Bizim “beton lobisinin” Suriye’de çıktığı “cihat” yolculuğu buraya kadarmış.
Bakkal hesabı gibi yapılan dış politikanın geldiği nokta bu:
- “Rusya’dan S-400’leri alır, nükleer ihaleyi de Putin’e veririz...”
- “ABD’den de yolcu uçağı alır, Patriot füzesi için masaya oturur, Trump’ı da hallederiz...”
- ”Avrupa’da Fransa gibi cızırtı yapacakları da yine THY’ye uçak alıp sustururuz”
- “Suriye’de sınır boyunca Mehmetçik’in kontrol ettiği bölgelere TOKİ’yi sokarız, inşaat sektörünü abad eder, para saymalara doyamayız...” politikaları tutmadı.
O füzeleri, o uçakları aldık, ama sonuçta Suriye’de fena sıkıştık.
Suriye’nin batısında Rusya’nın, doğusunda ABD’nin politikalarının esiri haline geldik.
RUSYA’NIN FORMÜLÜ: Fırat’ın doğusunda Rusya, Esad rejiminin önünü açmak için “böl-taşı-yok et” formülü uyguladı. AKP yönetimi ise bunda kilit rol oynadı.
Önce Halep’teki cihatçılar, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Rus Lider Putin ile anlaşması sonucu İdlib’e getirildi.
Ardından Esad ordusunun Lübnan sınırındaki Arsel’i ele geçirmesi üzerine, buradaki terörist El Nusra örgütü üyeleri Türkiye sınırına taşındı.
Son olarak da Şam kırsalındaki Doğu Guta’daki cihatçılar İdlib’e getirildi.
Türkiye, Soçi Anlaşması ile İdlib’teki bu cihatçı gruplar için bir nevi “hami” yapıldı, kurulan 12 gözlem noktasına Mehmetçik yerleştirildi.
Şimdi o Mehmetçiklerin hayatı tehlikede. Türkiye’nin Marek’teki 9. Gözlem noktası Esad ordusu tarafından sarılmış durumda. İdlib’in güneyinde kalan iki farklı gözlem noktası daha ateş altında.
Üstelik, “kardeşim” Putin de yaptığı son İdlib açıklaması ile adeta yangına körükle gitti:
“Suriye’de, bir bölgenin askerden arındırılması konusunu konuştuğumuzda Soçi’de, bölgenin yüzde 50’si terörsitler tarafından kontrol ediliyordu. Şimdi yüzde 90’a ulaştı. Bu son derece tehlikeli bir gelişme. Bizim askeri üssümüze İdlib üzerinden saldırı girişimleri oldu. Daha da tehlikelisi, militanların bu bölgeden dünyanın diğer bölgelerine aktarıldıklarını görüyoruz. Bu nedenle Suriye ordusunun bölgedeki terörle mücadelesini ve bu bölgenin terörist eylemlerden arındırılması çabasını destekliyoruz...”
Moskova karar vermiş. Bölgeyi temizleyecek.
Türkiye’nin yapması gereken, Suriye toprağı İdlib’te konuşlu Mehmetçik’in hayatını daha fazla tehlikeye atmadan, bir an önce geri çekmek olmalıdır.
ABD’NİN SURİYE’YE YERLEŞME FORMÜLÜ: Fırat’ın doğusunda da durum hiç iç açıcı değil. “Müşterek Harekat Merkezi” ile Amerikalılar Urfa’ya da yerleşti.
AKP’nin “barış koridoru” dediği koridorun kurulması için Türk-ABD askerlerinin ortak harekatının başladığı duyuruldu.
Hamaseti bir tarafa bırakın, sonuca odaklanın:
Türkiye’nin güneyinde oluşturulacak 3-5 km.’lik koridora Amerikan askerleri -müşterek operasyon adı altında-  iyice yerleşecek.
Koridorun hemen ötesinde ise PKK terör örgütünün uzantısı PYD-YPG’nin kontrolünde bir “devletçik” oluşturulacak. Bir yandan “koridor” güvencesi, diğer yandan ABD’den devam edecek silah, mühimmat, lojistik desteği ile bu “devletçik” iyice semirecek.
Türkiye’nin hiç dilinden düşürmediği Suriye’nin “toprak bütünlüğü” ve “birliği” de kağıt üzerinde kalmaya mahkum olacak.

S-400 MUAMMASI

“Rusya’dan füze almayı, bağımsız dış politikaya” bağlayanlara sorular:
AKP hükümeti binbir hamasetle aldığı o füzeleri neden aktive etmedi/edemedi? Eğer aktive edilmiş olsalardı, Rusya ve Esad uçaklarının ateşi altındaki Mehmetçik’in korunması için kullanılabilirler miydi?
Bu soruların yanıtları, bizim beton lobisinin dış politikasında gizli...

Anlat Davutoğlu anlat...


AKP içinde işler karışık.
Ahmet Davutoğlu’nun son çıkışı, pek çok tartışmayı alevlendirecek gibi.
AKP’nin, 7 Haziran 2015 seçimlerinde TBMM’deki çoğunluğunu kaybedip, 1 Kasım 2015 seçimlerinde yeniden kazanması arasında geçen dönem, terör olaylarının ülkede tepe noktaya ulaştığı dönem olarak tarihe geçmişti. Şimdi Davutoğlu, “Başbakan” olarak görev yaptığı o dönemle ilgili, “Terörle mücadele konusunda defterler açılırsa birçok insan, insan yüzüne çıkamaz. Neden mi? Türkiye Cumhuriyeti tarihi yazıldığı zaman eminim en kritik dönemlerden biri 7 Haziran-1 Kasım arasındaki dönem olarak yazılacaktır” dedi.
Bize düşen soru sormak;
- 7 Haziran seçimlerinden sadece iki gün önce, HDP’nin Diyarbakır mitinginde patlayan bomba...
- Suruç’ta 33 kişinin ölümüyle sonuçlanan terör saldırısı...
- Ankara’daki gar katliamı...
- İki seçim arasında şehit edilen, ancak failleri bulunamayan iki polis memuruna saldırı...
- İki seçim arasında gerçekleşen terör eylemlerinde şehit olan polisler, askerler, siviller...
Neden öldüler?
Davutoğlu bunları anlatmaya başladığında durmasın.
- 2015 Ocak ayında Kıbrıslı Rum lider Anastasiyades ile Davos’ta yaptığı iddia edilen gizli görüşmeyi de...
- Bu görüşmede Rumlara Doğu Akdeniz’de yapılan petrol/doğalgaz aramalarına Türkiye’nin “göz yumacağı” sözü verdiği iddialarını da...
- Libya’da savaşan cihatçı gruplara bavullarla -uçak düşerse diye dört ayrı seferde- gönderilen milyon dolarları da...
- Suriye’de “3 günde Şam’da namaz” hayaliyle çıkılan cihat rüyalarını da anlatsın...
Anlatabilir mi?