ABD'de fitilini George Floyd'un Minneapolis'te polis tarafından öldürülmesinin ateşlediği sokak protestoları ülkeyi uçurumun eşiğine götürüyor...

Dünyada “en iyi işleyen demokratik sistem” gibi görünen ABD can cekişiyor. ABD’de bir cinayet, ülkedeki tüm sosyal, ekonomik ve yönetim sistemine ilişkin tüm sorunları açığa çıkardı. Minneapolis’te, polis şiddeti nedeniyle siyahi bir gencin, George Floyd’un hayatını kaybetmesi, tüm ülkede zincirleme protestolara yol açtı.

Ancak iş protestoyla kalmadı; Bunu özellikle New York gibi metropollerde dükkanların yağmalanması, Başkent Washington D.C. de polisle göstericilerin karşı karşıya gelmesi ve daha çok polis şiddeti izledi. Ülkede hala sular durulmuş değil. Üstelik, ABD’nin bir de sürekli protestocuları hedef alan açıklamalar yapan, adeta yangına körükle giden bir Başkanı da var; Başkan Donald Trump’ın son olarak protestoları bastırmak için Amerikan ordusunu kullanabileceğine ilişkin açıklamalar, ülkede büyük de bir “sistemsel tartışmaya” neden oldu.

PROTESTOLARIN GÖZÖNÜNE SERDİĞİ SİSTEM HATALARI
Polis şiddeti altında ölen adamın siyahi, şiddeti uygulayan polisin ise beyaz ırktan olması, ilk tartışma doğal olarak, Anayasa’ya göre yasak olmasına rağmen, ülkede giderek artan “ırk ayrımcısı politikalar” üzerine yoğunlaştı.

ABD’nin pek çok eyaletinde polis şiddeti altında can veren siyahi gençlerin adları arka arkaya sıralanmaya başladı. Sıralandıkça da bunun çok uzun bir liste olduğu ortaya çıktı. Ancak tartışma derinleştikçe ırk ayrımının sadece “polis kuvvetlerine ilişkin bir sorun olmadığı”, beyaz ırktan olmayan Amerikan vatandaşlarının hayatın her alanında ayrımcılığa uğradığına ilişkin bilgiler daha çok görünür olmaya başladı.

En çarpıcı ve yakın örneklerden bir tanesi Covid-19 salgınına ilişkin. Amerika’nın Sesi’nden Dilge Timoçin durumu şöyle anlattı; “2014’te Obama’nın başkanlığı döneminde yine bir siyah vatandaş, Eric Garner New York sokaklarında kaçak sigara satma suçuyla tutuklanırken nefessiz kalarak hayatını kaybetmişti. Polis, yasaklı bir gözaltı tekniği kullanmasına rağmen aklandı. O günden bugüne yönetim değişti, şartlar değişti. Ancak siyahlar için iyiye giden bir şey olmadığı gibi, şartlar daha da kötüleşti. Yapılan araştırmalara göre Amerika’da beyazlara göre daha fazla siyah Amerikalı hayatını kaybetti, işsiz kaldı.”

Protestolar birçok metropolde devam ederken, Seattle'da göstericilerin biber gazına karşı şemsiye kullandığının belirtildiği haberler yerel basında yer aldı.


CORONADAN ÖLENLERİN ÇOĞU ETNİK
APM şirketinin araştırmasına göre ABD’de nüfusun yüzde 13’ünü oluşturan siyahilerin Covid 19’dan ölme oranı yüzde 27. Nüfusun yaklaşık yüzde 62’sini oluşturan beyazların ise Covid 19’dan ölme oranı yüzde 49.

Amerikan nüfusunun yüzde 18’ini oluşturan Latin kökenlilerde Covid 19 ölüm oranı yüzde 16 iken, nüfusun yüzde beşini oluşturan Asya kökenli Amerikalılarda aynı hastalıktan ölüm oranı yine yüzde 5.

İŞSİZ KALANLARIN SAYISINDA ARTIŞ
Yine son araştırmalar Covid-19 salgını nedeniyle yaklaşık 40 milyon Amerikalının işsiz kaldığını gösteriyor. Irksal ayrımcılık burada da ortaya çıkıyor; işini kaybedenlerin büyük çoğunluğunu Afrika kökenli Amerikan vatandaşları oluşturuyor.

