Çin’in Wuhan kentinde paniğe ve ölümlere yol açan Korona virüsü Türkiye’ye ulaşmasa da halkın tedirgin olmasına yol açtı. Uzmanlar sadece Korona virüsüne karşı değil tüm bulaşıcı virüslere karşı bağışıklık sisteminin önemine vurgu yaparak güçlendirecek önlemler alınması yönünde uyarılarda bulundu.

'Korona virüsü hakkında doğrular ve yanlışlar' konulu toplantıda bilgiler veren Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Beyin Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Songül Özer, Korona virüsünün hangi kitleyi daha çok etkilediği, nedenleri ve korunma yöntemleri konusunda son derece önemli bilgiler paylaştı.



SARS KADAR ETKİLİ DEĞİL

Dr. Özer, Korona virüsü ailesinden gelen virüsler hakkında şunları söyledi: “Korona virüsü ilk olarak 1960 yılında ortaya çıkmış. Birkaç çeşidi var, biz bu virüsü hayvanlarda rahatsızlığa sebep olan RNA’lı bir virüs olarak tanımlıyorduk. Hastalar daha çok hayvanlar olduğu için biz pek dikkate almadık ama ilk olarak 2002 yılında SARS’la kendini gösterdi. SARS çok geniş kitleleri etkiledi ve çok sayıda ölüme sebep oldu. O da bir çeşit Korona virüsüydü. 2011 – 2012 yıllarında Suudi Arabistan kaynaklı Mers Cov olarak yayıldı ve bilindi, o da bir çeşit Korona virüsüydü. O virüs daha çok Arap yarım adasında ortaya çıkmıştı. Son olarak da 2019’un Aralık ayında Çin’in Wuhan kentinde Corona salgını ortaya çıktı. Bu virüslerin hepsi öldürücülüğü olan ama özel bir tedavisi olmayan, daha çok solunum yoluyla bulaştığını bildiğimiz Korona virüsü ailesinden geliyor.”

ETKİSİ INFLUENZA'DAN FARKLI

Korona virüsünün halk arasında domuz gribi olarak bilinen H1N1 ile kuş gribi olarak bilinen H5N1, diğer adlarıyla Influenza’dan etki ve yapı olarak farklı olduğunu söyleyen Özer, “Bahsettiğimiz iki virüs farklı bir ailelerden geliyor. Influenza virüsündeki antijenik değişiklik çok hızlı olur. Bu yüzden Influenzanın hastalık yapma kuvveti ve yayılma şiddeti daha farklıdır ve daha hızlıdır. Korona virüsündeki antijenik değişiklik bu kadar hızlı olmuyor. Bu virüsün özelliği şu; biz bu virüsü hep solunum yolu enfeksiyonu olarak değerlendirdik ama bu son salgında henüz kaynak belli olmasa da Wuhan kentinde deniz ürünlerinin yenmesiyle bulaştığı iddia ediliyor” dedi.

Özer sözlerine şöyle devam etti: “Orada Türkiye’de tüketilmeyen yiyecekler, hayvanlar da tüketilebiliyor. Henüz netlik kazanmasa da değişik deniz ürünlerinin tüketildiğini ve bu ürünlerden ilk olarak insanlara geçtiğini saptamışlar. Daha sonra bu virüsü alan insanlardan solunum çıktılarıyla yani öksürme, hapşırma, tıksırma esnasında zerrecikler yoluyla da çevrelerindeki insanlara solunum yoluyla bulaştı. Sonra o insanlardan tedaviye gittiklerinde sağlık çalışanlarına da bulaştı. İlk bulaşma net olmasa da besin kaynaklı olabilir ama ondan sonraki yayılım insanlar arasındaki solunum yoluyla olmuştur. Yayılım da o yüzden bu kadar hızlı.”



YÜZDE 80-85 VÜCUT ATEŞİNİ YÜKSELTİYOR

Dr. Özer, Korona virüsünün etkilerinden ve belirtilerinden bahsetti: “Bu virüs vücuda girdikten sonra herkesin de bildiği gibi solunum yollarını etkiliyor. Başka ne yapıyor? Yüzde 80-85 oranında ateşi yükseltiyor, bu ilk belirtilerden bir tanesi. Virüsü değerlendirmeye kuluçka dönemi ile başlamak lazım. Kuluçka döneminin 4 güne kadar kısaldığını, 9-10 güne kadar uzadığını ama en fazla 14 gün olduğunu biliyoruz. Bu kuluçka döneminde kişi hastalığa dair hiçbir belirti göstermeyebilir. Bu kuluçka dönemi tamamlandıktan sonra klasik viral hastalık belirtileri başlıyor, nedir onlar? Hiç özel belirtisi olmamakla birlikte Influenza ve gribin belirtileri ile arasında hemen hemen hiçbir fark yok. Halsizlik, yorgunluk, iştah kaybı, en çok solunum yollarına etki ettiği için burun tıkanıklığı, yüksek ateş, hapşırma, öksürme ve hafif boğaz ağrısı şeklinde kendini gösteriyor. Korona virüsü, alt solunum yollarına da inme yeteneğine sahip olduğu için hastalarda şart olmamakla birlikte öksürük, balgam çıkarma gibi belirtiler de olabilir.”

