Türkiye’nin en büyük adası Gökçeada’yı merak etmeme rağmen, gitmek kısmet olmamıştı. Türkiye’nin en batı ucu Babakale’ye ulaştıktan sonra, Gökçeada’ya gitmemek olmaz. Çanakkale’den Gökçeada’ya gidebilmek için feribotla Eceabat’a, oradan da yine feribotla yaklaşık bir saat 15 dakikalık yolculukla, Gökçeada’ya gidiyorsunuz. Gökçeada’ya daha önce üç feribot sefer yaparken, şimdi ikiye indirilmiş. Bu yüzden gitmek, dönmek biraz çileli oluyor.

Gökçeada’nın hikayesi çok. Onlardan biri de adadaki havaalanı. Gökçeada’ya 6 yıl önce havaalanı ve liman yapılmış. Ama gelin görün ki havaalanı tam 6 yıldır çalıştırılmıyor. 62 personel her gün işe gidiyor ama yapacak işleri yok. Bir yetkili, “Can sıkıntısından aralarında gerilim yaşanıyor” diyor. Ayrıca ilçede duble yollara ihtiyaç olmamasına rağmen 500 kişi nüfusu olmayan köylere bile duble yol yapılıyor. Belediye Başkanı Ünal Çetin “Acil işlerimiz yapılmazken önceliklerimiz olmayan işler yapılıyor. Gökçeada ile ilgili gizli bir ajandanın olduğunu düşünüyorum” dedi.


ADANIN BALCISI DA VAR


Yolculuğumda “Gökhan’ın Bal Çiftliği”ne de uğradım. Evinin bitişiğinde küçük bir işyeri. Burada Gökhan bal, eşi ev ürünleri, kızı da el işleri satıyor. Üçünün de kasaları ayrı. Gökhan balla ilgili bilinenlerin tersini bana şöyle anlattı: “Bir insanın bal tüketimi bir çorba kaşığıdır. Fazlası vücuttan dışarı atılıyor.”

Bademli Köyü’nde Türkler ve Rumlar kardeşçe yaşıyor.

ADADA EZAN SESİ DE, ÇAN SESİ DE DUYULUYOR


Bir zamanlar çok sayıda Rum’un yaşadığı Gökçeada, göçlere sahne olmuş. Bademli Köyü’nde bir dönem sadece Rumlar yaşarken, bugün köyde Türk ve Rumlar kardeşçe yaşıyor. Orada ezan sesi de, çan sesi de duyuluyor. Gençler ayrılırken, özellikle yaşlı Rumlar Gökçeada’dan ayrılmayı, ata topraklarını terk etmeyi düşünmüyor.