Rusya’dan Türkiye’ye S-400 sevkiyatının başlamasıyla birlikte, Washington yönetimi de düğmeye bastı.
Şimdi “hasar tespiti” zamanı...

İLK ETAPTA 9 MİLYAR DOLAR ZARAR: ABD’nin ilk yaptırımı, Türkiye’nin başından beri içinde yer aldığı F–35 savaş uçağı projesinden çıkarılması oldu. F–35 projesi kapsamında uçağın yaklaşık 900 parçası Türkiye’de üretiliyordu.
Bu üretim de başka ülkelere kaydırılacak. Tahmini zarar 9 milyar dolar.
Bu üretimin ülkeye sağladığı istihdam katkısı ya da uluslararası prestij kaybı ise ölçülemeyecek nitelikte.
Türkiye’nin projeden çıkarıldığı açıklanır açıklanmaz, pek çok ülkenin takındığı tavır da kaybın büyüklüğünü gösterir nitelikte.
Mesela İsrail daha şimdiden Türkiye için üretilmiş ancak teslim edilmemiş iki hazır uçağın peşine düşmüş durumda. Polonya, Japonya ve Hollanda ise ilk üretim sürecinde Türkiye’ye ayrılmış 30 uçağa talip oldu bile.
Avusturya ise üretimde Türkiye’nin dışlanmasıyla ortaya çıkan boşluğu doldurmanın peşinde

HAVA ÜSTÜNLÜĞÜ SIKINTIYA GİRDİ: Türkiye’nin projeden dışlanmasının en büyük maliyetlerinden biri ise yeni nesil savaş uçağı F-35’leri Türk Silahlı Kuvvetleri envanterine katamamak oldu.
Maliyeti görmek için komşulara bakmak yeterli; İran doğrudan Ankara ile dalaşmasa da coğrafi olarak her zaman büyük bir risk unsuru. Irak karışık, Suriye hâlâ iç savaştan çıkamadı.
İran’da, Irak’ta, Suriye’de Türkiye’nin bekasına doğrudan tehdit olan terör örgütleri kol geziyor. PKK terör örgütü işi Suriye’de “devletçik” kurmaya kadar vardırdı. Irak’ta teröristler Kandil’den inip, Sincar’a yerleşmenin peşinde. Bunlara ek olarak bir de hâlâ tam olarak bitirilemeyen IŞİD terör yapılanmaları var.
İdlib’te şu an “kontrol altındaymış” gibi görünen cihatçı teröristlerin potansiyel tehlikesini de elbette unutmamak gerekiyor.
O savaş uçaklarına Türkiye’nin ne kadar ihtiyacı olduğu ortada. Yunanistan’ın da Türkiye’nin F-35’ten çıkması ile bu uçaklarla ilgilenmeye başlamasını ayrıca not düşmek gerekiyor. Ege’deki hava üstünlüğü de tehlikede.
Peki Türkiye F-35’ten doğan boşluğu, Rusya’dan alacağı uçaklarla doldurabilir mi?
S-400’leri bile NATO radar sistemine bağlayamayacak bir ülkenin, Rusya’dan alacağı savaş uçaklarını hangi radarlarla kullanabileceği elbette bir muamma. O “milli egemenlik ve bağımsızlık” diskuruyla S-400’leri halen NATO üyesi olan Türkiye’nin başına saranlar, savaş uçaklarını da Rusya’dan aldığımızda (pilot eğitimi, uçak bakım-onarımı, modernizasyonu vs.) Moskova’dan ne kadar “bağımsız” bir dış politika izleyebileceğimizi bir zahmet anlatsalar da öğrensek.

ABD, KIBRISLI RUMLARA 32 YILDIR UYGULADIĞI SİLAH AMBARGOSUNU KALDIRDI: Ambargonun kaldırılmasına bir de Kıbrıslı Rumların üye olmamalarına rağmen geçen aylarda bir NATO etkinliğine resmen davet edilmelerini ekleyin. AKP’nin iktidar olduğu 2005 yılında Rumların AB’ye tam üye olmaları ile Kıbrıs konusunda yaşanan muazzam zemin kaybı, NATO’ya kadar dayandı.

CAATSA YAPTIRIMLARI: AKP hükümetinin Trump’tan beklentisi, Türkiye’ye CAATSA yaptırımları konusunda “muafiyet” tanıması.
ABD’de yasa çıktıktan yaklaşık bir yıl sonra, Trump yönetiminin isteğiyle Rusya’yla iş yapan bazı ülkelerin CAATSA yaptırımlarından muaf tutulması için Kongre’den geçirilen bir kararla imkan sağlanmıştı. Ancak Amerikalı uzmanlar, bu imkanın Rusya ile savunma alanında önceleri çok yakın ilişki içinde olup bunu azaltmak isteyen, ancak halihazırda ellerindeki Rus malları konusunda bakım-onarım ve modernizasyona ihtiyaç duyan ülkeler için (Endonezya, Vietnam gibi) kullanılmak üzere tasarlandığına vurgu yapıyorlar.
Türkiye’nin ise bu kategoriye sokulması pek mümkün görünmüyor.
Trump’ın CAATSA konusunda atabileceği bir başka adım ise yaptırımları ertelemek. Ama erteleme, eninde sonunda o yaptırımların uygulanacağı anlamına geliyor.
Kaldı ki Trump yönetiminin “muafiyet” ya da “erteleme” seçeneklerine başvurmasına ABD Kongresi’nin “eyvallah” demesi de mevcut konjonktürde pek mümkün görünmüyor.
Kısacası, “bağımsızlık” adı altında çıkılan S-400 füze alımının maliyeti Türkiye’ye çok ağır geldi.
Elimizde Rusya’nın teknoloji transferini reddettiği iki batarya S-400 ile Moskova’dan hâlâ hiçbir şekilde somutlaşmamış “ortak üretim” sözleri kaldı...

Katar da mı terk ediyor?


AKP’nin “değerli yalnızlık” diye nitelendirdiği dış politikasında “son kalan kale” Katar da düşmek üzere.
AKP, Katar’ın Kıbrıslı Rumlarla girdiği doğal gaz iş birliğini, bu ülkenin söz verdiği 15 milyar dolarlık yatırımın da etkisiyle sineye çekmişti.
Ancak o yatırım açıklanmasının üzerinden bir yıl geçmesine rağmen hâlâ gelmedi. Kulislerde Katarlıların; AKP’nin kendilerine yatırım için hep “batık” işletmeleri gösterdiğine ilişkin söylenip durdukları konuşuluyor.
Katar’dan gelen son hamle ise daha da dikkat çekici;
Katar merkezli El Cezire televizyonu -ki Katar hükümetinden onay almadan herhangi bir yayın yapması mümkün değil- tam da 15 Temmuz darbe girişiminin yıl dönümünden üç gün önce, Türkiye FETÖ suçlamasıyla kırmızı bültenle aradığı isimlerle “basın özgürlüğü” programı yaptı.
“Eyyy Katar!” seslenişi ise hâlâ ortada yok.
Neden acaba?