KİMLER RİSK ALTINDA?

Korona virüsünün etkilediği kitleyi değerlendiren Özer, “Önce hastalık kimlerde görülüyor, yayılımı ne kadar ve kimler için öldürücü bunu bilmek gerekiyor. Yüz kişiye bu mikrobu verseniz, bu virüsle enfekte olmuş yüz kişiden Korona virüsü yüzde 3 ya da 4’ünü öldürebiliyor. 2010-2011’deki domuz gribi olarak bilinen Influenza, binlerce kişinin etkilenmesine neden olmuştu ama öldürme oranı binde 2-3’tü. Korona virüsü ise belirttiğim gibi yüzde 3-4. SARS’ın ise çok yüksekti, yüzde 30’du. Korona virüsü ne SARS kadar fazla öldürücü, ne de Influenza kadar az öldürücü. Asla hafife alınmaması, ciddiye alınması ancak çok fazla da korkulmaması gereken bir virüs türü” dedi.

Özer sözlerini şöyle sürdürdü: “Neden 100 kişide 3-4 kişiyi öldürüyor, geriye kalan yüzde 96’ya neden bir şey olmuyor? Her virüs enfeksiyonunda olduğu gibi kişinin bağışıklık sistemi çok önemli. Eğer kişi riskli olan 2 yaşın altı 70 yaşın üstü yaş grubundaysa, kalp ve böbrek yetmezliği varsa, bağışıklık sistemini baskılayıcı bir tedavi alıyorsa, herhangi bir organında kanser gibi rahatsızlıkları varsa, kortizon – steroid tedavisi alıyorsa, böbrek, karaciğer, akciğer ve kemik transplantasyonu yapılmışsa virüsü kapma olasılıkları yüksek oluyor. Biz transplantasyon tedavisi uyguladığımız o hastalara bağışıklık sistemini baskılayıcı ilaçlar vermek zorundayız, bu da onların birçok mikroorganizmaya açık hale gelmesine neden oluyor. Viral enfeksiyonlar bu tür hastalarda çok daha şiddetli enfeksiyona ve ölümlere neden olabiliyor. O yüzden ölümler yüzde 3-4 seviyesinde kalıyor, yüzde 96'daki kesim bu virüsü almış dahi olsa atlatıyorlar.

Hastalıktan etkilenebilecek yaş grubunu belirttik ancak burada bir yanlış anlaşılma olmasın. Bu sonuçlar 70 yaş üzerindeki insanların evden çıkmaması ya da 2 yaşın altındaki çocukların eve kapatılması anlamına gelmiyor. Ancak aşırı nem, çok soğuk, aşırı kuru ya da aşırı rüzgar gibi ekstrem hava koşullarında 70 yaş üzerindeki grubun evden çıkmalarını önermiyoruz. Şunun bilinmesi gerek; bağışıklık sistemi vücutta hücresel ve sıvısal olmak üzere ikiye ayrılıyor ve bunların gelişimi için belli bir süreye ihtiyaç duyuluyor. 2 yaş civarı bir çocukta bunlar yeterince gelişmediği için riskli gruptadırlar. 70 yaşından sonra da miktarı azaldığı için riskli grupta yer alıyorlar. Tabii ki onların da bağışıklık sistemi çalışıyor ama 25-30 yaşındaki bir insana göre daha az çalışıyor. 70 yaşın üzerinde olanlar kesinlikle aşısı olan mikroorganizmalardan aşı yolu ile korunmalılar. 2 yaşın altındaki çocukların zaten tüm aşılarının yapılmış olması gerekiyor. Aşı tabi hiçbir zaman yüzde 100 koruyucu değil, bunu biliyoruz. Kalabalık yerlere girildiğinde mutlaka dikkat edilmesi gerekiyor. 1 metreden fazla insanlara yaklaşmamak, mecburen yaklaşması durumunda ise göz ucuyla kontrol etmesi gerekiyor. Hasta olanların da sorumlulukları var, onların da bu mikroorganizmaları etrafa saçmamaları için öksürdüklerinde ve hapşırdıklarında elleriyle ağızlarını elleriyle ya da bir mendille kapatmaları gerekiyor. Kullanılan o mendilin de derhal çöpe atılması, sonra da ellerin yıkanması şart.”

