Fahrettin Öztürk/SÖZCÜ

Türkiye'de yağışların mevsim normalinin altında olması ve baraj suyunun azalması kuraklık konusunu gündeme getirdi. İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Meteoroloji Mühendisliği Bölümü ve Afet Yönetim Araştırma ve Uygulama Merkezi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu ile İTÜ Çevre Münendisliği Öğretim Üyesi Prof. Dr. Lütfi Akça, Türkiye’nin su kıtlığı, su israfı, barajların doluluk oranı ve Türkiye’yi bekleyen kuraklık sorunu konularına değindi.

“SU ZENGİNİ BİR ÜLKE DEĞİLİZ”

Prof. Dr. Kadıoğlu, su kıtlığına değinerek, “Aslında kuraklıktan ziyade bizim su kıtlığını konuşmamız lazım. Kente verilen su miktarının yetmeyeceği üzerinden bir tartışma oluyor. İstanbul’da günde 3 milyon metreküp su veriliyor. Aslında bizim en büyük problemimiz su kıtlığı yani suyun kıt olması. Hal böyle olunca kuraklığı konuşuyoruz. Suyun kıt olmasının nedenlerinden biri iklim şartları. Türkiye’nin iklimi yarı kurak bir iklim. Bizim su zengini bir ülke olduğumuz söylemi var. Böyle bir anlayış oturmuş bir yerde ancak bu anlayış doğru değil” ifadelerini kullandı.

“SU HAVZALARINI YANLIŞ KULLANIYORUZ”

Prof. Dr. Kadıoğlu, "Su zengini olduğumuz kadar, su fakiriyiz de diyerek" değerlendirmelerine şöyle devam etti: “Her sene ‘bu sene suyumuz yetecek mi, yetmeyecek mi?’ telaşına kapılıyoruz. Yarı kurak bir ülkeyiz. Artık daha kurak olduğu zaman etkisini çok hissediyoruz. Kış aylarının ‘güzel hava’ dediğimiz havalar bizi mahvediyor. Ülkemizde çölleşme, ormansızlaşma var. Su havzalarının yanlış kullanımı var. Su olmayan yerlere aşırı nüfusu, yoğun sanayiyi yığıyoruz. Suyu yönetme konusunda eksiğimiz var bence. Yani daha çok yapısal teknolojilerle gidiyoruz. Yapısal olmayan teknolojilere çok önem vermiyoruz. Ekip biçtiklerimizde de sorun yaşıyoruz. Türkiye’nin kurak bölgelerine tropikal meyve ekiliyor. Suyun talep ve arz dengesini pek konuşmuyoruz."

"GELECEKTE SU KULLANIMI SINIRIN ALTINA DÜŞEBİLİR"

Türkiye’nin su potansiyeli hakkında konuşan Prof. Dr. Lütfi Akça ise “Kişi başı yılda bin 350 metreküp kullanılabilir potansiyel suyumuz var. Dünya ölçeğinde kişi başı su skalası bin ila bin 700 arasında olmalıdır. Binin altındaysa kıtlık başlıyor, 500’ün altına düşerse mutlak kıtlık, bin 700’ün üstündeyse artık gittikçe daha rahatlayan bir skalanız var demek oluyor. Bin 350 metreküp bize diyor ki suyunuzu iyi yönetin. Arz talep dengesi kurulmalı. Nüfus arttıkça su kullanımımız artacak. Diğer taraftan iklim değişikliğinin etkileri gelecek. Bütün bunlar gelecekte bin 350 metreküp suyumuzu 1000 metreküp belki bin metreküpün daha altına düşürebilecek” değerlendirmelerinde bulundu.

“SOSYAL VE EKOLOJİK SIKINTILAR ÇIKAR”

Türkiye’nin gerçek durumunun görülebilmesi için bölgesel durumuna bakılması gerektiğinin altını çizen Prof. Dr. Akça, “Suyu havzanın dışına aktarmanız doğru değil çünkü her havzanın bir su değeri var. Doğal dengeyi bozduğunuz zaman hem sosyal hem ekolojik sıkıntılar çıkabiliyor hem de bu potansiyelin tamamını kullanamıyoruz. Bizim ülke genelinden ziyade bölge bölge bu havzaları konuşmamız bu havzalara çözüm getirmemiz gerekiyor ki zaten ekolojik verilerin, projeksiyonların da gösterdiği gibi bu sene karşılaşabileceğimiz su kıtlığı en çok da zaten bu havzalarda ortaya çıkıyor” ifadelerini kullandı.

