Bilmediğini bilmek kültürümüzde bir mertebedir. Eskiler buna ‘cehl-i basit’ derler. Bilmemenin zararsız hali denebilir. Zira öğrenme olasılığı her zaman vardır, yeter ki kişi bilmediğini bilsin.

Bir de  ‘cehl-i mürekkep’ vardır, dinlerin de dikkat çektiği cehalet. Hem bilmez hem de bilmediğini bilmez; yani iki kademeli cehalet.

Ama beteri de var “cehl-i mik’ap” deniliyor. Yani hem bilmez, hem bilmediğini bilmez, hem de bildiğini iddia eder. Böyleleriyle karşılaşırsanız durmayın yanında! Çünkü cahilliğin bu boyutu ahmaklıktır, Mevlana’nın hikâye ettiği gibi:

“İsa nasıl kaçtıysa ahmaktan, öyle kaç.  Ahmakla sohbet, nice kanlar döktü. Hava, suyu yavaş yavaş çeker alır ya, ahmak da dininizi böyle çalar.”

İnsanlığın problemi sadece dini alanda değil elbette; cahiller, her konuda ahkâm kesmeye bayılır.

AKIL TUTULMASI

“Ya hayır söyle ya sus” sözü, gerçeğe ulaştırıcı güçlü seziş ahlakı da diyebileceğimiz bir tavrın ifadesidir.

Bildiğini bildiği halde, sürekli yenilenme ihtiyacı duymak ise yüksek kültürün gereğidir.

Yeni çıkan Akıl Tutulması kitabımın arka kapağında; “Akıl neden tutulur? Başka akıllarla alışverişi kestiği için” dedim. Zira uygarlıkların temelinde farklı akıllarla alışveriş vardır; fikirler çatışmalı ki gerçeğin şimşeği doğsun. Felsefe de bilim de sanat da teknoloji de karşılaşmaların ürünüdür. Akli selim bunu görür; lakin yaşadığımız coğrafyada bunun böyle görülmediği acı bir gerçek.

CEHALETİN TAHSİLİ

Gün geçmiyor ki bu kadar da olmaz demeyelim. Dini açıklamalar mizah tadına!  Din-siyaset, din-sanat, din-bilim, din-sağlık ekseninde konuşmaya çalışanlarsa cehli mürekkep ve cehl-mik’ap için bulunmaz örnekler: “Neden maske takıyoruz, mukadderata mani değil mi” diyeni mi ararsınız; “Ayasofya açıldı, yanında put/dikilitaş duruyor, onu ne zaman yıkacağız” diyeni mi? Bilimle ispat edilmiş konularda dahi “bu dini değildir” fetvasına alıştı toplum. Ya güç istenci hırsıyla şiddetle mücadele sözleşmelerini reddedenlere ne dersiniz? Tanrı edasıyla önüne gelen ilahiyat profesörünü tekfir edenlerden ise ortalık geçilmiyor.

Halkın değerlerine yabancı olan âlimler yerine cahil olanları tercih ederim denilerek cehaletin erdeminin (!) övüldüğüne dahi tanık oldu Türkiye. Üstelik bir üniversite hocasından.

CAHİLİN ÖLÇÜSÜZLÜĞÜ ATEŞ GİBİDİR

Tüm bunlar rüzgâr ekmektir. Bu rüzgârın nasıl bir fırtınaya dönüşeceğini ise sözün sahipleri bile tahmin edemez. Kürsüde oturan “kot pantolonlu kadın cehennemlik” derse, sokaktaki cahil bu sözden kendine vazife çıkarır.

Ezcümle, cehalete kapı açılırsa, bilginin değeri ortadan kalkar. Eskiler laf anlamayanları görünce “bir Molla Kasım lazım” derlerdi. Zira Kasım aşılmalı ki Yunus ortaya çıksın. Ancak bu mevsimde Molla Kasım’ı bile sığaya çekenler var. Bir asimilasyona dönüşen cehalet; kendi uydurduğu tarihe/dine/yeni Türkiye’ye inanan, köklerinden kopmuş, başka kültürlere taparcasına hayran; yeni bir millet oluşturdu adeta.