Kandemir Konduk’u efsane dizilerin senaristi olarak tanıdık. 80’li yıllara damgasını vuran Perihan Abla... 90’lı yılların unutulmazı Mahallenin Muhtarları... Hepsi onun kaleminden çıktı. Senaryo yazarlığını tiyatro geleneğiyle de harmanladı. Pek çok dizi ve kitap yazdı...

Özellikle Devekuşu Kabare için yazdığı Yasaklar isimli güldürüsü ölümsüzler arasına girdi. Eserleri hem güldürdü, hem de toplumsal gerçekleri yüzümüze çarpıp düşündürdü. Sımsıcak insan hikayeleri hayatlarımızda yer etti. Usta yazar, pandemi günlerini “Koronakomik Öyküler” adı altında hicvetti. Bunları Sözcü HaftaSonu okurları için paylaştı.

İşte ilk öyküsü: KADIN OLMAK


Doktor Bey, her şey benim yaşımda olanların sokağa çıkması yasaklanınca başladı. Hanım, benden on yaş genç olduğu için maskesini takıp sokağa çıkıyor, çarşıya, pazara gidip bir sürü insan görüyor ama ben yüz metrekare evin içinde otuz yıllık karımdan başka kimseyi göremiyordum. Çok sıkılıyordum doktorcum. Zamanında bir hobi edinmemişiz, kitap okumaktan da pek hoşlanmam açıkçası. Başladım mecburen bizimkini izlemeye... Hep duyardım ev kadınları çok çalışıyor, yıpranıyor diye ama kör oliim, bu kadarını tahmin etmezdim. Ayol, sabah kahvaltı masası kuruluyor, çay içiliyor, masa toplanıyor. Peşinden temizlik başlıyor, toz almalar, sabunlu suyla silmeler. Sonra çık evden pazara git. Aldıklarınla dön eve yerleştir. Pişir, öğle yemeği için sofra kur, kaldır... Kimi gün çamaşıra kalk, kimi gün iki saat ütü yap. Derken halıyı süpür, olmadı camları sil. Hadi bakalım, akşam yemeğini hazırla, sofrayı kur, peşinden bulaşık yıka; Oof!.. Buna can mı dayanır, şekerim!..

Aaa!.. Size şekerim dedim, doktor bey!.. Pardon valla!..

“Neyse efendim, neyse, devam edin, sizi dinliyorum.”

ARTIK BEN DE ÇALIŞACAĞIM

“Haa... Dedim ki, bu böyle olmaz. Onunki de can. Bunca yıllık karım. Mademki evde oturmak zorundayım, boş boş oturacağıma ona yardım edeyim, hem onun işi kolaylaşır hem de ben oyalanmış olurum. Önce işe fasulye ayıklayarak başladım Doktor Bey. Hanım o gün pazardan taze fasulye alıp gelmiş, oturup ayıklamaya başlamıştı. “Dur, beraber ayıklayalım” diyerek yanına iliştim. Çok şaşırdı bizimki, evlendiğimizden beri evdeki hiçbir işe elimi sürmediğim için hem şaşırdı hem mutlu oldu. “İçinden mi geldi Kazım?” dedi. “Tabii ya, bütün işleri sen yapıyorsun, Nezahat, bundan sonra ben de çalışıcam” dedim. Gerçekten de o günden başlayarak hep karıma yardımcı olmaya çalıştım. Kahvaltıyı birlikte hazırladıktan sonra o, yatak odasını toparlarken ben de elimdeki bezle toz almaya başlıyordum.

Kandemir KONDUK


“E, ne güzel işte fena mı?..”

BU ÜTÜ İŞİ BELA BİR İŞ

“Fena mı, iyi mi sonra görücez Doktor Bey, dinleyin lütfen... Neyse efendim, çamaşır yıkanacaksa renklileri beyazları birlikte ayırıp makineye atıyorduk, yıkandıktan sonra da makineyi ben boşaltıp balkona götürüp asıyordum. Hiç değilse karım o arada dinlensin istiyordum. O da televizyonu açıp karısı kaçan, babası kaybolanları izliyor, çok bilgileniyordu. Ve ona bu fırsatı verdiğim için de bana teşekkür ediyordu. Bu arada karımın ütü yapmaktan nefret ettiğini öğrenmiştim. Ne var, ben yaparım, diye o işi de üstlendim. Yalnız Doktor Bey, bu ütü işi bela bir iş. Onun çizgisini, bunun yakasını tutturayım derken insan kafayı yer!..

Ben ütüye başlayınca karım yemek programlarını da izleyecek kadar zaman bulduğu için bana yine teşekkürler ediyordu. İkimiz de çok mutluyduk doğrusu. Akşamüzerleri çay yapıp televizyon izleyen karıma verirken mutluluğum daha da artınca, oklavayla hamur açıp çayın yanında puf böreği de yapıp götürüyordum. Karım bir gün böreklerini yerken “Ay, sen kim bilir ne güzel karnıyarık da yaparsın Kazım?..” demez mi!