KURAKLIĞIN HANGİ AŞAMASINDAYIZ?

Kadıoğlu, kuraklığın 4 aşamadan oluştuğunu belirterek, hangi aşamada olduğumu şöyle anlattı:

"Kuraklık 4 aşamadan oluşuyor. Önce Meteorolojik kuraklık, Meteoroloji Genel Müdürlüğü 3 aylık standartlaştırılmış yağışlardaki eksikliklere göre haritalar çiziyor. Ama biz kuraklığı en çok hidrolojik kuraklıkta görebiliyoruz. Baraj olmayan yerde köyü baraj yapıp sular altında bırakıyoruz. Bir süre sonra köyün camisinin minaresi ortaya çıkıyor. Kuraklığı en çok böyle görüyoruz. Bu ikisini de yaşıyoruz yer yer. Bir ve ikinci aşamayı yaşıyoruz. Önümüzdeki süreçte tarımsal kuraklık gelişecek. Sonra da su kısıntıları denilen ekonomik kuraklık yani hayat pahalılığı, su kesintileri gibi şeylere doğru gideceğiz. İklim değişikliği bu problemin bir sebebi değil. İklim değişikliği bu durumu kötüleştiriyor” diyerek kuraklıkta 3’üncü aşamaya doğru gelindiğine dikkat çekti.

İTÜ Uydu Haberleşme ve Uzaktan Algılama Uygulama Araştırma Merkezi, Türkiye’nin kuraklık haritalarını paylaştı


“DOĞAYA MÜDAHALE EDEMEYİZ ANCAK KONTROL EDEBİLİRİZ”

Doğanın işleyişine müdahale edemeyeceğimizi ancak kontrol edebileceğimize vurgu yapan Prof. Dr. Kadıoğlu, “Türkiye’nin yağış değişkenliği diye bir haritası var. Mesela Akdeniz’de yağış değişkenliği yüzde 100. Bir yılda 1 kg yağarken, bir anda 100 kg yağabiliyor. Devlet bu değişkenliği bilerek suyu depolayacak, yeraltı sularını besleyerek kuraklığa hazırlıklı olacak” dedi.

DENİZ SULARI GÜVENCE Mİ?

Prof. Dr. Akça, deniz sularının varlığının su güvenliği açısından bir güvence olduğunu belirterek, “Hiç suyunuz kalmazsa denizden su elde edebilirsiniz. Ancak denizden su elde etmenin bir maliyeti var. Türkiye için bu bir çözüm mü diye soracak olursak, fizibilitesini yaparsınız eğer fizibil ise bu çözümdür. Artık günümüzde atık suların da geriye kazanılmaya başlandığını görüyoruz. Teknolojik olarak baktığımızda enerji tüketimi açısından atık suyu içme suyuna çevirmek deniz suyunu çevirmekten daha ucuz maliyetli” dedi.

"BİREYSEL ÖNLEMLER DE ALMALIYIZ"

Prof. Dr. Kadıoğlu, iklim değişikliği ile mücadelede 3 temel ilkeye değindi. Kadıoğlu, ‘az tüket, yeniden kullan, geri dönüştür’ ilkelerini hayatımızın bir parçası haline getirmemiz gerektiğine vurgu yaparak, “bu 3 temel ilke su için de geçerli, gıda için de, enerji için de geçerli. Az tüketmemiz gerekiyor, yapacak çok şey var. Az tüketelim, yeniden kullanalım ve geri dönüştürelim. Bu üç kavramı unutmayalım” dedi.

Türkiye'nin 3 aylık kuraklık haritası


3 AYLIK KURAKLIK HARİTASI PAYLAŞILDI

İTÜ Uydu Haberleşme ve Uzaktan Algılama Uygulama Araştırma Merkezi, yersel veriler ve uydu görüntüleri kullanılarak oluşturulan Türkiye’nin kuraklık haritalarını paylaştı. Standart Yağış İndeksi metodu ile oluşturulan Meteorolojik Kuraklık Haritası, Türkiye’de Ağustos 2020 ile Ekim 2020 arasındaki 3 aylık periyodu gösteriyor.