Hazine önceki gün yurt içinde 3 milyar dolar (22 milyar TL) daha borçlandı. Son bir ayda yurt içindeki döviz cinsi borçlanma 9 milyar dolara ulaştı.

Hazine ve Maliye Bakanlığı verilerine göre, 2016 sonunda 0, 2017 sonunda ise sadece 0,1 milyar dolar olan, iç borç stoku içinde altın dahil döviz cinsinden borcun payı, önceki gün itibarıyla 38,3 milyar dolara ulaştı. 2019 yılı sonunda 15,3 milyar dolar olan söz konusu rakam, sadece 8 ayda 23 milyar dolarla rekor artış kaydetmiş oldu.

Hazine'nin yurt içinde giderek artan miktarda döviz ve altın cinsi borçlanma politikasını eski üst düzey Hazine bürokratı Coşkun Cangöz ve ekonomist Dr. Murat Kubilay, sozcu.com.tr'ye değerlendirdi.

"YURT İÇİNDE DÖVİZLE BORÇLANMAYI İKİ NEDENLE BİTİRMİŞTİK"


25 yıl Hazine'de çalışan ve 2005-2012 arasında Kamu Finansmanı Genel Müdürü olarak görev yapan Coşkun Cangöz, geçmişte döviz borçlanmayı genel olarak sınırlama ve yurt içinden döviz borçlanmayı durdurmalarının iki temel nedenini şu sözlerle anlattı:

"İlk neden elbetteki devleti açık pozisyona sokup vergi mükellefinin kur şokundan dolayı ilave finansman yükü altına girmesini engellemek.

İkinci neden ise devlet kendi parasıyla borçlanmazsa dolarizasyonla mücadelede samimi olamaz. Vatandaşa TL kullan dediğinde ciddiye alınmaz."


"ÇOK DAHA MALİYETLİ HALE GELİR"


"Borç yönetiminin temel prensibi makul risk seviyesinde mümkün olan en düşük maliyetle borçlanmaktır. Ancak 2001 öncesi dönemde ve geçtiğimiz birkaç yılda olduğu gibi kısa vadeli çıkarlar gözetilmekte ve sadece maliyet dikkate alınarak borçlanma yapılmaktadır" diyen Cangöz, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Yani döviz ve altınla borçlanmanın Hazine açısından temel nedeni düşük faizdir. Ancak devletin geliri TL olduğu için döviz cinsi borçlanırsa açık pozisyon yaratır. Bu durumda döviz ya da altın fiyatları arttığında anapara ve faiz için daha çok TL bulmanız gerekir. Yani düşük maliyetli borçlanma çok daha yüksek maliyetli hale gelir."

"BUNA LİTERATÜRDE 'İLK GÜNAH' DENİR"


Şu an Dünya Bankası'nda Kamu Borç Yönetimi Danışmanlığı Birimi'nin yöneticiliğini yapan Cangöz, devletlerin yabancı para cinsinden borçlanmasına literatürde “original sin” yani “ilk günah” dendiğini belirterek "Kısa vadeli maliyet avantajları için orta ve uzun vadede yüksek riskler alıp yurttaşları ilave borç altına sokmak sorumlu Hazine yönetimi değildir" değerlendirmesinde bulundu.

Cangöz, "Küçük ada devletleri bile kendi yerel paraları cinsinden borçlanma piyasasını geliştirmeye çalışıyor. Bizim bunun tam tersini yapıyor olmamız üzücü" dedi.


"ÖZELİN BORCU KAMUYA AKTARILIYOR"


"Hazine’nin ilke olarak dış borcu dövizle, iç borcu da TL ile alması gerekiyor" diyen Dr. Kubilay, "Bugünlerde yapılan döviz cinsi borçlanmanın biri görünür diğeri örtülü iki amacı bulunuyor" ifadelerini kullandı ve sözlerini şöyle sürdürdü:

"Görünür amaç, yastık altına kaçan döviz ve altının bir kısmını sisteme, hatta doğrudan Hazine’ye piyasa faizlerinin altında maliyetle getirmek. Böylece hem finansal sistem biraz rahatlıyor hem de Hazine göreli uygun maliyetle finansman sağlıyor.

