AKP hükümeti, 17 yıllık iktidarında en sorunlu dönemini yaşıyor. İç politikada Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan’ın hareketleri AKP’yi bölüyor. Ekonomik kriz, artık simitçilerin bile devlet korumasına ihtiyaç duyması noktasına vardı. Dış politikada ise AKP hükümetinin dünyada bir şeklide kavga etmediği -Katar hariç, ki o da yakındır- neredeyse hiçbir ülke kalmadı.

AKP’nin tüm bu sorunlardan “sıyrılma” yöntemi ise hep aynı; 17 yılda kurulan devasa “propaganda aygıtı” ile -ki buna Pelikan da diyebilirsiniz- ortaya anti-Amerikan soslu hamasi gerekçeler yaratmak.

AKP propaganda aygıtının bulduğu son “kullanışlı konular”; Suriye’ye yapılan askeri harekatlar, Libya’ya asker göndermek ve Kanal İstanbul Projesi.

Pelikancıların yaygaralarını bir tarafa bırakıp ayrıntılara bakıldığında ise tartışma konularının aslında kime yaradığı somut şekilde ortaya çıkıyor

KANAL İSTANBUL KİME YARAR?

Önce Kanal İstanbul’a bakmakta yarar var. Soru basit; Kanal İstanbul kime yarayacak? İç politikada yanıt kolay;

- AKP propaganda aygıtının en gözde konularını oluşturan dev havaalanı ve köprülerin etkisi bitti. Kanal İstanbul AKP propaganda aygıtına yeni malzeme sağlamaya aday.

- Üstelik bu “dev proje”, yaşanan ekonomik krizde AKP’nin başından beri sırtını dayadığı “beton lobisine” de can simidi olacak nitelikte.

- Kanal İstanbul tartışmasının, ekonomik krizin konuşulmasını gölgelemesi de işin “bonusu” olacak.

Peki ya dış politikada Kanal İstanbul kime yarar? İşte burası biraz karmaşık; Kanal İstanbul Projesi’nin ortaya atılması, Türkiye Cumhuriyeti’nin Lozan’la birlikte kurucu anlaşmalarından olan Montrö’nün tartışmaya açılmasına neden oldu.

Montrö’nün uluslararası alanda kimin çıkarlarına dokunduğuna bakmak gerekiyor. Montrö, Karadeniz’e kıyıdaş olmayan ülkelerin Boğazlardan savaş gemileri geçirmesine kısıtlama getiriyor, Karadeniz’de üslenmelerine yasak koyuyor.

Bu yasaktan da en çok muzdarip olan ülke ABD. Karadeniz’in kuzeyinde Kırım’ı ilhak ederek, Gürcistan’ın yarısını kendi üzerine geçirerek yayılan Rusya’ya karşı ABD’nin birkaç kez, Türkiye ile temasa geçerek “Montrö’de esneklik talep ettiği” sır değil.

Kısacası Kanal İstanbul’un en çok kazananı daha şimdiden ABD.

LİBYA’YA ASKER GÖNDERMEK KİME YARAR?

İkinci soru şu; Libya’ya Türk askeri gönderilmesi kime yarar? Libya’da halen devam eden iç savaşta AKP hükümeti -elbette sürpriz değil- İhvancıların oluşturduğu Trablus’taki Sarraj yönetiminden yana taraf oldu.

Karşı cephe, ülkenin büyük bölümünü kontrol altında tutan Hafter güçleri. Hafter’in en büyük destekçisi ise Rusya.

Karadeniz’de Rusya’nın etkinliğini genişletmesine karşı duran ABD’nin, Moskova’nın kıyıdaş bile olmadığı Akdeniz’de de aynısını yapacağı aşikar. Nitekim, ABD’nin son savunma bütçe yasası, doğrudan Rusya’yı hedef alır nitelikte:

- Türkiye’ye Rusya’dan alınan S-400 füzeleri nedeniyle yaptırım konulması.

- Türk Akım ve Kuzey Akım boru hatlarının inşasına dahil olan şirket ya da kişilerin yaptırıma tabi tutulması

- Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne Amerikan silah ambargosunun kaldırılmasına karşılık, Rus savaş gemilerinin Rum limanlarına yanaşmalarına yasak getirilmesi şartı...

Hepsi Moskova’nın -en çok da Akdeniz’de- etki alanını arttırmasını engellemeyi amaçlıyor.

ABD, Rusya’ya karşı tek taraflı yaptırımlar yoluyla mali savaş açarken, Libya’daki iç savaşa “doğrudan taraf olmayacağını” da açıklıyor. ABD’nin kendi askerini bu ülkeye göndermesine de gerek yok zaten; AKP hükümeti, Libya’da Rusya’nın destekliği Hafter yönetimine karşı Mehmetçiği göndermeye pek gönüllü.

SURİYE’DEKİ TÜRK ASKERİ VARLIĞI KİME YARIYOR?

Türk dış politikasının bir başka kanayan yarası da Suriye... Suriye’nin kuzey batısındaki İdlib’de Türk askeri halen 12 ayrı gözlem noktasında nöbet tutuyor.

Kime karşı? Rusya ve Esad ordusunun bölgeyi ele geçirmesine karşı.

İdlib’de kimin askeri yok? ABD’nin. Başka söze gerek var mı?

İdlib’de bulunmayan Amerikan askerleri, Suriye’nin kuzeydoğusundaki, petrol açısından zengin bölgeleri “korumakla” meşgul. AKP hükümeti başlangıçta bu duruma “ABD’nin Suriye’de tek derdi petrol” diyerek yeri göğü yıktı. Ancak Erdoğan’ın son Washington gezisinden sonra işler değişti.

Erdoğan, “Gelin Suriye’deki petrolü birlikte çıkaralım” çağrısı ile buradan çıkacak petrolün gelirlerinin “TOKİ evleri” kurulmasında kullanılmasını önerdi. Eğer çağrı olumlu yanıt bulursa, Türkiye Suriye petrolü için ABD ile birlikte çalışacak. ABD’nin bölgedeki askerleri de böylece “meşruiyet” kazanacak.

(“Güvenli bölge kuracağız, terörü temizleyeceğiz” diye çıkılan, yandaşların anti-Amerikancılık yaygarasıyla sunduğu Barış Pınarı Harekatı’nın sonucunu bir de bu açıdan okumakta fayda var.)

Adı hiç anılmasa da Büyük Ortadoğu Projesi uygulanmaya devam ediyor. Sahi, ABD Başkanı Donald Trump’ın dünyada en iyi anlaştığı lider kimdi?