KORONA HENÜZ EN ÜST NOKTASINA ULAŞMADI



Çin’in Korona virüsü karşısında aldığı önlemlerin doğruluğuna dikkat çeken Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Dr. Songül Özer, “Bu mikroorganizma orada tespit edildi, gittikçe artan sayıda insanlar bu virüsten etkileniyor ve ölümler artıyor. Ölümlerin artması da doğal. Bu virüs henüz pik noktasına ulaşmadı. İstediğiniz önlemi alsanız da virüsün yayılma hızı gereği artması gerekiyor zaten şu an. Çin’in yaptığı müdahale zamanında ve yeterli olduğu için doğru, abartılı değil. Özel kıyafet, gözlük, maske ve eldiven takmalarında bir gariplik yok. Sokağa çıkma yasağı ilan edilmedi ama mecbur kalınmadıkça çıkılmaması konusunda uyarılar yapıldı. Çok çabuk hareket ettiler, hemen seyahatleri kısıtladılar, tatil döneminde oldukları için şehirlerinde az sayıda insan olması onlar için bir avantaj oldu” dedi.

TEDAVİSİNDE İZOLASYON UYGULANMALI

Virüslerden etkilenen kişilerin tedavisinde uygulanması gerekli yöntemlere değinen Özer, “Kişi kuluçka dönemindeyse eğer, yani kendisinde hastalık belirtileri henüz başlamadıysa vücudunda bu mikrobun olup olmadığını bilmediği için salgılarını rahatlıkla bir başkasına bulaştırabilir. Bu bir virüs olduğu için ve havada da asılı kaldığı için kalabalık ve kapalı yerlerde bu mikrobu bilmeden saçabilir etrafına. Mikroorganizmanın kesin tespit edilmiş olduğu insanla temas başka bir şeydir, korunmak için kendinize bir takım önlemler alınması başka bir şeydir. Sadece Korona virüsü için değil bütün mikroorganizmalar için bütün solunum yoluyla bulaşan viral ve bakteriyel etkenler için mutlaka damlacık ve solunum izolasyon metodları uygulanması gerekiyor” dedi.

TÜRKİYE'DEKİ HASTANELER HAZIR

Türkiye’deki hastanelerin virüslere karşı hazır olduğunu ifade eden Özer, “Senelerdir çok daha ağır durumlar için uyguladığımız gerekli standart temas, sıkı temas, damlacık izolasyonu, solunum izolasyonu gibi çeşitli izole önlemleri hakkında yeterince bilgi sahibiyiz. Özel ve devlet hastanelerinde mecburi olan enfeksiyon kontrol komitelerimiz var. Bu komitelerde enfeksiyon kontrol hemşirelerimizle birlikte tüm çalışanlarımızı bilgilendirmiş bulunmaktayız. Şu an Korona virüsüne yakalanmış bir hasta hastanemize gelse de bu hiç anormal bir durum değil, son derece bilinçliyiz, gerekli ekipmanlara sahibiz. Zaten özel bir donanıma da ihtiyaç bulunmuyor. Bu hastalar tek kişilik odalarda yatırılmalıdır, mümkün olduğunca birden fazla insanla teması olmadan izole edilmelidir, hastanede varsa negatif basınçlı oda kullanılmalıdır yoksa şart değildir. Havalandırması yeterli olan bir oda yeterli olacaktır, kapısı kapalı olmalıdır. Hastaya yaklaşan görevli sağlık personeli normal maskesi, eldiveni ve eğer solunum saçıntıları kendisine gelebilecek kadar yaklaşıyorsa gözlükle yaklaşmalıdır. Zaten o hastanın diğer hastalarla teması olmayacağı için yayılım da olmayacaktır” dedi.

BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ GÜÇLENDİRİLMELİ

Özer sözlerini şöyle sonlandırdı: “Tıp dünyasının yapması gereken daha fazla ilaç üretmek değil, bu mikroorganizmaları kendi bağışıklık sistemimizle yok etmemizi sağlayacak çalışmalar gerçekleştirmek. Bakteriyel, viral, mantar ve diğer paraziter enfeksiyonlarda aslında her şey bağışıklık sistemimizde toplanıyor. Onun ne kadar güçlü olması ile alakalı bizim bu mikroorganizmalardan etkilenme oranımız. Hastalığı atlatma ve ölmek gibi iki seçeneğimiz varsa bize bu seçenekleri sağlayan bağışıklık sistemimizdir. Bağışıklık sistemini destekleyici tedavi, sıvı tedavisi, solunum yollarında enfeksiyon varsa rahatlatıcı tedavi yapıyoruz. Kişi bu mikroorganizmalarla temas etmese de karbonhidrat, protein ve lifli gıdaları dengeli almalıdır. Vücudumuzun hepsine ihtiyacı var. Herkesin en az ortalama 7 -8 saat uykuya ihtiyacı var ama burada önemli olan gece uykusudur.”

