Akdeniz savaşı kapımıza dayandı.
Suriye’deki iç savaş sadece ilk adımdı.
Asıl çatışma yeni başladı...
Akdeniz’in paylaşılması için, ABD ve Rusya gibi büyüklerden, Lübnan, Filistin, Birleşik Arap Emirlikleri gibi küçüklere kadar tüm ülkeler devrede.
Ödül büyük: Akdeniz’deki zengin petrol ve doğal gaz yatakları.

ÖNCE SURİYE, SONRA FİLİSTİN...

- Suriye’deki iç savaş, bu ülkenin Akdeniz’e olan kıyısı nedeniyle kritik önemdeydi. Savaşın sonuna geldiğimiz bugünlerde Rusya artık kurduğu üslerle Akdeniz’de söz sahibi. ABD, zaten İsrail aracılığıyla devrede.
- ABD desteğiyle kurulan Kıbrıslı Rum-Yunan-İsrail enerji ittifakı, şimdilerde savunma birliğine dönüşme yolunda. Sisi yönetimindeki Mısır ise daha en baştan kendisini bu cepheye atmış durumda.
- Akdeniz’in paylaşılmasının önündeki en büyük engellerden biri olan Filistin sorunu, ABD Başkanı Trump’ın damadı tarafından hazırlanan bir “barış planı” ile çözülmeye çalışılıyor. Planın özü, Filistinliler’in elindeki toprakları Körfez Arapları’nın parasıyla satın alıp İsrail hakimiyetini meşru kılmak. İşin kötüsü, bu plana karşı duran Ürdün dışında pek bir ülkenin de kalmamış olması. (Bizim AKP’lilerin suya tirit birkaç itiraz sesine kimse kulak asmıyor.)

LİBYA SAVAŞININ ARDINDA YATAN...

- Türkiye, AKP’nin başına açtığı ikinci İstanbul seçimleri ile uğraşırken, Yunanistan Akdeniz’de kritik bir adım daha attı: Girit Adası’nın güneyinde petrol ve dogal gaz aramak için Amerikan Exxon Mobil ve Fransız Total şirketleri ile anlaştı.
Girit, Akdeniz’in tam ortasında, Kıbrıs’ın batısında, Libya’nın ise kuzeyinde yer alıyor.
Yunanistan -elbette ABD ve Avrupalı müttefiklerinin de yardımıyla- oldubitti ile Girit üzerinden Akdeniz’deki münhasır ekonomik alanını genişletme peşinde.
Trablus’daki BM -ve Türkiye- tarafından tanınan geçici hükümet ile Rusya-ABD-Avrupa Birliği’yle flört halindeki Tobruk merkezli Hafter güçleri arasındaki çatışma sürüyor. Türkiye, bu çatışmaya diplomatik alanda açık, askeri alanda ise daha görünmez şekilde Trablus’taki yönetim yanında müdahil olmuş durumda.
Libya’da zafer kazanan, Akdeniz’in paylaşılması planında da masaya oturma hakkı kazanacak.

TÜRKİYE NE YAPACAK?

Akdeniz’de durumun bu noktaya gelmesinde AKP hükümetinin rolü üzerinde durmak gerekiyor elbette...
- Suriye’de “üç saatte Şam’da namaz” diye yola çıkıp hem Rusya’nın, hem de ABD’nin bu ülkeye yerleşmesine yol açan, AKP’nin hesapsız politikaları değil mi? (Suriye’nin mahfına neden olan, ABD ile AKP hükümetinin ortaklığında yapılan eğit-donat programlarını unuttunuz mu?)
- Libya’da iç karışıklığın ilk günlerinde, “NATO’nun Libya’da ne işi var?” deyip, sadece 15 gün sonra NATO harekatına katılan, üstelik İzmir’i de bu harekatın merkezi yapan AKP hükümeti değil miydi?
- Kıbrıs’ta, “yes be annem” günlerinde, adanın Türkiye ile bağını koparacak Annan Planı’nın en büyük destekçisi kimdi peki? -Neyse ki Rumlar o referandumda hayır dedi de Türkiye’nin Kıbrıs Adası bağı AKP’ye rağmen kopmadı.-
- İktidara geldikleri günlerde, İsrail ile Filistin arasındaki barış müzakerelerini yürütecek kadar saygın bir konumda devraldıkları Türkiye’yi, şimdilerde hem İsrail’le, hem de Filistin’in yarısıyla -Mahmut Abbas hükümeti en hafif deyimiyle kırgın Ankara’ya- kavgalı hale getiren AKP yönetiminin yanlışları değil de nedir?
- Sahi, Akdeniz’de Rumlar’ın Batılılara, hatta Katar’a petrol arama ruhsatı dağıttığı dönemde hiç ses çıkarmayan AKP hükümeti değil miydi? -2015 yılının ocak ayında dönemin Başbakanı Davutoğlu, Kıbrıslı Rum lider Anastasiades ile Davos’ta gizli bir görüşme yaptı. Görüşme içeriğini de bundan iki yıl sonra Rum Kesimi’nin Cyprus Mail Gazetesi yayınladı. Cyprus Mail’in haberine göre, ABD’nin o dönemdeki Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın devreye girmesiyle gerçekleşen görüşmede Davutoğlu, Türkiye’nin 2014’te yaptığı “Türk kıta sahanlığı içinde petrol arama çalışması savaş nedenidir” açıklamasından vazgeçti. Böylece Rumların, KKTC’nin, Kıbrıslı Türklerin, hatta Türkiye’nin Akdeniz’deki haklarını hiçe sayarak, petrol/doğal gaz aramalarının önü açıldı. Yani siz bakmayın şimdi Kıbrıs açıklarına arama gemisi, göstermelik savaş gemisi filan gönderilmesine. İş işten daha o zaman geçti...

Gelelim başlıktaki soruya; Türkiye ne yapacak?

Kendi deyimleriyle sürekli “kandırılan”...
Ülkeyi “tüccar” gibi yönetmeye kalkıp, üç kuruş tazminata Türkiye’nin egemenlik haklarından vazgeçen... (İsrail’le yapılan anlaşma sadece bir örnek.)
Vatandaşların vergisini ulufe gibi kovulacakları uçak programına (F-35), kullanamayacakları füze sistemlerine (Sahi S-400’ü, Rusya’nın da Rum-Yunan’dan yana taraf olduğu Akdeniz’de nasıl kullanacaksınız?) harcayan...
Oradan oraya savrulan bir yönetimle bu çıkmazdan kurtulmak zor.
Tek kişinin aklına uymaktan vazgeçip, toplumdaki tüm sesleri -parlamentoyu- devreye sokma zamanı.
Yoksa durum kötü...