ABD Ekonomik Politikalar Enstitüsüne göre Şubat ayında, salgından önce, ABD’de işsizlik oranı yüzde 3.5 iken, Afrika kökenli Amerikalılarda işsizlik oranı yüzde 5.8, beyaz Amerikalılarda ise yüzde 3.1 idi.

Covid-19 salgınıyla birlikte işsizlik oranı yüzde 9.6’ya yükseldi. Bu oran Covid-19 sonrası Afrika kökenli Amerikalılarda yüzde 16 oldu.

POLİS ŞİDDETİ DE SİYAHİLERİ VURDU
Tüm bunların üzerine bir de ABD’de son dönemde sıklıkla tartışılmaya başlayan polis şiddeti de Afrikalı Amerikalı bir genci vurunca, tüm ülkede protesto gösterileri başladı.

ABD’de Covid-19 öncesinde de polisin özellikle siyahi gençlere yönelik tavrı konusunda toplumda bir gerginlik vardı. Son olarak 2012 yılında California’da Rodney King adlı Afrika kökenli bir Amerikan vatandaşı aşırı hız yaptığı gerekçesiyle polis tarafından durdurulup, dövülerek öldürülmesinin ardından ülke çapında protestolara neden olmuştu.

Geçen hafta pazartesi günü Minneapolis'te sahte para ile alışveriş yaptığı şikayetiyle polis tarafından şiddete maruz kalan George Floyd, polis memurunun boğazını diziyle sıktığı için yaşamını yitirmişti.


Rodney King’in polis tarafından öldürülmesinin ardından, Amerikan sistemindeki merkezi hükümet-eyalet hükümetleri arasındaki yetki alanı kargaşasının, polisin vatandaşlara yönelik şiddet içeren uygulamalarının cezasız kaldığına ilişkin başlayan büyük tartışma, dönemin Başkanı Barack Obama’nın çabalarıyla durulmuştu.

King’in öldürülmesinin ardından ABD’de o dönem Başkan koltuğunda oturan, kendisi de Afrika kökeninden gelen Barack Obama’nın da çabalarıyla, merkezi hükümetin tüm ülke çapındaki polis teşkilatlarını denetlemesi konusunda Kongre’den bir karar çıkartmayı başarmış, ABD Adalet Bakanlığı tüm eyaletlerdeki polis teşkilatlarını şiddet olayları konusunda teftiş etme hakkına kavuşmuştu.

Dün gece devam eden gösterilerde geçen haftaki kadar yoğun çatışmaların yaşanmadığı gözlendi.


TRUMP POLİS ŞİDDETİNİ CESARETLENDİRİYOR MU?

Ancak Obama’nın ardından ABD Başkanlık koltuğuna oturan Donald Trump, selefine göre çok farklı bir siyaset benimsedi. Trump’ın ilk yaptığı icraatlerden biri, Obama döneminde polis şiddetine karşı merkezi hükümetin eyaletlerde yaptığı teftişleri sonlandırdı. Bu kadarla da kalmadı; Trump’ın şakalarında bile polis şiddetine ilişkin vurgular yer aldı.

En akılda kalan örneklerden biri 2017 yılında Trump Long Island polis merkezinde yaptığı bir konuşmada polisin bir kişinin kafasını polis arabasına vura vura gözaltına almasına ilişkin bir espri yaptı. Merkezdeki polisler Trump’ın bu “şakasını” kahkahalarla karşıladılar.

Yine Trump, Beyaz Saray’daki ilk yıllarında ülkede yaşanan ırk ayrımcılığı gerginliğinde şiddet eylemlerine başvuran aşırı beyaz grupları koruyan açıklamalar yaptı. 2017 Ağustos ayında Charlottesville’de yaşanan ırkçı gerginlik ve tüm ülkeden gelen beyaz üstünlüğünü savunan aşırı grupların gösterisini “normal bir olay” gibi karşılayan açıklamalarda bulundu.

Trump’ın ırkçı “beyazlar üstündür” felsefesini savunan bu gruplara ılımlı yaklaşımı, ırsal şiddet olaylarına karışan polislerin de cezasız kalmasının önünü açtığı yorumları yapıldı.

TRUMP, KENDİ YETKİLERİNİ ARTIRMANIN MI PEŞİNDE?
ABD’deki yönetim sistemi, federal hükümet ile eyaletler arasındaki yetki konusunda bir denge sistemi üzerine kurulu. Ancak Trump’ın protestoların başlamasından sonra attığı adımlar, "Trump, merkezi yönetimin, yani kendi yetkilerini artırma peşinde" yorumlarına neden oldu.