"TÜRKİYE'YE GELEBİLİR, ENDİŞE ETMEYİN"

Dünyada şüpheli vaka olarak tanımlanan 23 bin 214 kişi olduğunu, doğrulanmış vaka sayısının 20 bin 471 olduğunu söyledi. Özer, 426 kişinin de hayatını kaybettiğini ifade etti. Bu virüsü vücuduna almış ama tam olarak iyileşmiş kişi sayısının da 624 olduğunu belirtti.

ANTİBAKTERİYEL SABUN VE MASKE KULLANMANIZA GEREK YOK

Korona virüsünün Dünya Sağlık Örgütü’nün kabul ettiği bir virüs olduğunu belirten Özer, sosyal medyada yer alan abartılı haberlere de itibar edilmemesi gerektiğini vurgulayarak özellikle el hijyenine önem verilmesi gerektiğini söyledi.

Dr. Songül Özer, şunları söyledi: “ Virüs er geç Türkiye’ye gelecektir. Sosyal medyada ve televizyon haberlerinde birdenbire yere düşen insanlar görülüyor, böyle bir durum kesinlikle söz konusu değil. Korona’nın böyle bir etkisi yok. Bu virüsten korunmak için antibakteriyellere gerek yok, cildi daha çok çatlattıkları için koruduğunuzu düşünseniz bile enfeksiyona açık hale getirdiğinizin farkında değilsiniz. Korona ve verem dahil birçok virüsün size bulaşmasını elinizi 25-30 saniye sabunla yıkayarak önleyebilmeniz mümkün. Tıbbi maskelere ihtiyaç yok. Hapşırdığınızda, öksürdüğünüzde avucunuzun içi ile değil dış yüzeyi ile veya kolunuzla ağzınızı kapatarak salgınızın tekrar size ve etrafa bulaşmasını engellemelisiniz. Kağıt mendil kullanmalı ve mutlaka hemen çöpe atmalısınız. Virüsler çok hızlı yayılırlar ama dış ortamda uzun süre canlı kalamazlar. Onların canlı kalmasını ve yayılmasını sağlayan en önemli besinleri kandır.”

ÇİN'DEN GELEN KARGOLARDAN KORONAVİRÜS BULAŞIR MI?

Virüs Türkiye’de görülmediği için şuan maske takmaya gerek olmadığına dikkat çeken Özer; “Virüsler çok hızla yayılırlar ama çok önemli güzel bir tarafı vardır, dış ortamda uzun süre canlı kalamazlar, canlı kalabilmeleri için mutlaka canlı hücreye ihtiyaç duyarlar. Çin'den gelen paketlerde bulaşıcılık mümkün değil. Bunların üzerinden veya taşıyan kişiler aracılığıyla bulaş söz konusu olamaz” dedi.

[old_news_related_template title="Uzmanlardan 'koronavirüs' hakkında doğrular-yanlışlar" desc="Çin'in Wuhan kentinden dünyaya yayılan koronavirüs gündemdeki yerini koruyor. Salgınla ilgili çarpıcı bilgiler veren Prof. Dr. Haydar Sur, çamaşır suyu ile hazırlanan bir dezenfektanın virüslerden korunmak için iyi bir temizleyici olabileceğine dikkat çekti. Prof. Dr. Tayfun Uzbay ise yaygınlaşan sülük tedavisi konusunda önemli bir uyarıda bulundu." image="https://sozcuo01.sozcucdn.com/wp-content/uploads/2020/02/05/iecrop/koronavirus-shutter_16_9_1580888830.jpg" link="https://www.sozcu.com.tr/2020/saglik/uzmanlardan-koronavirus-hakkinda-dogrular-yanlislar-5606269/"]

[old_news_related_template title="Türkiye'de Corona virüs vakası yok ama..." desc="Tüm dünyaya korku salan koronavirüs ile ilgili her gün yeni haberler geliyor. Virüsün sebep olduğu ölümlerin sayısı giderek artarken Türkiye'de henüz bir vaka görülmediği söyleniyor. sozcu.com.tr'ye konuşan Prof. Dr. Mehmet Ceyhan ise konu ile ilgili önemli bir uyarıda bulundu: Kuluçka süresini henüz bilmiyoruz. Daha önce Türkiye'ye gelenler mutlaka takip edilmeli." image="https://sozcuo01.sozcucdn.com/wp-content/uploads/2020/01/24/iecrop/koronavirus-shutter_16_9_1579855337.jpg" link="https://www.sozcu.com.tr/2020/saglik/turkiyede-koronavirus-vakasi-yok-ama-5585832/"]