Başlıktaki replik, görücü usulü evlendirilen bir genç kızın kendisine dayatılan kültürden kaçışını anlatan Unorthodox dizisinden. Dört bölümden oluşan dizide, New York’un Williamsburg bölgesinde yaşayan Hasidik Yahudilerinin dini yaşamlarından ve ritüellerinden kesitler görüyoruz. Cemaat ve cemiyet (toplum) farkının çok iyi yansıtıldığı filimde, yenidünyanın olağanlaştırmaya çalıştığı olgular üzerinden, gelenek-modernite çatışması da ortaya konuluyor. Dikkatlerden kaçmayan husus ise, taassubun hâkim olduğu kültürlerde en insani taleplerin yok sayılması ve sorumluluğun (bireyin) kültürel kalıplara kurban edilmesi.

Din değişmez kurallar toplamı gibi görülür ve böyle kabul edilmesi sağlanır. Oysa dayatma varsa sorumluluktan söz edilemez. Bu da sorgulayan insanın dilemması demek; ya kendi var oluşunu anlamlı kılacak bir anlayışla din-dünya dengesini kurmaya çalışacak ya da bunun böyle olamayacağını diretenler içinden sıyrılıp dini inkâr edecek; toplumsal dindarlıkta bu geçerli. Kişisel yürüyüşle varılan dindarlık ya da din dışılık elbette farklı.

PROBLEM NEREDE BAŞLIYOR?

Her semavi dinin bir Tanrı tasavvuru var; Yahudi Tanrısı ile Hıristiyanların Tanrısı aynı değil, Müslümanların Tanrısı da farklı. Hatta dinlerin mezheplerine baktığınızda teolojik yaklaşımlar da birbirleriyle kavgalı. Tasavvurların farklılığı yaşamın pratiklerine de yansıyor. Örneğin, Tanrı tümelleri bilir, yasa koyar, tikelleri ise dolaylı bilir (uğraşmaz) diyen İbn-i Sina gibi düşünürler var olduğu gibi, o istemezse yaprak kıpırdamaz anlayışının hâkim olduğu teolojiler de var. Öyle ki kişinin yatak odasına varıncaya kadar en ince ve en mahrem konuları dahi düzenleyen bir Tanrı anlayışıyla karşılaşmak mümkün. Yelpaze o kadar geniş ki, ifrat ve tefrit arasında Tanrıyı arıyor insan. Hakikatle yüzleşmek isteyen için yorucu bir yolculuk.

ŞİRAZE BOZULURSA

Diğer taraftan hayata ve insana teorik çerçeveden bakanlar ve özgürlük problemini tartışanlar var. Burada da yelpaze geniş ve sınırlar belli değil. Üstelik yaşamı bütünlüklü görmeyen, teleolojik bir yaşam anlayışını dışlayan modern kültürün, nesnel-rasyonel bir ahlakından bahsetmek zor. Tüketim odaklı yaşamın tetikleyicisi kapitalizm, kitlesel yoksullukları, işsizlikleri, eşitsizlikleri aşmak için türlü yollar deniyor. İskoç düşünürü MacIntyre’a göre kapitalizmin bu seferberlikteki en büyük hamlesi, ...ortak iyiyi kaybettirmesi, sahip olduğu yapılar ve araçlarla kapitalist ilişkilerin özünü gizlemeyi başarması, kişilere kendi rollerini, ilişkilerini kritik edecekleri politik ve ahlaki sorular sordurtmamasıdır.

Demem o ki sınır tanımayan insan, din dâhil eline geçirdiği her şeyi bozguna uğrattı. Bundan dolayı ne dinin içinde mutlu ne dinin dışında. Tanrı çok şey beklemiyor aslında, dünya-ahiret dengesini kuralım yeter.