Türkiye’nin başına “Türk tipi başkanlığı” saran referandumun ardından Erdoğan, muhalefetin usulsüzlük iddialarına karşı “Atı alan Üsküdar’ı geçti” demişti.
Erdoğan, 31 Mart seçimlerinde Ankara ve Antalya’nın yanı sıra İstanbul’un da CHP’ye kaptırılmasının ardından ise seçilen muhalif partilerden belediye başkanları için “topal ördek” benzetmesi yaptı.
Türkiye, “AKP İstanbul’u kaybetmesin” diye oy sayarken asıl olanlar dış politikada oluyor. Çok vahim gelişmeler kapıda...

EGE’DE HAVA ÜSTÜNLÜĞÜ YUNANİSTAN’A GEÇER Mİ?: AKP hükümetinin Rusya’dan alacağı S-400 füze sistemleri nedeniyle başından beri içinde yer aldığı F-35 savaş uçağı programından çıkarılması gündemde. ABD, hiç şakası olmadığını gösterdi, Türkiye’ye F-35 parçası sevkıyatını durdurdu. AKP iktidarı, “F-35’lerin bazı parçaları Türkiye’de üretiliyor. Türkiye dışlanırsa proje sıkıntıya girer, uzar” kartını oynuyordu ki Washington’dan buna da yanıt geldi. Pentagon, “Türkiye’nin dışarıda bırakılmasının F-35 projesini sadece 3 ay geciktireceğini” açıklayıverdi.
Başka bir vahim olasılık var: Projeye Yunanistan’ın dahil edilmesi.
Bu olasılığı da bizzat projenin başındaki Amerikalı Amiral Mathias Winter dile getirdi. Winter, ABD Kongresi’ne gönderdiği mektupta, Yunanistan’ın da F-35 projesine dahil edilme ihtimali olduğunu bildirdi.
Bunun anlamı şu: Türkiye, F-35 gibi çok gelişmiş savaş uçağı ile Yunanistan’la sıkıntıların giderek büyüdüğü Ege’de ve Akdeniz’de bariz hava üstünlüğü alacaktı. Şimdi Türkiye’nin dışlanıp Yunanların F-35’e dahil edilme ihtimali bu dengeyi tam tersine çevirmeye aday.

RUSYA’YA GÜVENMEK MÜMKÜN MÜ?: AKP hükümetinin izlediği dış politika, tam bir keşmekeşe bürünmüş durumda. Türkiye, bir yandan ABD’ye Rus S-400’leri konusunda kafa tutarken, diğer yandan Rusya’ya karşı NATO kartını ortaya çıkardı. NATO, Karadeniz’de Rusya’ya karşı istihbarat yoğunluğunun ve savaş gemisi sayısının arttırılmasını da içeren bir dizi askeri önlemi kabul etti.
Suriye’de İdlib’e yönelik geniş ölçekli Rus-Esad ortak askeri operasyonunu biraz da Türkiye’deki seçimlerin hatırına geciktiren Putin, acaba bundan sonra ne yapar? Rusya’dan, sadece İdlib’e yönelik operasyon değil, Türkiye’ye Afrin ve Cerablus’tan çıkması için baskı da kapıda. Rusya’nın Suriye planı giderek “Türkiye’yi Fırat’ın doğusundan çıkarıp Fırat’ın batısındaki PKK terör örgütü uzantısı PYD-YPG kontrolündeki topraklara yöneltmek, böylece Washington ile Ankara’nın arasını daha da açmak” olarak belirginleşiyor.
Bitmedi...
Bir de beklenmedik şekilde başımıza Libya çıktı. Libya’da Suudi Arabistan-Mısır ikilisinin desteklediği -ve AKP yönetimindeki Türkiye’den nefret eden- General Halife Hafter, emrindeki güçlere Trablus’a yürüme talimatı verdi. Hafter, daha birkaç ay önce İtalya’nın Palermo şehrindeki Libya Barış Zirvesi’nde “Türkiye’nin katıldığı toplantıya katılmam” diye rest çekmişti. Türkiye dışlanarak, “zirve içinde zirve” yapılmış, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, bunun üzerine Palermo toplantısını terk etmişti. Üstelik bu Türkiye’siz zirveye Rusya’nın Başbakanı Medvedev de katılmıştı. Hafter’in Trablus’u alması, AKP’nin “Müslüman Kardeşleri, Orta Doğu ve Afrika’da iktidar yapma” hülyasına da büyük bir darbe olacak.
Kısacası...
Türkiye oy sayarken, Ege’de, Suriye’de, hatta Libya’da “Atı alanlar, Üsküdar’ı geçiyor”...
Erdoğan, seçim kazanan muhalefetten “topal ördek” diye bahsederken, asıl Müslüman Kardeşler hareketi tüm dünyada “topal ördek” haline geliyor.
Türkiye de elbette bu gidişattan azade değil. 31 Mart’ta İstanbul, Ankara, Antalya, Adana ve Mersin’in yönetiminin CHP’ye geçmesini bir de bu açıdan okuyun...

Almanya’dan çözüm süreci çıkışı


Herkes seçimlerden sonra AKP hükümetinin ne yapacağını konuşuyor...
Cumhurbaşkanı Erdoğan hem içeride hem de dışarıda daha da sertleşecek mi? Yoksa -biraz da ABD’den gelmekte olan baskıyı dengelemek adına- Avrupa’ya mı yanaşacak?
Erdoğan bu konuda henüz ipucu vermedi. Ancak seçim kampanyasında Brüksel temyiz mahkemesinin PKK’nın “terör örgütü olmadığı” yönündeki kararına hiç değinmemesi “AB’ye yakınlaşma sinyali” olarak okundu Batı başkentlerinde.
Elbette bunun da bir bedeli olacak AKP açısından. Peki ne olabilir bu bedel?
Seçimlerden 5 gün sonra, Almanya’nın Ankara Büyükelçiliği’nde bir “nişan takdim töreni” gerçekleştirildi.
Almanya Büyükelçisi Martin Erdmann, özellikle güneydoğudaki insan hakları davalarında öne çıkan avukat Cihan İpek’e “Almanya Liyakat Nişanı”nı takdim etti. Erdmann, kritik mesajlar da verdi. Alman hükümetinin, 2011’de başlayan çözüm sürecinin “2015’te sona erdirilmesinden üzüntü duyduğunu, hayal kırıklığına uğradığını” söyleyen Erdmann’ın en vurucu cümlesi şu oldu:
Alman hükümeti olarak, çözüm sürecinin yeniden başlamasını arzu ediyoruz. Barışın bu şekilde mümkün olduğunu savunuyoruz...
Sıkışan AKP’nin Avrupa’nın desteğini almasının yolu, yeni bir çözüm sürecinden mi geçiyor?
Göreceğiz...