Hiciv sanatını ustalıkla kullanarak hem gülümseten, hem düşündüren gazeteci, yazar, tiyatro sanatçısı Metin Uca SÖZCÜ muhabiri Gökmen Ulu’nun sorularını yanıtladı.

Karantina günlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

* Aslında hepimiz için bulunmaz bir süreç oldu; dünyayı, ülkemizi, tarihi, sağlığımızı keşfetmek için… Ben bu süreci kendi içime dönerek değerlendirmek, anlamak, aynı zamanda ülkem için de çok sağlam gözlemler yapmak adına önemli gördüm.

* Tek başına kalma, değer saydığımız pek çok şeyden nasıl özveride bulunduğumuz hatta vazgeçtiğimiz, gerçek aşk ve sevginin ne olduğunu da anladığımız, insanı insan yapan tüm özelliklerin nasıl hızla değişebildiği, bizim nasıl uyumlu bir canlı olduğumuzu görmek adına da çok ilginç bir süreç bu.

* Sevdiklerimin ne kadar değerli olduklarını, gerektiğinde ulaşılmazlığın insanı nasıl bağladığını fark ettim. Tarihin aslında tekerrür etmediğini, insanoğluna özgü tuhaflık ve aptallıkların yaşamı nasıl bize yeniden dayattığını gördüm.

* Küçücük bir virüsün başta sevgi olmak üzere bütün duyguları yeniden nasıl şekillendirdiğini gördüm. En önemlisi de bilim ve aklın her şeyin yerini alması oldu.

(FOTOĞRAFLAR: SÖZCÜ)


DOĞANIN AL ÜST EDİLİŞİ

Salgının ortaya çıkmasını neye bağlıyorsunuz?

* Bir pazarcımızın muhteşem repliği var: “Tanrı vermiş pırasa, hiç yenir mi yarasa?” Zannettik ki Çinliler yarasa yedi diye çıktı bu virüs. Hayır. Bu, sonucu belirleyen bir süreç. Hatırlayın, bundan yedi yıl önce kış günü bir balıkçı teknesi suda kıpırtı görüyor, yunus zannediyor. Yakından bakınca anlaşılıyor ki, yunus değil, bir tane zavallı yaban domuzu.

* Üçüncü Boğaz Köprüsü’nün çevre düzenlemesi için tarihin en büyük doğa katliamlarından birini gerçekleştirdiğimizde o yavru domuz kendine yeni yaşam alanı arıyordu. Bilmiyordu ki karşı kıyıda gördüğü orman da yok edilecek. İnsanoğlunun sanayileşme ve şehirleşme ile başlattığı kötülükler ve doğayı altüst edişi, hastalık ve salgınların ana nedeni.

MASKE DAĞITMA KAOSU

İktidar salgın sürecini nasıl yönetiyor?

* Dünya, geçtiğimiz Aralık ayından itibaren salgın hakkında tehlike çanları çalıp uyarırken, Türkiye’yi yönetenler kafasını kuma gömdü. Bunun bedeli de ağır oldu. Bir maskeyi dağıtmayı bile beceremediler. Bu süreçte toplumsal dayanışmanın özellikle yerel yönetimler tarafından başarıyla sağlandığına ve merkezi yönetimin bunu nasıl engellediğine de tanık olduk. Akıl sağlığımızı yitirecektik.

* Ekonomik bakımdan da hazırlıklı ve başarılı olamadılar. Sağlık sistemi açısından ise şansımız Atatürk’tür, Cumhuriyet’tir. Bugün bizi şehir hastaneleri kurtarmıyor, Cumhuriyet’i kuranların oluşturduğu devlet hastaneleri ve o yıllarda temeli atılan sağlık emekçilerindeki disiplin kurtarıyor.



"KİMSENİN GÜCÜ YETMEZ"

Ne yazık ki Cumhuriyet aydınlanmasından nefret eden, ebedi önderimiz Atatürk’e hakaret ve iftira eden odaklar var. Bu tablo karşısında ne hissediyorsunuz?

* Benim liderim sadece bir devlet adamı değil, bir bilim adamı. Abartmıyorum, Mustafa Kemal’in o devrimci ruhunun hayatın içerisinde nerelere geldiğini bilen bir adam olarak söylüyorum. “Bir gün benim söylediklerim bilimle çelişirse beni değil bilimi tercih edin” diyen bir akıl. Çıkarları için bu kötülükleri yapan troll dışındakilere acıyorum.

* Çünkü tarihi gerçekten bilmiyorlar. Senfoni orkestrası ile çimento fabrikasını aynı anda düşünecek bir zekayı önce anlamak, sonra eleştirmek gerekiyor. Atatürk’ü bir başka liderle kıyaslamaya ise kimsenin ne haddi vardır, ne de gücü vardır.

