''Maskelerin tüm dünya insanlarını eşitlediği, yüzlerin ve kimliklerin kaybolduğu, egemenlerin maskelerinin düştüğü, herkesin aynı düşmanla baş başa kaldığı, ulus sınırlarının kapanırken aslında saldırı karşısında berhava olduğu, bankalarda istiflenmiş paranın pulun değil, rahat nefes alabilmenin bir hayati öncelik olduğu yaşadığımız bu olağanüstü süreçte, tam 1 aydır evden dışarı adım atmıyorum.'' diyen 65 yaşındaki Yaşar Aksoy, bu zor dönemde neler öğrendiğini anlattı.

''KOMŞUNUN BİR HAZİNE OLDUĞUNU ANLADIM''

1-  Kan bağım olan yakınlarıma kıyasla, gerçek dostların bana milyar kilometrelerce daha yakın, daha içten olduklarını fark ettim.

2- Bir gönül dostu mütevazı komşunun, bir hazine olduğunu anladım. Yan komşum iki günde bir sıcak yemek, ıhlamur çayı gibi desteklerini kapımın önüne kibarca bırakıyor.

3- Evde uzun yıllardır köşe bucakta sakladığım ve orada unuttuğum önemsiz gördüğüm eşyaların veya giysilerin, hatta kar maskelerimin bile ne kadar işime yaradığını ve de zamanı gelince yarayacağını gördüm. Dolapların dibine itilmiş nice mutfak aletleri, katı maddeleri ufalayan mikserler, baharat poşetleri, hazır çorbalar, irili ufaklı cam kavanozlar ne kadar önemliymiş.

4- Hayatım boyunca müsrif olmayışımın ve daima tasarruf yapmamın ne kadar hayati olduğunu bir kere daha anladım.

5- 25 yıl önce şehirden kaçıp nispeten kışları bir köy havasında olan bir sahile taşınmanın anlamını daha iyi hissettim.

6- Evimin arka tarafı boydan boya güneye bakması ve önünün açık olması sebebi ile sabahtan akşama kadar güneşin evin içinde olmasının bir 'nimet' olduğunu gördüm.

''DÖVÜŞEN MİLLETVEKİLLERİNİN İNSANLIKLA BAĞDAŞMADIĞINI GÖRDÜM''

7- Beyni siyasi iktidara veya muhalefete angaje olmuş kör saldırgan propaganda ve yayınların, artık bana hiçbir şey ifade etmediğini acı biçimde fark ettim. 12 Eylül öncesindeki iç savaşın, seri darbelerin, terörün, siyasi kavgaların, iktidarlarını diktaya dönüştürme hevesinde olanların, daha birkaç ay önce Gazi Meclis'in çatısı altında vahşice dövüşen milletvekillerinin kin dolu haykırışlarının insanlıkla, vicdanla, akılla bağdaşmadığını daha net gördüm.

8- Kişisel sağlığın, her türlü inanç, ideoloji, felsefe veya kültürden daha önde geldiğini, daha önemli olduğunu, bu yüzden işinde usta bir emekçi doktorun hep gevezelik yapan bir filozoftan, sükseli bir yazardan veya hep kendini öven bir siyasiden daha hayati öneme sahip olduğunu gördüm.

9- Hep dışarıda yemek arayan ve yiyen bir bekar olarak, mutfak işleri ile uğraşmanın ne kadar heyecanlı, sürprizli, yaratıcı ve kışkırtıcı bir uğraş olduğunu anladım. İnsanın kendi yaptığı yemek, ne kadar tatlı oluyormuş. Patates, domates, biber, havuç, soğan, bir tutam kıyma nasıl da müthiş evrensel ürünlermiş... Ağzıma koymadığım salatalık turşusu ne kadar kışkırtıcı ve moral verici bir gıdaymış. İyi ki varlar... Ev hanımlarına hayranlığım ve saygım sonsuza doğru uzandı.

10- Sigarasız ve içkisiz de yaşanabileceğini gördüm.

11- Komedi ve güldürü temelli dizilerin, bu günlerde her türlü aksiyon, dram ve aşk filmlerinden daha sürükleyici ve moral verici olduğunu keyifle fark ettim. (Örnek: Yalan Dünya, Seksenler, Çocuklar Duymasın dizileri, Ata Demirer veya Kemal Sunal filmleri..)

