İzmir’de 115 kişinin ölümüne, 1034 kişinin yaralanmasına, 4 bin 239 hanenin ağır hasara uğramasına ve binlerce kişinin evsiz kalmasına neden olan 6.9’luk depremin ardından geleceğe dönük önlemler için kollar sıvandı. Bu bağlamda İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından çalıştay düzenlendi. Deprem bilimcileri, yapılaşma ve şehircilik bilimi uzmanları, yerel yöneticilerin katıldığı toplantıya, konuşma yapmaları için davet edilen Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, Afet ve Acil Durum Yönetimi (AFAD) Başkanı Mehmet Güllüoğlu ve İzmir Valisi Yavuz Selim Köşger katılmadı.

SOYER’DEN DEPREME KARŞI EŞGÜDÜM ÇAĞRISI

İki gün sürecek “İzmir Depremi Ortak Akıl Buluşması” başlıklı bilimsel toplantının açılışında konuşan Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, felaket sonrasında bakanlar, vali ve ilgili kurumlarla eşgüdüm halinde çalışmaları sürdürdüklerini belirtti ve “Bu eşgüdümün kısa bir dönem için değil, uzun vadeye yayılan sürdürülebilir çalışma olmasını önemle vurgulamak istiyorum” diye konuştu. İzmir depreminin Türkiye’ye iki önemli hususu bir kez daha hatırlattığını belirten Soyer, “Bunlardan ilki, el ele vererek, siyaset ve fikir ayrılıklarını bırakıp, ortak akıl ve dayanışma kültürümüzü güçlendirerek tüm sorunların üstesinden gelebileceğimiz. İkincisi, bir deprem ülkesi olduğumuz gerçeğinden hareketle tüm enerjimizi olası afetlerin yıkıcı etkileri ve risklerini azaltmak için hazırlıklı olmamız gerektiği” dedi.

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer


YEREL YÖNETİM REFORMUNA İHTİYAÇ VAR

Soyer, afet yönetiminin 1959 yılında çıkan Afet Yasası, imar düzeninin ise 1985 yılına dayanan İmar Yasası ile yürütüldüğüne dikkat çekti, günümüz Türkiye’sinde kentleşmede gelinen noktaya bakıldığında eksik kalan bu kanunların ivedilikle yenilenmesine ihtiyaç olduğunu vurguladı. Soyer, “Afetle mücadele yerelde başlayıp yerelde kazanılır. Ülkemizde afet yönetiminin etkin bir şekilde yürütülebilmesi için belediye kanunları ile afet hukukunun belediyeleri temel alacak şekilde yeniden yapılandırılması gerekiyor” diye konuştu. Belediyelerin afet yönetim sürecinde hala işlevsel bir yetkisi olmadığını söyleyen Soyer, “Yeni bir yerel yönetim mevzuatına, hatta yeni bir yerel yönetim reformuna ihtiyaç var” dedi.

KENTSEL DÖNÜŞÜM İÇİN SOSYAL FİNANS MODELİ OLUŞTURULMALI

Afet risklerini azaltmanın en önemli araçlarından birinin de kentsel dönüşüm olduğunu vurgulayan Soyer, “Mevzuatımızda kentsel dönüşüm, 6306 sayılı yasa ve 5393 sayılı yasanın 73’üncü maddesi kapsamında yürütülüyor. Biz her iki yasanın birleştirilerek temel bir kanun oluşturulmasını ve bu çerçevede belediyelerin kentsel dönüşüm konusunda yetki ve etkinliğinin artırılmasının kaçınılmaz bir zorunluluk olduğunu düşünüyoruz. Aynı zamanda kentsel dönüşümü destekleyecek sosyal bir finansman modelinin de oluşturulması bu girişimleri mümkün kılacak bir başka zorunluluk” ifadelerini kullandı.

Türk Mimar Mühendis Odaları Birliği Genel Başkanı Emin Koramaz


KORAMAZ: YAPI DENETİMİ TİCARİLEŞTİRİLDİ

Türk Mimar Mühendis Odaları Birliği Genel Başkanı Emin Koramaz ise mimar, mühendis ve şehir plancılarının önerileri ve uyarılarının dikkate alınmadığını kaydetti. Koramaz, “Ülkemiz topraklarının yüzde 98’inin deprem, yüzde 66’sının birinci ve ikinci derece tehlikeli deprem bölgesinde yer aldığını biliyoruz. Buna rağmen depremin hasarlarını en aza indirecek köklü önlemler alınmıyor. Mühendislik, mimarlık ve şehir planlamanın gereklerine, insan yaşamına saygı duyulmuyor. Kentsel dönüşüm alanları rant alanlarına dönüştürüldü. Yapı denetim yasası çıkartıldı ama yapı denetimi kamusal olması gerekirken ticarileştirildi. Ulusal deprem strateji ve eylem planı yapıldı ama gerekleri yerine getirilmedi” dedi.

Siyasi rant uğruna imar barışı altında 10 milyonun üstünde yapının kayıt altına alındığını söyleyen Koramaz, imar aflarının yasaklanmasını istedi. Deprem öncesi, deprem anı ve sonrasındaki çalışmalara ilişkin bir ulusal deprem politikası belirlenmesi, Türkiye Ulusal Deprem Master Planı’nın hazırlanması, kent planlaması, yapı üretimi ve denetimi konusunun bütünlüklü ele alınması gerektiğini belirten Koramaz, “Ancak depremin hasarlarını en aza indirecek köklü önlemler bir türlü alınmıyor. Türkiye’de rant hırsı insan yaşamına, bilime, akla galip geliyor” dedi.

ŞENGÖR: İZMİR, DEPREMİ 8 BÜYÜKLÜĞÜNDE HİSSETTİ

İstanbul Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Celal Şengör İzmir’deki depremin aslında 8 büyüklüğünde hissedildiğini söyledi. Şengör, “Böyle bir depremde iyi yapılmış binalar az, kötü yapılmış binalar çok zarar görür. Zarar gören binalar, deprem gerçeği düşünülmeden yapılmış binalardır. İzmir’in talihsizliği son derece faal tektonik ortamda yer almasıdır. Bundan sonraki iş artık inşaat mühendisleriyle, deprem mühendisleriyle konuşmaktır. İzmir’in doğru yapılmış 1/5000ölçekli jeolojik haritası var mı? Bunların araştırılması gerekir” dedi.

SUCUOĞLU: BU DEPREM İZMİR İÇİN BİR TESTTİR

Orta Doğu Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Haluk Sucuoğlu ise deprem riskinin konut binalarında çok yüksek olduğuna değinerek “Bu binalar vahşi bir pazar ortamında üretilmiş binalardır. Öncelikli olarak buralara eğilmemiz gerekiyor. Kahramanca afet yönetimi yaparak bir yere varamayız. Bu bir kaynak meselesi. Konut yapı stokunu depreme dayanıklı hale getirmek muazzam bir kaynak gerektiriyor. Bunun için kaynaklarımızı belirlemeliyiz. Hükümet desteği olmadan uluslararası finans bulunabiliyor mu? Risklerimiz neler, onları belirlememiz lazım. Bir sonraki depremde bina yıkılmasın istiyorsak, yıkılma riski çok yüksek binaları belirlememiz önemli. Bunlar patlamaya hazır birer bomba gibiler. Bu deprem tüm İzmir için bir test yaptı. 5 kattan yüksek ve 2000 yılından önce yapılmış tüm binalar yüksek riskli binalardır” dedi.