Ne Somali’de 1991’de patlak veren iç savaştan kaçan mültecilerin oluşturduğu 650 bin nüfuslu Kenya Dadaap Kampı ne de yaklaşık 3 yıl önce Myanmar’daki katliamdan kaçanların sığındığı 855 bin nüfuslu Bangladeş’teki Kutupalong Kampı… Bu ikisi de dünyanın en büyük mülteci kampları olarak biliniyordu. Ancak Suriye’de 2001’den beri tüm yıkıcılığıyla devam eden savaş bu durumu değiştirdi. Suriye’nin Türkiye sınırının sıfır noktasında bulunan Atme kasabası uçsuz bucaksız dev bir çadır kent haline geldi.

Hatay’ın Reyhanlı ilçesinin hemen karşısında bulunan İdlib’e bağlı kasaba, iç savaştan kaçan mültecilerin sığındığı bir kampa dönüştü. Bir taraftan terör örgütleri diğer taraftan başta Rusya ve rejimin olmak üzere saldırı ve bombardımanlardan kaçan Suriyeliler, kendi ülkelerinde mülteci durumuna düştü. Her şeyini geride bırakarak, Atme’ye gelen insanlar, Türkiye sınırında dünyanın en büyük mülteci kampını oluşturdu.

NÜFUSU 1.5 MİLYONU BULDU
Nüfusu 1,5 milyonu bulan kampta büyük bir insanlık dramı yaşanıyor. Corona virüsü salgınından öncesine kadar birçok mülteci kalacak çadır bile bulamayıp, ağaçların altında uyuyordu. Birçok Suriyeli de derme çatma çadırlarda kalabalık gruplar halinde yaşıyor. 10-15 metrekarelik alanlarda 10-12 kişi bir arada kalıyor. Altyapının olmadığı, binlerce çocuğun eğitimden mahrum kaldığı kampta, kadın ve çocuklar çöplerden yiyecek topluyor.

Kampta zaman zaman terör saldırıları da meydana geliyor. Türkiye ve Türkiye’deki sivil toplum kuruluşları, buradaki Suriyeliler için insani yardımlarda bulunuyor hatta briket evler de yapmaya çalışıyor ancak diğer ülkelerin kayıtsız kalması ve yardımları kendi menfaatleri doğrultusunda yapması birçok insanın buna ulaşamamasına neden oluyor. Kampta kalan mülteciler, bir taraftan terör tehditleri ve baskısı, diğer taraftan da olası Rus ve rejim saldırısı altında yaşıyor.

[caption id="attachment_5934607" align="alignnone" width="1200"] Uzmanlar, Atme Kampı'nın, sınırımızda büyük bir tehdit oluşturduğunu söyledi.[/caption]

TÜRKİYE İÇİN TEHDİT
Büyüt trajedinin yaşandığı kamp, bulunduğu konum ve nüfusuyla Türkiye için de güvenlik tehdidi oluşturuyor. Yaklaşık 11 ay önce, 30 Ağustos 2019’da, kampta bulunan çok sayıda kişi, rejim saldırılarını protesto etmek amacıyla sınıra yürüdü ve Türkiye’ye girmek istedi. Ancak grup, Türk Silahlı Kuvvetleri ve polisin müdahalesiyle engellendi. Güvenlik ve strateji uzmanları, sayısı her geçen gün artmaya devam eden Atme Kampı ile ilgili oldukça önemli uyarılarda bulundu.

ÖRGÜTLER SIĞINMACILARI KULLANIYOR
Terör ve Güvenlik Uzmanı Abdullah Ağar, “Atme, Türkiye için güvenlik sorununa neden olur mu?” sorusuna, “Olur, hem de en büyüğünden olur” yanıtını verdi. Ağar, Atme’nin sınırın sıfır noktasından başlayıp, İdlib’in içine doğru uzana son derece dramatik bir kitle topluluğu olduğuna dikkat çekerek, “Öncelikle kaybedilmiş bir iç savaş var ve kaybedilmiş iç savaşın bakiyesi Atme başta olmak üzere İdlib radikallerin etkisi altında. Yani her an bir siyasi fotoğraftan etkilenip, manipüle edilebilir, provoke edilebilir veya pandeminin neden olduğu bir istikrarsızlık bambaşka ürkmeye sebebiyet verebilir” dedi.