Bu adımlardan ilki, Trump’ın ülke çapındaki protestolar konusunda önce eyalet valileri ile telefonda konuşması oldu. Trump valilere “protestoları dağıtmaları”, protestocuları da “yakalayıp yargılamaları” çağrısında bulunması oldu.

Amerikan sistemine göre ABD Başkanı’nın kendisi gibi halkoyuyla seçilen eyalet valilelerine böyle bir talimat verme hakkı bulunmuyor. Ancak Trump’ın valilere “protestocuların yakalanıp yargılanması” çağrısı basına sızınca, anayasanın barışçı gösteri hakkına karşı çıkan bu tutum konusunda yeni bir tartışma daha başladı.

Önceki gün St. John Kilisesi'nin önüne geçerek İncil'le poz veren Trump dün gece de eşi Melania Trump ile birlikte Washington'daki Papa 2. Jean Paul'ün anıtına gitti. 2005 yılında yaşamını yitiren ve 27 yıl boyunca papalık görevini üstlenen Papa 2. Jean Paul, 1981 yılında Mehmet Ali Ağca tarafından silahlı saldırıya uğramıştı.


'TRUMP OYLARIN DİBE VURDUĞUNUN FARKINDA'
Tam bu tartışma sürerken Trump bir adım daha attı; “Beyaz Saray’dan çıkıp, yolun karşısındaki bir kiliseye yürüyerek gideceği” gerekçesiyle Polise Beyaz Saray önündeki Lafayette alanında yoğunlaşan protesto gösterilerini dağıtma talimatı verdi. Polis biber gazı ve kimi zaman şiddet kullanarak göstericileri dağıtıp yol açınca da, yakındaki bir kiliseye gidip, elinde İncil ile poz verdi. Bu sefer de Trump’ın “elinde İncil ile poz vermek için barışçı protesto hakkını hiçe saydığına” ilişkin tepkiler ortaya çıktı.

New York Times’ın Beyaz Saray muhabiri Maggie Haberman, ABD Başkanı’nın Beyaz Saray’ın hemen karşısındaki St. John Kilisesi'nin önüne gidip, elinde İncil’le poz vermesi konusunda “Trump’ın Evanjelik seçmenlerinin desteği corona kısıtlamaları sırasında dibe vurdu. Bunu danışmanları da, Trump’ın kendisi de farkında” yorumunu yaptı.

ABD Başkanı Trump’ın danışmanlarından sürekli “daha fazla birşeyler yapması gerektiğini” duyduğunu anlatan Haberman, “Başkana ‘ülkedeki olaylar konusunda birşey yapmadığınız için muhafazakar seçmenin desteğini yitiriyorsunuz” diyorlar. “Sert olduğunuzu göstermeniz gerekir” diyorlar” ifadesini kullandı.

Protestoların hedefinin çoğunlukla Trump olmadığının, aksine Amerika’nın uzun zamandır devam eden ırkçılık, polis şiddeti gibi sistematik problemlerine çözüm bulunması olduğunu da vurgulayan Haberman, Trump’ın George Floyd adlı Amerikan vatandaşının polis tarafından öldürülmesinin “istisnai bir olay olmadığını anlayana” ve soruna sistematik bir problem olarak yaklaşana kadar protestoların sürebileceğine de dikkat çekti.

KONGRE ÜYELERİ TRUMP'A TEPKİLİ
Trump’ın kilise önünde İncil ile poz vermesi için göstericileri, kimi zaman göz yaşartıcı gaz, kimi zaman ise fiziksel şiddet kullanan güvenlik güçleri, Başkent Washington’un yerel polis teşkilatı değil, Trump’ın emrindeki güvenlik güçleri oldu.

Amerika’nın Sesi’nden Mehtap Çolak Yılmaz bu duruma, Amerikalı senatörlerden, Kongre üyelerinden sert tepki gördüğünü, “Başkan Donald Trump’ın barışçı protestoculara gazla müdahale edilerek, fotoğraf çektirmesinin sağlandığına ilişkin eleştiriler aldığını anlattı. Yılmaz durumu, “Washington polisi bir açıklama yaptı ve açıklamasında dedi ki, 'Buranın boşaltılma emri başkanlığı koruyan federal polis tarafından verildi, bizimle ilgisi yok. Yani metropolitan Washington polis departmanının emri değildi' dedi” sözleriyle anlattı.

