Tarım toplumundan sanayi toplumuna geçişle birlikte insana ve onun potansiyeline yönelik anlayış değişmeye başlar. Kadın haklarının oluşumu uzunca bir vakit alır, fakat alınan mesafe hayli büyük olur. Zira “kadın, cin midir, şeytan mıdır, aklı-ruhu var mıdır” gibi kadının var oluşuyla ilgili tartışmalardan “kadın ibadethanelere girebilir mi, kutsal kitaplara el sürebilir mi, oy verebilir mi, yönetici olabilir mi” gibi sorulara varıncaya kadar, kadını “insan” yerine koymakta zorlanan bir eski dünyadan bahsediyoruz. Yüzlerce kadının ölümüne sebep olan cadı avları, takılan bekâret kemerleri, insanlık dışı işkenceler, Ortaçağ Avrupa’sının karanlık yüzünün örneklerinden sadece birkaçıdır.

ERKEK EGEMEN ANLAYIŞ

Tarihte kısa bir gezinti yapalım. Demokrasinin ilk ortaya çıktığı Antik Yunan’da kadınlar vatandaş sayılmazdı; kamusal alandan soyutlanan kadının temel görevi erkek çocuk doğurmak ve evi çekip çevirmektir. Platon “Bazı erkekler, dünyaya tekrar geldiklerinde, erkeğe yakışmaz veya ahlaka aykırı yaşamlar yaşadılarsa, bir sonraki dünyaya gelişlerinde kadın olarak yeniden doğduklarını iddia etmek akla yatkındır” der (Platon, Timaios diyalogu). Eski Yunan’ın “Kadın yarım varlıktır” ya da “kadın tamamlanmamış erkektir” yaklaşımı, takip eden yüzyıllarda, tüm dünyanın ve dini kültürlerin (buna aydınlanma filozofları da dâhil) adeta mottosu haline gelir. Eski Roma’da, evlenen kadın erkeğin egemenliği (manus) altındadır, kamusal alan kadına kapalıdır.  XI. yy’a kadar İngiltere’de kocaları tarafından satılan kadınlar görüyoruz. Eski Hint’te kocası ölen kadının da ölmesi gerekirdi, kocasının cesediyle birlikte yakılmayı reddederse sonsuza kadar lanetlenmiş olurdu. Manu`nun Hint kanunları kitabında; ‘Şerefsizliğin nedeni kadındır. Bundan ötürü kadından kaçınmalıdır’ yazar. Çinlilerde de durum farklı değildi, kadın kocasının kölesidir.

YAHUDİLİKTE KADIN

Klasik Yahudi kültüründe “güvenilmemesi ve sır verilmemesi gereken” kadın; “Âdemi yalnız bırakmamak ve ona yardımcı olmak” için dünyaya gelmiştir. Kötü huylardan uzak durması için kadın erkeğin kaburga kemiğinden yaratılmıştır. Kadına, açgözlü, kavgacı, kıskanç, güvenilmez, baştan çıkarıcı gibi sıfatlar verilir. XII. yy’ın ünlü Yahudi filozofu Maimonides’e göre, kadınlar kamuya ait görevlere getirilmemelidir. Kadın kocasının ellerini ve ayaklarını yıkamak gibi görevlerini yerine getirmezse sopayla cezalandırılır. Şelo asani işa” duası, Sefarad Yahudi erkeklerinin, her sabah, kadın olarak yaratılmadıkları için yaptıkları şükürdür.

YAHUDİLİĞİN İZDÜŞÜMÜNDE

Hıristiyanlıkta da kadın erkek için yaratılmıştır. “Kadının başı erkek, her erkeğin başı Mesih, Mesih’in başı da Tanrı’dır.” Hıristiyanlık ve kilise tarihinin en güçlü ismi Pavlus’a göre erkek başını örtmez, çünkü o Tanrı’ya benzer; başını kadın örtmelidir, örtmeyen kadın ise başını tıraş etmelidir. Kadınların uysal olmaları emredilir Kitabı Mukaddes’te: “Kadınlar toplantılarınızda sessiz kalsın. Konuşmalarına izin yoktur. Kutsal Yasa’nın da belirttiği gibi, uysal olsunlar. Öğrenmek istedikleri bir şey varsa, evde kocalarına sorsunlar. Çünkü kadının toplantı sırasında konuşması ayıptır” (Korintliler 14: 34-35) Aziz Augustine, “Kadın, kadın olmaktan dolayı utanmalıdır” der.

GELENEKSEL MÜSLÜMANLIKTA KADIN

Kadın erkeğe nispetle eksik yaratılmıştır ve akli kavrayıştan yoksundur” anlayışı, Müslüman kaynaklarda da yer bulur. Suyûtî ve Gazali gibi alimlerin eserlerinde “Şayet kadın olmasaydı erkek şüphesiz cennete gidecekti”, “Kadına itaat etmek pişmanlıktır”, “Kadınlara yazı yazmayı öğretmeyiniz”, “Kadın için iki koruyucu vardır, kabir ve koca”, “Kadınlara danışın fakat aksini yapın” gibi rivayetler yer alır. Kadının dini eksiktir; kadın fitne varlıktır; cehennemi kadınlar dolduracaktır gibi hadis kılığına girmiş bu rivayetler aslında eski dünyayı resmeder. Demem o ki, Tevrat’ta anlatılan, yılanın kadını aldatması ve yasak meyveyi kocasına yedirmesiyle başlayan cennetten kovulma hikâyesi, yani günahkâr Havva figürü, dini kültürlerin kadına bakışında belirleyici olmuştur. Devam edeceğiz.