Alavere dalavere ve sonuç:
İstanbul 23 Haziran’da yeniden seçime gidiyor.
Peki bu yeniden seçimin maliyeti ne?
Her geçen gün güç kaybeden Türk Lirası da derinleşen ekonomik kriz de çok yazıldı çizildi.
Ama “yeniden seçim ısrarının” stratejik maliyetine pek değinilmedi.
Kıbrıslı Rumlar, Türkiye’nin seçim telaşına düşmesini fırsat bilip Akdeniz’de oldu-bitti peşinde.
İşin kötüsü, bu kez yanlarında sadece Yunanistan yok; AKP hükümetinin şu ya da bu şekilde kavga ettiği tüm ülkeler Rumlarla saf tutmuş durumda...
- Müslüman Kardeşler uğruna küsülen ve küstürülen Mısır,
- Siyasi malzeme yapacağız diye iyiden iyiye düşmanlaştırılan İsrail,
- Her seçim döneminde “Eyyy!” nidaları ile tehdit edilen Avrupa ülkeleri,
- Mitinglerde şeytanlaştırılan ABD...
Rumlar meydanı boş bulup, işi Doğu Akdeniz’de Türkiye adına petrol arayan Fatih gemisinin personeli hakkında “tutuklama” tehdidinde bulunmaya kadar götürdü.
Türkiye, tüm bu seçim çılgınlığı içinde en stratejik davasını, Kıbrıs’ı ve Doğu Akdeniz’i kaybetmek üzere...

“At pazarlığı” işlemiyor...


Hükümetin uluslararası ilişkilere deyim yerindeyse “at pazarlığı” gibi bakıp, izlediği kibirli/hamasi dış politika İran odaklı gerilimde de Türkiye’yi sıkıştırıyor.
ABD’ye FETÖ elebaşısının iadesini ve PKK terör örgütünün Suriye uzantısına verilen desteği çözmek için gidip, THY’ye uçak satın almak da...
Ermeni iddiaları konusunda Türkiye’yi sürekli sıkıştıran Fransa’ya gidip, yine uçak pazarlığı yapmak da Türkiye’nin sorunlarını çözemedi, daha da derinleştirdi.
Fransa, kurulmak istenen Türk okulları üzerinden Türkiye’deki mevcut iktidarı resmen “cihat ihraç etmeye çalışmakla” suçladı. Fransa Eğitim Bakanı Blanquer ülkede Türk liseleri kurulmasına sıcak bakmadıklarını, çünkü bunun “İslamcı ideolojiyi Fransa’ya taşıyabileceğini” söyledi.
Maliye Bakanı ve damat Berat Albayrak liderliğinde ABD’ye yapılan “çıkartma” da sökmedi; Albayrak “S-400’lerin alımı nedeniyle konulacak Amerikan ambargosundan muafiyet” pazarlığı yapmaya çalışırken, Trump, Türkiye’ye İran ambargosu konusunda verilmiş olan muafiyeti kaldırıverdi.
Zarrab davası ile ABD’nin ciddiyetini anlayan AKP, şimdilerde harıl harıl İran’dan alamayacağı petrol ve doğal gaz için alternatif peşine düştü.
İşin kötüsü, “alternatiflerle” de ilişkiler kötü; AKP, başta Suudi Arabistan, petrol zengini Arap ülkeleriyle kanlı bıçaklı. “Kardeş ülke” Katar ise Rumlarla enerji iş birliği yapmakla meşgul.
Rusya desek; İdlib’te geçen hafta başlayan Rus-Esad taarruzu şimdiden yüzbinlerin Türk sınırına göçünü tetikledi. Yani o çok övünülen Soçi Mutabakatı tehlikede.
AKP’nin Rusya’yla kurmaya çalıştığı stratejik ilişkileri “taçlandıracak” S-400 alımı konusunda ise “erteleme”, “alıp da hiç kullanmama” hatta “hiç almama” seçenekleri masada. (ABD’nin yaptırımları deliyor diye bir Kuzey Kore gemisine el koyması Trump yönetiminin ciddiyetini gösterdi. İlginçtir, AKP’nin S-400 alımını erteleyebileceği haberleri de bu haberle eş zamanlı olarak ortaya çıktı.)
Hadi Moskova “doğal gaz-petrol satışında siyasete değil paraya bakar” diyelim; ekonomik kriz nedeniyle İran’dan çok daha ucuza alacağımız doğal gaz ve petrolü Rusya’dan almak için yeterli para var mı acaba?

Alternatif AB olabilir mi?


AKP’nin tüm bu sıkışmışlık içinde yüzünü döndüğü yer ise Avrupa Birliği. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, AB yolunda atılacak adımları belirleyen Reform Eylem Grubu’na tarihte ilk kez başkanlık etmesi tesadüf değil. Hemen ardından Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun Türkler’e vizesiz Avrupa için reform paketinin yakında açıklanacağını ilan etmesi de.
Peki AKP gerçekten bu reformları yapabilir mi? AB’nin Türklere vize muafiyeti için koyduğu şartlara bakmak yeter;
- Yasalardaki “terör” tanımı değişecek. Yani mahkemeler önüne gelen hükümet muhalifini şu ya da bu terör örgütünü destekledi diye suçlayamayacak. (Muhtar ve belediye başkanı seçeceğimiz seçimi, beka meselesine taşıyan AKP’nin destekçisi MHP bu konuda ne der acaba?)
- Yolsuzlukla mücadelede Avrupa Konseyi’nin kararları tam olarak uygulanacak. Yani gitti gider kişiye özel devlet ihaleleri, belediyelerden cemaatlere verilen ihaleler, bağışlar, yardımlar...
- AB ile adli yardımlaşma sistemi kurulacak. Sistem, “tüm AB ülkeleri” ile kurulacak. Bunun içinde Türkiye’nin tanımadığı Rum Kesimi de var. Yani döndük mü en başa...
Tüm bunlara bir de İstanbul’da seçim ertelemeye, KHK’lıları önce aday yapıp, sonra ellerinden mazbata almaya AB’nin tepkisini ekleyin.
AKP açısından ABD ve Rusya’yı Avrupa ile dengelemek mümkün görünmüyor. “At pazarlığı” diplomasisinde yolun sonu görünüyor...