Mâturîdî’nin din şeriat ayırımı; diyanet-siyaset, din-hukuk, din-devlet ilişkileri açısından sağlıklı yorumlar yapmaya zemin teşkil edecek mahiyettedir. Peygamberlerin değişen şeriatları ve her şeriatın kendi içindeki neshi, şartlara göre hükümlerin değişebileceğini ortaya koyar. Nitekim 1868-1876 yılları arasında, Ahmet Cevdet Paşa başkanlığında bir komisyon tarafından derlenmiş ve Osmanlı modernleşmesinin en önemli simgelerinden biri olan Mecellenin (İslami özel hukuk kuralları kodeksi) “Ezmanın tagayyürüyle, ahkâmın tagayyürü inkâr olunamaz” yani “zamanın değişmesiyle, hükümlerin de değişmesi inkâr olunamaz” maddesi de bu anlayışı formüle eder. “Mâturîdî, diyanet-siyaset ayırımı yapar ve birincisini peygamberlere, ikincisini krallara/meliklere tahsis eder. Buradan hareketle, Peygamber’in diyanet/nübüvvet görevinin, Allah tarafından kendisine verilmiş bir görev iken, devlet başkanlığı ilahi bir misyon olmayıp Kureyş’e mensubiyeti dolayısıyla kendi siyasi tercihiyle olduğu söylenebilir” der Sönmez Kutlu. (İmam Mâturîdîve Mâturîdîlik, Sönmez Kutlu, OTTO yay.)  Bu yaklaşım, Peygamberin söz ve davranışlarını konuşurken, neyin din, neyin siyaset olduğu konusunda dikkatli olmayı şart kılar.

MÂTURÎDÎ-EŞ’ARÎ FARKI

Mâturîdî akılcı tefsir geleneğinin ve teolojik akılcılığın ilk temsilcisidir. İslam bilim ve felsefe tarihinde bilgi kuramının temelini atan kişi olarak geçer; anlambilim ve yorum bilime kapı aralayan öncülerdendir. Özgür iradeye büyük önem veren Mâturidî; taklidi, ezberi, tekrarı aşacak bir düşünce sistemi ortaya koyar. Prof. Kutlu, “İmam Eş’arî ile İmam Mâturîdî “bütüncül bir sistem” veya “bir sistem düşünürü” açısından karşılaştırılacak olursa, bu eleştirinin muhatabının sürekli değişim ve dönüşümler yaşayan ve hayatında bir sistem kuramamış Eş’arî olduğunda ittifak edilecektir” der. Keza birden fazla Eş’arîlik’ten bahsedilebileceğini fakat Mâturîdîlik için bunun söylenemeyeceğini de belirtir. Prof. Dr. Sait Yazıcıoğlu da şu tespiti yapar: “Mâturîdî kelamı, felsefi bir temel olma görevini yapabilecekken ona yer verilmemesi, Osmanlı Devleti’nin dini ve fikri yapısı için büyük bir kayıp olmuştur. Bu kaybın menfi etkileri günümüzde dahi müşahede edilmektedir.”

MÂTURÎDÎLİK VE TÜRKLER

Mâturîdî ve Mâturîdîlik üzerinde neden durmamız gerektiğini ise şu ifadeler yeterince anlatır: “Türk Müslümanlığını Kuzey Müslümanlığı olarak tanımlayan medeniyet tarihçilerinden Arnold Toynbee, 1955 yılında yazmış olduğu ve Kaliforniya Üniversitesi Saint Diyago kütüphanesinde saklanan çok gizli damgalı bir araştırmasında, Suud merkezli, Selefi-Vehhabi ve Mısır Merkezli Eş’arîlik’ten oluşan Güney (Arap) Müslümanlığını kabile şeyhleri üzerinden kontrolünün kolay olduğunu söyleyerek, Mustafa Kemal gibi isyancılar çıkarabilecek ve batı medeniyeti için alternatif olabilecek “Semerkant-Buhara-İstanbul eksenindeki Hanefi-Mâturîdî Türk Müslümanlığına” karşı dikkatli olunması gerektiğini yazmıştır.” (Türk Yurdu, Haziran 2017, Sönmez Kutlu)