Terör örgütlerinin buradaki sığınmacıları Türkiye’nin sahada yaşanan krizi iyi yönetememesi durumunda baskı unsuru olarak kullandığına işaret eden Ağar, “Terör örgütleri, ‘Duvarları yıkarız, mültecileri Türkiye’ye salarız’ düşüncesindeler. Böyle bir temel mesele var. Diğer taraftan da Rusya ve rejimin etkisi var. Eğer onlar bir adım daha atarsa, bu mülteciler Türkiye’ye kaçacaklar. Çünkü kaçabilecekleri başka hiçbir yer kalmadı. Rusya ve Esad rejimi, iç savaşın bakiyesi olan bu kitleyi Suriye’de istemiyor. Sorunun çözülememesinin nedeni de bu aslında. O insanları durmadan Türkiye’ye doğru sıkıştırıyorlar. Eğer savaş bu şekilde devam ederse patlayacak. O yüzden Türkiye, belki de cumhuriyet tarihinin en büyük yığınağını yaptı ve Mehmetçikten koruma duvarı oluşturdu. Artık sığınmacıların üzerine gelinmesin diye araya Mehmetçik girdi” diye konuştu.

[caption id="attachment_5934605" align="alignnone" width="664"] Terör ve güvenlik uzmanı Abdullah Ağar, bölgeye yapılan insani yardımların manipüle edildiğini söyledi.[/caption]

Türkiye’nin 34 şehit verdiği dönemde iş makinelerinin duvarların dibinde hazır bekletildiğini vurgulayan Ağar, “Örgütlerin provokasyonları, rejimin ve Rusya’nın etkisi, pandemiyle ortaya çıkan istikrarsızlık, İdlib’de baş gösterecek açlık ve içerideki gruplar arasındaki iç savaş gibi çeşitli durumlar Atme’yi daha da istikrarsızlaştırır. Bu da Türkiye açısından milli güvenlik sorununa dönüşebilir. Çünkü kitle çok travmatik. Çocuklar okula gitmiyor. Gittim, gördüm ve böyle bir ortamla karşılaşacağımı beklemiyordum. İnanın korkunç bir fotoğraf var. Altyapı yok, insanlar çadırlarda yaşıyor. Orada yaşayanlar İdlib ve Atme dünyanın en büyük çöplüğü diyorlar. Bakın bu onların cümlesi" dedi.

İNSANİ YARDIMLAR MANİPÜLE EDİLİYOR
İdlib ve Atme’ye yönelik insani yardımların manipüle edildiğini anlatan Terör ve Güvenlik Uzmanı Ağar sözlerine, “İnsani yardımlar ülkelerin kendi menfaatleri doğrultusunda kullanılıyor. İdlib’e Birleşmiş Milletler’in (BM) yapacağı yardım süresinin uzatılmasına engel koyan ülkeler bile var. Türkiye yapacağını yaptı, öncelikle Mehmetçiği oranın önüne koydu. Briket evler de yapmaya çalışıyor. Şimdi AB ve diğer ülkelerin de konuya müdahil olmasını istiyor. Çünkü olmazlarsa sorun Türkiye’nin sırtına kalıyor. Türkiye diyor ki, ‘Ben artık bu yükü taşıyamam.’ 3-4 milyon insan Türkiye’ye geldi. 3-4 milyon insan da gelmeyi bekliyor. Bu büyük bir istikrarsızlık sorunu. Ekonomiden güvenliğe her açıdan korkunç bir şekilde olumsuz etkisi var. O yüzden Türkiye bu işi orada çözmek istiyor. Hatta mümkünse Türkiye’de kamplarda yaşayanları kendi ülkelerine göndermek istiyor. Ya da Avrupa var. Avrupa da almamak için para vaat ediyorlar. Ama bunu da yerine getirmiş değiller. Parayı da bize vermesinler, çeşitli, projeler aracılığıyla harcasınlar. Ama sorun çözmede yardımcı olsunlar" diye devam etti.

