’ta barışçı gösteri yapan kadınları bile “din düşmanı” ilan etmek var.
Türkiye’de iktidardakiler “beka sorunu” diyerek muhalefeti bastırmaya çalışadursun...
Asıl beka sorunu dışarıda yaşanıyor.
Son bir ay içinde Türkiye açısından gerçekten “beka sorunu” olabilecek üç ayrı gelişme yaşandı.

★★★

- En tehlikelisi Belçika’dan geldi; Belçika’da bir mahkeme PKK’nın “terör örgütü olmadığı” yönünde bir karar almıştı. Bu kararın temyiz mahkemesinde “düzeltilmesi” umuluyordu. Ancak olmadı. Brüksel’deki temyiz mahkemesi de “PKK terör örgütü değildir” kararı vererek yargılanan PKK’lı teröristlerin “suçsuz” olduklarına hükmetti. Mahkemenin “Suçsuz” olduklarına karar verdiği PKK’lılar arasında Zübeyir Aydar, Remzi Kartal gibi elebaşları da var.

- Türkiye’ye gerçekten “beka” sorunu olabilecek ikinci gelişme Suriye’de yaşandı: ABD Savunma Bakanlığı, kongreye yaptığı bildirimde Irak’taki milyonlarca dolarlık askeri araç, silah ve mühimmatı Suriye’ye taşıyacağını açıkladı. Bildirimde, yüzden fazla askeri araç, binlerce silah ve mühimmatın, PKK terör örgütünün Suriye uzantısı PYD-YPG’nin ana omurgasını oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’ni “takviye etmek amacıyla kullanılacağı” bilgisi de yer aldı.

- ABD, PKK teröristlerinin Suriye ayağını silahlandırırken, Türkiye’nin Suriye’deki “stratejik ortağı” Rusya da elbet boş durmadı. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov açıkca “Türkiye ile PYD-YPG konusunda anlaşamadık” derken, Rus ordusu da “Membiç’te Suriye demokraktik Güçleri ile koordinasyon halinde hareket ediyoruz. İş birliğimiz var” açıklaması yaptı.

AKP hükümetinin tüm bu gelişmelere tepkisi ya hiç yok ya da birkaç kuru açıklamadan ibaret.
Daha bitmedi...
İktidar partisi ve yandaşları, seçim öncesinde ekonomik kriz konuşulmasın diye “beka” diye bağırıp muhalif parti ve kesimleri “terörist” ilan ettikçe, Türkiye’nin ekonomik kayıpları da artıyor.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun işi büyütüp, Almanya’dan tatil için Türkiye’ye geleceklerin de “eğer terör örgütünün eylemleriyle bir ilişkileri belirlenirse gözaltına alınacaklarına” ilişkin açıklaması, Alman vatandaşlarının Türkiye tatillerini iptal etmelerinin önünü açtı. Daha şimdiden 3 milyarlık bir turizm gelir kaybından bahsediliyor.

★★★

Öte yandan...
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Fırat’ın doğusunda “güvenli bölge” oluşturup, TOKİ evleri kurma hayali yerinde sayarken, İran Şam’da inşaatlara başladı bile.
İran devlet haber ajansı, İranlı inşaat şirketlerinin Suriye’nin başkenti Şam’ın kenar mahallelerinde 200 bin konut inşa edeceğini duyurdu.
Türkiye yerinde sayarken, Rus, İran ve Çin şirketleri, Suriye’nin enerji altyapısını kurmak için ön çalışmalara başlamış durumda.
İşin bir de siyasi kayıp yönü var; Cumhur İttifakı’nın siyasetçileri ve yandaş kalemlerinin “beka” gerekçesiyle muhalefetin üzerine yürümesi, Batı’da alınan tüm kararların, yayınlanan tüm insan hakları raporlarının ana konusu haline gelmiş durumda.
Türk yetkililerinin “Tanımıyoruz”, “kınıyoruz”, “çöpe atıyoruz” dedikleri Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye kararı ile ABD’nin insan hakları raporunun ortak noktası, iktidarın Türkiye’de muhalefeti susturmak için yargıyı kullandığı tespiti.
Bu tespitin Türkiye’nin AB sürecinin zarar görmesi gibi siyasi sonuçları buzdağının sadece görünen kısmı. Görünmeyen kısımda ise Batılı iş adamlarının “hükümete bağımlı Türk yargısı” algısı nedeniyle Türkiye’ye yapacakları yatırımlardan vazgeçmeleri yer alıyor.
Kısacası, “beka” diye muhalefete “terörist” muamelesi yapan iktidarın Türkiye’ye maliyeti korkunç.
Muhtar seçeceğimiz bir seçim için tüm bunlara değer mi?
Siz yanıtlayın...