Geçen haftaki yazımla ilgili değerlendirme yapan bir okuyucum, tespitlerime katıldığını ifade ettikten sonra: “Özü toplumculuğa dayanan din, sosyal adalete ve eşitliğe neden bu kadar mesafelidir; bunun değişme ihtimali var mıdır ve bu değişimin dinamikleri nelerdir?” diye soruyor.

Olan ile olması gerekenin arasındaki mesafe öyle açılmış ki, bu sorunun gelmesi son derece doğal. Oysa din ile zulüm ya da din ile eşitsizlik yan yana gelemez, oksimorondur.  Bahsedilen din Tanrı’ya atfediliyorsa, Tanrı El-Adl’dır. Adaletsiz bir Tanrı tasavvuru olamayacağına göre, adalete ve eşitliğe mesafeli bir din olabilir mi? Vahiy akla gelmiştir, akıl önceliklidir; dolayısıyla sorun dinde mi yoksa akıllarda mı sorusunu sormalıyız. Bunu sadece Müslümanlık üzerinden söylemiyorum; üç semavi dinin ruhban sınıfının (İslam’da ruhban sınıfı yoktur ama bu sözde kalır) tutumları birbirlerinden farklı değil. İtalya’da koronadan ölümler hızla artarken, bir papazın, halkı koronavirüsten korumak için, kutsal suyu, aynı tas ve kaşıktan onlarca kişiye dağıtması ile bizim şeyh efendilerinin, içtikleri suyun artığını müritlerine içirmesi arasında ne fark var? Eylemsiz duanın geçersiz olduğunu en başta bu sınıf bilmeli. Yaşadığımız felaketleri düşünün; yeryüzünü katledenler karşısında, hangi dinin mensupları topyekûn bir araya geldiler de etik bir duruş sergileyebildiler? En üst seviyeden bir sorumluluk yükleyen “Kıyamet kopacağını bilseniz, elinizdeki fidanı dikiniz” mesajının, yaşanılan Müslümanlığı etkilediğini kim iddia edebilir? Uzatmayayım, şeklin hükümferma olduğu yerde muhteva üzerinden ne söyleseniz boş.

İNANÇ BİR İHTİYAÇ

Pandemi dünyanın gözünü bilime çevirdi. Camilerin, kiliselerin, havraların kapısına kilit vurulması keza aklın ortaya koyduğu bir gerçeklik. Belirsizlik ise hepimizde büyük kaygılar oluşturuyor. Çocuklarımıza nasıl bir dünya bırakacağımız meçhul. İşte bu noktada insan sığınma ihtiyacı duyuyor. Demem o ki akıl inanmaya alan açsa da akılsız inanç bir işe yaramıyor: “Elinden geleni yap, sonra tevekkül et.” Mesele bu terkibi oluşturabilmekte; insanın potansiyeli ve farkındalığı dini düşüncenin geleceğini de belirleyecek.

HER ŞEY DEĞİŞMEYLE KAİM

Felsefe profesörü arkadaşım Hakan Poyraz, yıllardır, “gelecek üzerimize gümbür gümbür geliyor” der ve sorardı: “biz buna hazır mıyız?” Korona, dijital çağı hızlandırdı, alışverişten eğitime, tüm alışkanlıklarımız değişmeye başladı. Çağ, inançlarımızı, din anlayışımızı, Tanrı tasavvurumuzu da gözden geçirmemizi sağlayacak. Birileri değişmeye direnecek, birileri değişmeye direnenlere direnecek ama hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Etik kodları olan bilim ne kadar önemliyse, insanca yaşamamızı sağlayacak ilkeleri haiz inançlar da o kadar önemli. Dijital çağın yeni hümanizması, bilim-sanat-felsefe alanında insanın hakikati tahakkuk ettirme yolunu bize verecektir.