[caption id="attachment_5934612" align="alignnone" width="1200"] Bölgedeki şiddeten kaçanların geldiği Atme Kampı'nın Orta Doğu'nun kanayan yaralarından biri.[/caption]

ORTA DOĞU'NUN KANAYAN YARASI
Fenerbahçe Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Strateji Uzmanı Doç. Dr. Ece Baban ise, Suriye’nin iç savaş başladığından beri çok ciddi olarak insani drama sahne olan aynı zamanda da sivil halk ve herhangi bir örgüt üyesi fark etmeden çoğu insanın çatışmaya ve silahlı saldırıya maruz kaldığı Orta Doğu'nun kanayan yaralarından biri olduğunu dile getirdi. Bu bölgede yaşayan insanların hayatlarını kurtarabilmek için farklı bölgelere akın etmesinin insani açıdan gayet normal olduğunu anlatan Baban, ancak Türkiye sınırında bu nüfusun bulunmasının tehdit olduğunu vurguladı. Hem ABD hem de Rusya’nın Suriye’de nüfus politikası izlediğini ifade eden Baban, “Bu iki ülkenin de belirli hedefleri var. Kendilerine alan açmak için buradaki nüfusu boşaltıyorlar. Bunlar buharlaşıp uçmayacaklar. Suriye’de savaş suçlarının işlendiği, misket bombalarının kullanıldığı ve sivillerin hayatlarını kaybettiğine dair raporlar var. Burada yaşayan sivilleri Türkiye sınırına doğru itiyorlar. Türkiye’nin, Suriye’de oluşturulmak istenen nüfus politikalarını göz ardı etmemesi gerekiyor” dedi.

[caption id="attachment_5934603" align="alignnone" width="746"] Doç. Dr. Ece Baban, "Türkiye'nin de kullanabileceği kartları masaya yatırıp denge sağlaması gerekiyor" dedi.[/caption]

Kampta yaşayan insanların savaşa maruz kaldığını ve evlerinden, yerlerinden edildiğini belirten Doç. Dr. Baban, “Bu kitlenin içinde provokasyonlara açık olanlar var. Terör örgütlerinden kamplara sızmalar var. Bu durumlar Türkiye karşı tehdit oluşturabilir. Bu Türkiye için güvenlik problemi haline gelebilir. İsrail’in Filistin topraklarına yerleşmesi, Suriye’de halkın Türkiye sınırına doğru sürüklenmesi, Suriye’yi bölerek oradaki petrol, enerji ve doğalgaz kaynaklarını almak isteyen ve kendi alanlarını oluşturmak isteyen ülkelerin nasıl bir yol alacağına ilişkin ışık tutuyor bize” ifadelerinde bulundu.

“ABD VE RUSYA KART OLARAK KULLANABİLİR"
Baban, ABD ve Rusya’nın İdlib’de karşı karşıya gelmiş gibi göründüğüne ancak arka planda anlaştığına vurgu yaparak, “Mesela, Türkiye ve Rusya karşı karşıya gelmek istemezler ancak iki ülkeyi karşı karşıya getirmek için belirsiz durumlar yaratılabilir. Libya’da Vatiyye üssüne yapılan saldırının arkasında kimler var diye düşünülürken, gerilime Rusya eklenmek istenmiş olabilir. Bu gerginlik de nereye yansıyacak? Suriye’ye. Rusya, Atme’den Türkiye’ye bir akın olmasına izin verecek adımı atmaz diye düşünüyorum. Göç konusunu bugünlerde Türkiye’ye tehdit olarak kullanacağını sanmıyorum. Çünkü çeşitli iş birlikleri, birlikte atılan adımlar var. Ancak bu kart Rusya’nın da ABD’nin de elinde. Türkiye’nin de kullanabileceği kartları masaya yatırıp, denge sağlaması gerekiyor” dedi.

Türkiye’nin mülteciler için elinden geleni yaptığını da anlatan Doç. Dr. Baban, sözlerini şöyle sürdürdü: “Burada önemli olan şeylerden biri mülteci sorununun dünya devletlerinin sorunu olduğunun her platformda söylenmesi. Mülteci sorunu sadece Türkiye’ye ait bir sorun değil. Türkiye’nin kapılarını açması durumunda Avrupa’ya göç sorunu olabileceği anlatılmalı. Sadece fiziksel yardımlarda değil oradaki çocukların terör örgütleri tarafından kaçırılması ve zehirlenmesini engellemek için de birtakım çalışmalar yapılmalı. Dünya politikaları nüfus politikalarıyla yapılır. Bu nedenle Suriye’de artık düzen kurulmalı, bu insanlar kendi topraklarında inşa edilecek evlere yerleşmeli.”