İnsanı diğer varlıklardan ayıran, kendini yargılama kapasitesidir; akıl ve vicdan bu kapasitenin baş aktörleridir. Filozoflar, kötülük kavramı gibi ‘iyi nedir?’ sorusuna da cevap aramışlar: Kimine göre bir şey faydalı olduğundan iyidir; kimine göre mutlu ettiği için; kimine göre de haz veren şey iyidir. Kadim gelenekte ise iyi, sırf kendisi için istenendir; iyi bizden bağımsız töz olarak ortaya çıkar. Yani kendimize ve başkasına rağmen istenendir o. Dolayısıyla iyi, doğru gibi değildir. Doğru, bilginin özelliğidir ve değişkendir; örneğin elle yemek yemek bir dönemin doğrusu olabilir ama bugünün değildir. Demem o ki, ahlakça değerli olan ‘iyi’ değişmez. Çünkü o başka bir şey yüzünden değil, kendisi için istenendir.

ÜÇ BELİRLEYİCİ

İyi ve kötü başkasıyla olan ilişkide ortaya çıkar. Başkasıyla nasıl bir ilişki kurulmalıdır ki iyi ortaya çıksın? Burada ahlak, hukuk ve din devreye girer. Bu üç belirleyenin, belirleme biçimleri/ sistemleri/ önermeleri birbirinden faklıdır. Üçü de değişen hayata uyum sağlamak zorundadır. Aksi takdirde “başka” ile olan ilişkiyi iyi formüle etmekte zorlanırız. İnsanın, öz bilinç varlığı olmaklığının devamı iyiyle olan ilişkisine bağlıdır. Çünkü insanın iyiyle olan ilişkisinde onun özgürlüğünü açığa çıkarması da beklenir.

İNSANIN YARATILIŞA KATILIMI

Din, iyiyi elde etme sürecinde aktif rol oynar (oynamak ister) ve kötülükle mücadele edilmesi gerektiği fikrini işler. Kur’an’da, insanınhalife olarak nitelendirilmesi, yaşadığı evrenin/varlığın ona emanet edilmesi, “imtihan” hatırlatması ve “başıboş bırakılmadığı” vurgusu, insanın varlık sahnesindeki sorumluluğunu ortaya koyan parametrelerdir. Sorumluluğu özgürlüğünde olan insanın donanımı, kötülüklerle mücadele edecek güçtedir.  İşte bu farkındalık onu ahlaki ağın bir parçası yapar. Muhammed İkbal, insan için, “yaratıcı faaliyete iştirak eden varlık” ifadesini kullanır. “Şarktan Haber” adlı eserinde: Sen geceyi yarattın, bense çırağ yarattım/ Yarattığın topraktan bense kadeh yarattım/ Kuş uçmaz dağlar, vadiler yarattın/ bense hıyabanlar; gülle süslenmiş bağlar bahçeler yarattım” der ve böylece insanın yerine, gücüne, yaratıcılığına/yaratılışa katılımına dikkat çeker. Kendi elleriyle evreni dönüştüren insan, bu dönüşümde kültürel, ahlaki ve estetik değerlerin yaratıcısı haline gelir. Fakat dünyayı cehenneme döndüren de aynı insandır.

İnsan yaratmalarının sonuçlarına bakarak, sağladığı fayda ve zarar arasındaki mukayeseye göre iyi veya kötü nitelemeleri yapıyoruz. Aslında bizatihi iyi veya bizatihi kötü yoktur. İyi ve kötü bugünün iyi ve kötüsünün ötesinde bulunuyor. O halde insana düşen, bugünün iyi ve kötüsünü sürekli aşmak olmalıdır. Ahlak olmuş bitmiş bir şey değildir, her an olmakta olandır. Sürekli insan değerler yaratır.

SON TAHLİLDE

Din bizi kötülük karşısında ayakta tutar. Bir savunma mekanizması gibidir; bizi uyutabilir, avutabilir ya da umutlandırabilir ve bir irade geliştirmeye vesile olabilir. Bunlar birbirine de karışabilir. Bu bizim din ile olan ilişkimize, dini bilinç seviyemize göre farklılaşır.

Ezcümle, din, bir afyon erdemi de sunabilir, yaratıcı bir erdem de.  Geriye dönük baktığımızda din tasavvurlarının birincisine teşne olduğunu üzülerek söyleyelim.