12- Futbolun ve maç yayınları olmadan da pek ala yaşanılabileceğini anladım. Galatasaray ve Fenerbahçe düşmanlığının hiçbir anlamı yokmuş. Beşiktaşım bana kızmasın.

13- Dostlarımın beni telefonla içtenlikle araması veya benim onları sırayla ve sevgi ile aramam, her türlü seromoniden, törenden, şenlikten, etkinlikten, kokteylden, konserden, şatafattan daha anlamlıymış be yahu!

''ARILAR, KELEBEKLER... NE ŞAHANE GÖRÜNTÜLERMİŞ''

14- Temizlik ne kadar ulvi bir görevmiş. Hiç elimi yıkamazdım. Çok nadir aklıma gelirse yıkardım. Şimdi saat başı yıkıyorum, arada kolonya döküyorum. Hep alıyorum. Temizlik bir imanmış.

15- Güneş, ay, bulutlar, ağaçlar, deniz, çiçekler, bahara doğru çılgınca yeşillenen toprak, arılar, kelebekler, hele nazlı nazlı akan yağmur damlaları, velhasıl tüm kozmos ne kadar şahane görüntülermiş. Yeni fark ettim.

16- Özel araba, yoksa bir motosiklet veya bisiklet çok önemliymiş. Hayatta hep iki ayakla yürüdüm çünkü. Halbuki hedeflere daha çabuk ulaşmak hayatı epey kolaylaştırıyormuş.

17- Kitap imza günlerim, yeni kitaplarımın tanıtımı, kitap fuarı ve konferanslarım iptal oldu. Aslında ne kadar önemsiz uğraşlarmış. Mutlaka üreterek namuslu yaşamalı, ama kimsesizlere, garibanlara, açlara, hastalara, fukaralara, biçarelere, şehit ailelerine, işini kaybedenlere yardımda bulunmak bir insanın gerçek baş uğraşı olmalıymış. Bunları önemsememişim.. Bunu anladım.

18- Hayat boyu hiçbir statükoya, dini veya laik tarikata, fraksiyona, çıkar guruplarına, sosyetik örgütlere dahil olmadığım için doğru yaptığımı bu günlerde çok net görüyorum. Çünkü hepsinin bir miligram antikor kadar kıymeti harbiyeleri yokmuş.

''DAHA FAZLA İYİLİK YAPABİLİRDİM''

19- Hayatta kimseye kötülük yapmadım. İşveren veya müdür hiç olmadığım için kimseyi işinden atmadım, kimsenin ekmeğini elinden almadım, ırza namusa yan gözle bakmadım. Çalmadım, çırpmadım. Ama neden çok daha fazla iyiliksever olmadım? Şimdi bunu sorguluyorum. Daha fazla iyilik yapabilirdim.

20- Evde karantina günlerinde roman okumak, 50 yıldır her gün benim gibi 10 gazete alıp, önemli yazıları kesip biriktirmekten daha romantik, daha gerçekçi, daha keyifli bir uğraşmış. Şu anda can dostum Erhan Doğan'ın 'Petra'nın Kollarında' romanını, sevgili Ünal Ersözlü'nün 'Tanrının Yaşam Kılavuzu' kitabını, Peng Shepherd'in 'The Book of M (Kıyamet Başlıyor)' ve Mete Yarar ile Ceyhun Bozkurt'un 'Tanrıyı Kıyamete Zorlamak Mesih' kitaplarını dönüşümlü okuyorum. Edebiyat okumak kadar anlamlı bir sevişme olamazmış..

21- Bir ay içinde yıllardır yazmakta olduğum, 'Balıklıova-Mordoğan-Karaburun Tarihi' ve fotoğrafları hariç bin sayfalık 'İzmir Basın Tarihi' kitaplarımı yazıp bitirdim. Rahatladım. Şimdi önümde yeni dosyalar var.