KENDİ EMRİNDEKİ ASKERİ KUVVETLERİ, EYALETLERDE DEVREYE SOKMAYA ÇALIŞIYOR
Trump’ın ABD’de “merkezi yönetim-eyaletler” yetki dengesini bozacak üçüncü adımı ise, eyalet valilerine protestoları durdurmak için, kendi emrindeki orduyu kullanmaları çağrısı yapması oldu.

Ancak özellikle Demokrat Parti’den valiler ile senatörler Trump’ın bu adımını eleştirirken, bizzat Amerikan ordusunun en yetkili isminden, Genelkurmay Başkanı General Miley’den bile tepki geldi.

EWTN’den muhabir Mark Irons, ABD Genelkurmay Başkanı General Mark Milley’e protestoları sorduğunda, “Herkesin barışçıl protesto hakkı vardır, ancak şiddete bulaşmamak şartıyla” yanıtını aldı. General Milley’in emrindeki askerlere talimatı sorulunca ise kritik yanıt geldi.

Trump’ın çağrılarının aksine, General Milley’in askerlere mesajı, "Bırakın özgürce toplansınlar ve düşüncelerini ifade etsinler.Yapılacak en iyi şey budur" oldu.

SEBEBİ TAMAMEN 'DUYGUSAL'
Trump’ın George Floyd’un polis tarafından öldürülmesinin ardından çıkan ülke çapındaki protesto ve olayları sakinleştirmek yerine, “yangına körükle gitmesi” konusu ise özellikle Amerikan basını tarafından yaklaşan Başkanlık seçimlerine bağlanıyor.

ABD’de Başkanlık seçimleri 3 Kasım’da yapılacak. Başkanlık seçimlerinde Amerikalıların oy verme trendini en çok etkileyen ise tarih boyunca ülkedeki ekonomik durum oldu.

Oysa “daha fazla iş” sloganıyla 2016 yılında Başkanlık görevine seçilen Donald Trump, bu vaadini pek gerçekleştiremedi. Özellikle Covid-19 salgını nedeniyle ABD’de yüzde 5’in altında olan işsizlik oranı, çift haneli rakamlara yaklaştı.

Trump’ın dört yıllık Başkanlık dönemindeki icraatları Amerikan çiftçisini de memnun etmedi. Özellikle Trump’ın dünya ülkeleri ile girdiği ticaret savaşlarından dolayı en büyük kaybı yaşayan kesim olan çiftçiler de son dönemde memnuniyetsizliklerini açık açık ortaya koymaya başladılar.

Ülkede gerileyen ekonomik refah seviyesi elbette Başkanlık yarışını da etkiledi; Trump ülkede yapılan son anketlerin tümünde rakibi Demokrat Başkan Adayı Joe Biden’ın yaklaşık yüzde 8 oranında gerisinde görünüyor.

Amerikan basınında Trump’ın son bir haftadır ABD’yi adeta yakan protesto olayları sakinleştirmek yerine üzerine gitmesi ise, Başkanlık yarışında geriye düşmesine bağlanıyor.

SAFLARI SIKILAŞTIRMAYI PLANLIYOR
ABD’de oy kullanma oranlarında beyaz Amerikalılar hep en önde yer alırken, Afrika, Latin ya da Asya kökenli vatandaşlarda oy kullanma oranı çok aşağılarda kalıyor.

Trump’ın son tavrıyla ekonomik sıkıntıları unutturup, başkanlık yarışına ilişkin tartışmaları başka bir alana çekmek ve beyaz Amerikalılar’ı etrafında toplayıp, “safları sıkılaştırmayı” amaçladığı yorumları yapılıyor.

ABD’de Başkanlık seçimlerine ilişkin sistem "en çok oyu alan kişinin" başkan olmasını sağlamıyor. Başkanı, tüm eyaletlerin nüfus oranlarına göre seçtikleri delegeler belirliyor.

2016’daki son Başkanlık seçiminde Demokrat Aday Hillary Clinton, Cumhuriyetçilerin adayı olan Donald Trump’tan ülke çapında daha fazla oy almıştı. Ancak eyaletlerdeki delege sayısında Trump öne çıkınca, ABD Başkanı seçilmişti.

Trump’ın sistemdeki bu ayrıntıyı kullanarak, özellikle geleneksel olarak Cumhuriyetçi adaya destek veren eyaletlerde “safları sıkılaştırıp”, ülke çapında oy kaybetse bile, delege özelinde seçim kazanmayı planladığı yorumları yapılıyor.