İkinci neden ise finans sektörü hariç özel sektörün döviz borcunun örtülü bir şekilde önce kamu bankalarına ardından Hazine’ye kaydırılması.

Bu firmaların Şubat 2018’de 223 milyar dolar ile zirveye çıkan net döviz cinsi borcu; son açıklanan veride 165 milyar dolara düşmüş durumda. Gönül isterdi ki bu firmalar yüksek kârlılıkları ile borçlarını ödemiş olsunlar. Bunun bir kısmı varlık satışıyla gerçekleştirdiler ama daha önemli bir kısmı borçların kamu bankalarınca TL’ye dönüştürülmesiyle sağlandı.

Kısacası borçların azalması değil, para biriminin değişmesi gerçekleştirildi ki olası kur atağına karşı bu oldukça yerinde bir hamle.

Ancak mesele şu ki bu durumda kamu bankaları döviz açık pozisyonuna düştüler. Mevcut durumda 3 kamu mevduat bankası 8 haftadır yasal sınır olan %20’nin üzerinde döviz açık pozisyonu taşıyor.

Dr. Murat Kubilay

"KAMU BANKALARINDA KUR ZARARI OLUŞTU"


"İlk akla gelen kamu bankalarının piyasaya kendi dövizini satmasıydı; fakat gerçekleşme sadece bu değil. Kamu bankaları firmalardan edindikleri döviz açığını piyasadan döviz satın alarak dengelemeleri beklenirken bunu yapmayarak bu pozisyonun bir kısmını taşıdılar ve muhtemelen önemli miktarlarda zarar ettiler.

Bunun nedeni de dolar kurunda artış eğilimi varken bir de üstüne kamu bankaları döviz alırsa (son açıklanan açık pozisyon 12,2 milyar dolar) kurların yukarı patlama endişesiydi. Bu nedenle devreye TCMB ve Hazine girerek dövize endeksli borç senedi yaratımıyla finans muhasebesinin esnekliğinden faydalanıldı."

Kubilay, kamu bankalarıyla Hazine arasında işleyen mekanizmayı şöyle anlattı:

"Kamu bankaları piyasa yerine TCMB’den döviz alıyor ve bu dövizle Hazine’nin çıkardığı döviz cinsi devlet iç borçlanma senetleri (DİBS) yatırımı yapıyor. Bu nedenle Hazine bu alışıldık dışı ihalelerine talep bulmakta zorlanmıyor.

DİBS satışı ile dövizi alan Hazine, bunu kendi bankası olan TCMB’ye kamu mevduatı olarak geri koyuyor. Böylece TCMB’deki brüt döviz rezervi değişmemiş oldu. Ancak bu operasyon hiç etkisiz değil. Bu durumun sonucunda ilk olarak kamu bankalarının döviz açığının bir kısmı Hazine’ye devredilmiş oldu. Merkezi hükumetin hem borçluluğu hem de döviz cinsi borç oranı artmış oldu.

İkinci olarak kamu bankaları piyasada doğrudan döviz alıp bunu uluslararası piyasalar ve ticarette rahatça kullanabilecekken; bunun yerine euro tahvil gibi uluslararası yatırımcılara açık olmayan döviz DİBS alarak kendilerini sınırlamış oldu."

"FATURA HAZİNE'YE ÇIKARILIYOR"


171 milyar dolar ederinde kısa vadeli döviz cinsi borcu olan bir ülkede kur istikrarını sağlamak için belirli olağanüstü tercihlerde bulunulmasının anlaşılabilir olduğunu belirten Kubilay, "Ancak fatura Hazine’ye yani vatandaşın cebine çıkarılıyorsa ve en nihayetinde bu önlemler döviz piyasasında kalıcı istikrar sağlayamıyorsa; kamu mali idaresinde şeffaflık ve ölçülü risk yönetimi beklemek doğal vatandaşlık hakkımızdır" ifadelerini kullandı.