PEMBE SABAHLIK HEM DE GÜLLÜ

Doktor Bey, insan bir anda düşünemiyor, puf börekle karnıyarığın ne ilgisi var!.. Öyle ya... Ama bir kere yardım sözü vermişiz hanıma “Yaparım tabii hayatım” dedim vee... O günden sonra da mutfaktan çıkmadım. Daha doğrusu çıkamadım. Yalnız, bende biraz sakarlık var, onu pişir bunu indir, kıymalıydı, zeytinyağlıydı derken üstüme başıma sıçratınca hanım bana önlüğü getirdi ama ben de göbek var, üstüme olmadı. Bizimki gitti bu sefer ona da bol gelen eski, pembe sabahlığını getirdi. Karşı çıktım ama “Giy şunu, evin içinde kim görecek hayatım” diye giydirdi. Sabahlık pembe de üstünde çok göz alıcı kırmızı kırmızı gülleri var. Önce tedirgin oldum ama sonra bayağı rahat ettim.

Bir gün baktım bizim hanım banyoda saçlarını boyuyor. “Gel istersen seninkini de boyayalım Kazım” dedi. “Aman boş ver, zaten saçlarım yavaş yavaş dökülüyor” dedim.

Gerçekten de alnım giderek açılıyordu. Bizimki telaşla kalktı yerinden, elindeki fırçayı sallaya sallaya sinirle konuştu; “Saçların dökülüyorsa her gün nasıl yemek yapacaksın? Olmaz öyle şey. Yemeğe saçın düşerse ayy!.. Midem bulanır... Git hemen benim peruğumu geçir kafana!..” “Hangi peruğu yahu?..” “Yatak odasında aynanın önünde duruyor.” “Haa, sarı peruk mu?” “Sarı marı, kafana iyice oturtursan saçın maçın dökülmez!..”

Ah doktorcum, üzerimde kırmızı güllü, pembe gecelik, kafamda sarı perukla başladım mı mutfakta çalışmaya... Tabii, mutfaktan sonra diğer işleri de yapıyorum aynı kılıkta. Gel gelelim şu kadar olsun yüksünmüyorum. Ayol, gitgide bu halimi benimsemeye başladım. Mesela kapıcıya kapıyı o şekilde açıyorum, adam gülmüş, gülmemiş umurumda değil. Ay, iyice havaya girdim yani...

Balkonda çamaşır asarken karşı pencereden kıkırdayan karıları da hiç kafama takmıyorum... Ya mutfağa, ya ütüye koşuşup duruyorum doktorum... İyi de bu işler insanı yıpratıyor. Karım bir gün uzanmış televizyon izlerken “Gel bakayım, uzat şu ellerini” dedi. Ay, o zaman fark ettim ellerim berbat. Sağ olsun bizimki tırnaklarımı bi güzel törpüleyip, bol bol krem sürüp ellerimi ovaladı. Sonra da ben bunu her akşam yapmaya başladım. Gece yatarken de hanımla beraber ben de yüzüme nemlendirici sürüyordum. Ay, hepsi bir yana, bir gün mutfak penceresini açmamla yandaki balkonda spor yapan bir gençle göz göze geldik... Bende tabii pembe gecelik, sarı peruk... Ayrıca o sabah rengimi çok uçuk görmüş, hanımın allığından biraz yanaklarıma sürmüştüm. Ay, uzatmayayım, göz göze geldik dedim ya Doktor, ay o anda nasıl kalbim çarptı anlatamam...

Of!.. Anlatmasan galiba daha iyi olacak. Bak bi tuhaf oluyorum...

DERDİME BİR ÇARE DOKTOR BEY

“Beyefendi sakin olun. Anladığıma göre bu durumunuza bir çare bulmak için bana geldiniz?..” “Evet doktorcuğum aynen öyle. Lütfen bana ne yapmam gerektiğini söyleyin”

“Dinleyin öyleyse. Sizin ruhsal durumunuzu düzenlemek için ya psikolojik bir uygulama yapacağız ya da...”

“Ya da ne, doktor?”

“Cinsiyet değiştirme ameliyatı yapıcaz, karar sizin...”

“Ha, yani ameliyatla kadın olucam?..”

“Eğer isterseniz beyefendi?..”

“Haa-yıır!.. Hayır, aslaa!..”

“Yahu beyefendi, sakin ol, bağırma!..”

“Bağırırım, haykırırım tabii... Asla ameliyat olmam, ben aklımı peynir ekmekle yemedim; bu memlekette kadın olmak kolay mı! Bir düşün doktor, kolay mı?..