22- Tam 50 yıldır kapağını açmadığım, babamın pul koleksiyonu bavulunu açıp, adamcağızın bir ömür boyu biriktirdiği pulları gözü yaşlı inceliyorum. Başka zaman asla yapamazdım

23- Ne CD, ne YouTube'da müzik dinlemeye paydos. Meğer benim yüzlerce adet müthiş Long Play, 45'lik ve Taş Plak koleksiyonum varmış. Bir dolapta unutmuşum. Hemen gramafonu kurdum. Ve teker teker dinlemeye başladım. Bambaşka bir aleme gittim. Başka zaman beş dakikalık bir zaman bile bulamazdım.

24- Bir süre önce satın alınıp öylece bir köşeye konmuş, çok sayıda şık albümüm var. Çünkü binlerce aile fotoğrafım var. Bir türlü bu albümlere yerleştiremedim. Birkaç gün sonra kolları sıvıyorum.

''BAHÇEME İNİP SOĞAN, SARIMSAK DİKECEĞİM''

25- Yakında küçük bahçeme inip, soğan ve sarımsak dikeceğim. Temizlik İşlerinde çalışan çöpçü bir can kuşum var. Tohum veya fideleri o getirecek. Her gün, kandillerde, dini bayramlarda beni arar, telefonda elimi öper. Karantina günlerinde her an bana yardıma koşmaya hazır.

26- Tek mandalin ve tek limon ağacım var. Çünkü bahçem küçük. Geçen sene dikmiştim. Yangın gibi çiçek açtılar. Mahsul almayı heyecanla bekliyorum. Asmam filiz vermeye başladı bile. Aklım fikrim bahçemde..

27- Karşı cinsten bir eş veya sevgili de önemli değilmiş. Olsa iyi olurmuş, ama yoksa hayatın sonu değilmiş. Gerçek dost bir karşı cins, hepsinden önemliymiş. Yanında olmasa da olur, uzaktan selam göndersin yeter.

28- Bir diktaya karşı olmanın, ona karşı direnmenin tek yolunun sosyal medyada kaçak güreşerek cazgırlık yapmak değil, ülkenin tüm insanlarını kucaklayacak bir devrim projesi üzerinde çalışmak ve sevgili halkımıza zorla değil, kibarca buna inandırmak olduğunu anladım.

29- Emperyalizmin çirkin yüzünü bir kere daha tespit ettim. Avrupa Birliği gibi bir boş hayalin ne tür Avrupalı milliyetçilikleri içinde barındırdığını maske gaspı konusunda net gördük. Kimse artık bana AB palavraları sıkmasın. Atatürk'ün dediği gibi ''Hedefimiz çağdaş uygarlık ama batılı haydutlara kölelik değil.''

30- Balkan ülkelerine yardıma giden kargo uçağımız beni ağlattı. Milletine, devletine, her değerimize sabahtan akşama küfreden sözde ve sahte aydınlardan olmadığıma bir kere daha şükrettim.

''ŞEREF, ŞAN VE MADALYA ONLARIN OLSUN''

31- Aynaya baktım. Yaşamalıyım ve kalan son birkaç yılımda halkıma daha fazla hizmet etmeliyim, dedim.

32- Neden mühendislik öğrenimi gördüm, neden gazeteci yazar oldum? Mesleklerin şahı doktorlukmuş, sağlık çalışanı olmakmış, hemşire olmakmış. Bunu net fark ettim. Şeref ve alkış, şan ve madalya onların olsun.

33- Bir daha dünyaya gelirsem çocuk doktoru olmak isterim.

34- Hawking, ölmeden bir hafta önce niçin ''Artık bu gezegeni terk edin'' dedi ve öldü? Kapitalizm, vurgun ve talan, nükleer silahlanma, savaş seviciliği, çevre yağması ve her türlü faşizm bu güzel gezegeni adım adım kıyamete yaklaştırmış.. Birinci ve ikinci dünya savaşlarının, Hiroşima'ya atılan atom bombasının artık bir önemi kaldı mı?

35- Neyse kafanızı şişirdim. Virüs bana bunları öğretti. Eğer yaşarsam... Söz veriyorum. Bundan sonra çok farklı bir insanım.

36- Hasta yatağında virüsle savaşan tüm insanlığa en kısa zamanda sağlık dilerim.