"AKILCILIK ÖNE ÇIKACAK"

Corona salgını ile beraber dünyada yaşanan değişime dair gözlemleriniz nelerdir?

* Bazı meslekler değişim yaşayacak, bilişim çağı ağırlığını hissettirecek, fütürist işler ağır basacak. Bilime, araştırma-geliştirme çalışmalarına yatırımlar artacak, akılcılık öne çıkacak. Otoriter rejimler yıkılacak. İnanç dünyası da bu değişimden nasibini alacak. Vatikan’da Papa tek başına konuştu, Ortodoks papazlar bir helikopterden Rus şehirleri üzerine kutsal su attılar.

* Bütün bunlara bakıldığında, dinlerin profesyonellerine ihtiyaç olmadığı da görüldü. İnsanın Tanrı ile arasında aracılara ihtiyaç olmadığı ortaya çıktı. Pek çok şey gibi bu konuda da değişiklikler olacak. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.



CAMBAZA BAK TAKTİĞİ

Aydınlık yarınlara dair umutlu musunuz?

* Anlamadıkları bir kuşak var. “Ben her şeyi bilirim” diyen buyurgan babaları gençler artık istemiyor. Sistemin içinde eziliyorlar. Ayasofya’yı konuşurken işsizlik, açlık, dış borç fark ediliyor. “Cambaza bak” taktiği artık sökmüyor. Dindar insanlar da dini kullanıp kendilerine hiçbir şey getirmeyen yönetimlerin aslında ne büyük bir aldatmaca olduğunu gördüler.

* Emekleriyle yaşarken, yönetenlerin dünyada eşi benzeri olmayan zenginleşmelerini ve hayatın kendilerine önerilen hiçbir şeyi kapsamadığını fark ettiler. Bu açıdan, yaşanan değişimlerden umut besliyorum. Sandık her şeyi ortaya koyacak.

"GEREKİRSE GİDER YATARIM"

İktidara tenkitlerde bulunuyorsunuz. Korkmuyor musunuz?

* Korkmaz olur muyum? Ama beni korkutarak başkalarında korku yaratmalarına izin vermeyeceğim. Hakkımda çok sayıda dava açılıyor. Gerekirse gider yatarım. Hatta hapishanemi bile seçtim, saray hapishanesine gitmek istiyorum. “Saraylara layığım” sözümü yanlış anlamışlar, beni adalet sarayından adalet sarayına koşturtuyorlar.



"YAPMAK YÜREK İSTİYOR"

Sizin yaptığınız gibi politik mizah örnekleri bir hayli azalıyor. Artık ilgi görmüyor mu?

* Siyasi mizah yaşlanmadı. Sadece yapmak yürek istiyor.

Birçok kişi şaşıracaktır, 59 yaşınızdasınız. Dinamizminizi, pozitif enerjinizi, genç kalmayı nasıl başarıyorsunuz?

* Bu gerginlik politikaları beni sürekli gerdiği için yüzüm de gerginleşiyor. Şaka bir yana, hayatım boyunca tütün ürünleri kullanmadım. Ayda yılda bir sohbete eşlik etmek için bir kadeh kırmızı şarap içerim. Gece hayatım yoktur. Spor yapmaya ve sağlıklı beslenmeye özen gösteriyorum.

* Mutfağımda tahıllar, zeytinyağlılar ve deniz ürünleri baş köşededir. Tatlı yerine siyah çikolatayı tercih ediyorum. Eczacılara ve hekimlere çok güveniyorum. Onlar benim yaşam kalitemi yükseltmek ve hastalıklar oluşmadan önlemek açısından yaşam koçlarım. Bilimsel felsefeye uygun yaşamaya çalışıyorum.

* Yaşamayı çok seviyorum. Meraklı gözlerle hayata bakmak ve yeni şeyler öğrenmek çabası da beni diri tutuyor.



CORONA TURCA GÖSTERİSİ

Yeni ürünleriniz var mı?

* Çok çabuk unutuyoruz. Ben balık hafızalı değilim, fil hafızalıyım. Salgın sürecinde yaşananlara dair kitap yazıyorum. Kitabın adı o pazarcıdan çıktı: “Tanrı Vermiş Pırasa, Hiç Yenir Mi yarasa.”

Kültür merkezlerinde seyircilerinizle buluşmayı özlemiş olmalısınız.

* Özledim elbette. Ama şu anda internette hasret gideriyoruz. Zoom programı üzerinden “Corona Turca” adlı gösterimi gerçekleştiriyorum. Bize özgü renkleri ve gariplikleriyle yaşadığımız süreci anlatıyorum. Detayları Instagram sayfamdan duyuruyoruz.