MİT şehidinin cenaze törenine ilişkin görüntülü haberi yayınladıkları için yargılanan OdaTV Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan, sitenin Sorumlu Haber Müdürü Barış Terkoğlu ile gazeteciler Hülya Kılınç ve Murat Ağırel’in de bulunduğu sekiz kişi hakkında dava bugün görülüyor.

Dün esas hakkındaki görüşünü açıklayan savcılık, MİT Kanunu’na muhalefet ve devletin güvenliğine ve siyasal yararlarına ilişkin bilgileri açıklamakla suçladığı gazetecilerin 19 yıla kadar hapisle cezalandırılmasını istedi. Barış Pehlivan savunmasında şunları söyledi:

* Şehit MİT mensubuna dair fotoğraflar ve bilgiler, OdaTV’den çok önce açıklandı, yayınlandı ve yayıldı. Yani bizim yayınladığımız haberde şehit MİT mensubuna dair bize özel hiçbir yeni olgu yok. Bu gerçeğe rağmen biz hem şehidin ailesini hem de MİT Kanunu’nu düşünerek ekstra bir hassasiyet gösterdik. Ve daha önce ifşa olmasına rağmen, şehidin soy ismini, ailesinin isimlerini cenazenin kaldırıldığı köyün adını yayınlamadık.

HÜLYA KILINÇ YA DA ŞEHİDİMİZ MANİSALI OLMASAYDI...

* İddia makamı da bu yadsınamaz gerçeğin farkında olarak, bizi asıl şehit cenazesinden bir kareyle suçladı. Gizli çekilmediği ortaya çıkan, şehidin tabutunun taşınma karesinde MİT mensuplarının da olduğunu iddia ettiler. Ve biz, ilgili bir adet fotoğrafta MİT mensubu olduğu iddiasını ilk kez iddianameden öğrendik. Yani ifşayı savcılar yaptı. Ki OdaTV’nin haberinde; o fotoğrafta kaymakam, siyasi parti temsilcileri ve vatandaşların olduğu yazıyordu. Sözün özü, yazmadığımız hatta ima dahi etmediğimiz bir şeyle suçlanıyoruz.

* Kaldı ki… Savcılar kaleme aldıkları iddianamede, MİT mensubu olduğunu bilmeden yapılan paylaşımları akladı. İddia makamının kendi oluşturduğu bu suçsuzluk karinesini ve kıstasını kullanıp net olarak söyleyebiliriz ki; OdaTV’nin yayınladığı tabut taşıma karesinde de bir suç olmadığı tartışmasız bir gerçektir. Nihayetinde basit denklem şu: Hülya Kılınç ya da şehidimiz Manisalı olmasaydı bu haber yapılmayacaktı. Diğer MİT mensubunun cenaze haberinin OdaTV’de olmaması da bunun kanıtı. Bu ayrıca, savcıların iddia ettiğinin aksine bizim MİT mensubu ifşa etmek gibi bir planımız ve kastımız olmadığının da delilidir. Sadece gazetecilik saikiyle hareket ettik.

İFŞA EDEN CENAZEYE ÇAĞIRAN KÖY MUHTARI TANIK

* Tutuklanmaya bu adliyeye cezaevi çantamla, kendi ayağımla geldim. Ne kaçması ne saklanması! Tutukluluğa devam gerekçelerinden biri de tanık beyanı. Şehidin naaşının ne zaman ve nereden kalkacağını hem şehidin hem de babasının açık adıyla, yetmeyip şehidin fotoğrafıyla ilk kez internette ifşa eden, bunu yaparken herkesi de cenazeye davet eden köy muhtarının beyanı. İddianamenin bize isnat ettiği ve ‘suç’ olduğunu vurguladığı tüm eylemleri ilk gerçekleştiren ama ‘tanık’ olan kişinin beyanı.

TEKRAR TECRİDE GÖNDERİLDİM

* Biliyorsunuz; ilk duruşma için buraya bağlandı, dinlendi. O gün bu salonda olan iddia makamının gözünün önünde, şehidin adını ve soy adını, babasının adını ve soy isimini, yaşadıkları köyün adını açık açık bir kez daha tekrarladı. Yani tanık bize ‘suç’ olarak isnat edileni burada yeniden yaptı, gitti. Ve iddia makamı ‘siz ne yapıyorsunuz’ bile diyemedi. Ve ben o dinlendikten sonra, yani MİT mensubunun kimliği, babasının kimliği, ailenin şu an nerede yaşadığı, ben saklarken burada gözümün içine bakarak bir kez daha deşifre edildikten sonra, ‘tanık beyanı’ gerekçesiyle tekrar tecride gönderildim.

* Şimdi soruyorum; nedir bu ‘Tanık beyanı?’ Eğer suçsa dedikleri, ki iddia makamı öyle diyor, tanığın suçunun diyeti bana mı ödetiliyor? Ben onun yerine mi hapis yatıyorum? Eğer öyle değilse, yani bu dedikleri suç değilse, ben kesinlikle başka bir şeyden dolayı tutukluyum. Bunu tanık da biliyor, o müthiş bir özgüvenle konuşuyor, ama bana söylenmiyor.

KORKUNUN DEĞİL, GERÇEĞİN SESİ OLUN

* Tutukluluğuma devam gerekçeleri de itiraf ediyor ki; bu davanın esası MİT şehidinin cenazesi değil. Maalesef ki, cenaze toprağı asıl gerçeğin üzerine atılmak istendi. ‘Sır’ cenazede değil, taziye evinde sahte gözyaşı dökenlerdeydi. Ama işte tarihin de bir ahlakı var, kaldıramıyor böyle büyük yalanları, aklayacak beni. Evet, bu salondaki herkes biliyor ki; Burada, bu davada bir haber değil, tüm haberciliğim cezalandırılmak istendi. İnsan bilmediğinden korkar. Ben bunu, yani niye sanık sandalyesinde olduğumu bildiğimden dolayı korkmuyorum. Sizden de talebim; vereceğiniz kararda korkunun değil, gerçek neyse onun sesi olmanızdır.

Gazeteciler son sözlerinde suçlamaları kabul etmedi ve şunları söyledi:

Hülya Kılınç: Yapmış olduğum iş gazetecilik faaaliyetidir. Suçlamaları kabul etmiyorum beraatimi talep ediyorum.

Barış Pehlivan: Bu davada Odatv ve yazdığım kitaplar yargılanmak istendi. Ben gazeteciliği başka şekilde yapmayı bilmiyorum. Böyle de devam edeceğim.

Murat Ağırel: Yaptığım gazetecilik faaliyetidir. Tahliyemi ve beraatimi talep ediyorum.

Ferhat Çelik: Mahkemenizden ne karar çıkarsa çıksın halkın haber alma özgürlüğünü savunacağız.

Eren Ekinci: Tahliyemi ve beraatimi talep ediyorum.

Savunmaların ardından mahkeme, 19.00'da kararını açıklamak üzere duruşmaya ara verdi.