İktidarın siyaset pratiği ile yaslandığı İslamcılık ideolojisi arasında gerilimler var. Bu gerilimin kaynağı zaten sorunlu bir ideoloji olan Siyasal İslamcılığın mevcut reel politik durum üzerinden kendini sürekli oluşturmaya çalışmasıdır. Haliyle bu her seferinde yabancılaşmayı da beraberinde getiriyor. Yabancılaşmayı örtmenin yolu ise kolay, dışsal figürleri öne çıkartmak; bu da yetmez ise tarihin enstantaneleri devreye giriyor; ‘camiler ahıra çevrildi’, ‘ezan Türkçe okutuldu’, ‘bizden önce başörtüsü yoktu’ gibi günün devasa sorunlarıyla yakından uzaktan ilgisi olmayan tartışmalara kapı aralanıyor.

Malum geçen hafta “Türkiye’de AK Parti gelene kadar kadın kelimesinin adı yoktu” cümlesi, sosyal medyayı epeyce oyaladı. Cümle, AK Parti Grup Başkanvekili Özlem Zengin’e ait. Zengin, Meclis’te bir kadın vekil olarak yaptığı konuşmayı Cumhuriyete borçlu olduğunu unutmuş olsa gerek. Belli bir kadın grubunu kast ediyor olsa bile cümle hatalı, o takdirde de kadını ve haklarını sadece belli bir ideolojinin inhisarına terk etmiş oluyor. Tanzimat ile başlayan ve Cumhuriyetle hız kazanan kadın mücadelesini yok sayması da cabası. 80’li, 90’lı yıllarda kadınların kurumsal ve bireysel hem dönemin iktidarına hem de kendi ideolojik merkezlerinin iktidarına karşı yaptıkları çalışmaları da unutmuş. Bu köşenin sahibi de 90’lı yıllarda döneminin en etkin kadın teşkilatının kurucu başkanıydı ve Diyanet gibi bir kurumda kadın hakları mücadelesi verdi. Bugün Diyanet’te, kadın uzman, kadın müftü yardımcısı, kadın başkan yardımcısı varsa, çabalarımızın sonucu olduğunu, tarihe not düşmek adına buraya da kaydedelim.

ELEŞTİRİLEMEZLİĞİN KISKACINDA

Siyasal İslamcı zihnin temel çatışması Cumhuriyetle; ideolojik olarak bu yaklaşımı bir yere kadar anlamak mümkün; fakat siyaseti bu zeminde yaptıklarını unutmaları büyük çelişki. Diğer yandan toplumsal meselelere bakışta ahlaki ve felsefi bir bütünlüğün olmaması birbiriyle çelişen, birbirini nakzeden açıklamaları da beraberinde getiriyor. Sürekli tabanı konsolide etmeye çalışmak ve seçim odaklı meselelere yaklaşmak iktidarın tıkanmışlığını ortaya koyuyor. AK Parti’nin düşünsel bir zemine oturması için ideolojik prangalarından/propagandistlerinden kurtulması ve bu zeminde kendisiyle yüzleşmesi gerekir. Lakin bir görev telakkisiyle iktidarı her konuda doğrulama ve aklama çabasında olan şârihlerin (!) buna izin vereceğine inanmak zor. Bu ayrı bir tartışma, biz konumuza dönelim.

CUMHURİYETLE GELEN HAKLAR

AK Partili Zengin’e ve onun gibi düşünenlere hatırlatmamız gereken çok şey var. Öncelikle, mahrem sayıldıkları için kendilerine konuşma hakkı verilmeyen, nüfus sayım zamanlarında bile adları ve yaşları babaları ya da yakınları tarafından söylenen, kılık kıyafetleri fermanlarla belirlenen, sokağa erkekleri olmadan çıkamayan kadınlara seçme ve seçilme hakkını Cumhuriyet vermiştir; keza tek eşlilik, evlilikte yaş sınırı, resmi nikâh, evlenecek kadının rızası, boşanma hakkı, mahkemede tanıklık ve velayet hakkı da Türk inkılabıyla gerçekleşir.  Her ne kadar ikinci Meşrutiyet ile birlikte kadın haklarıyla uğraşan dernekler kurulmuşsa da, bu mücadelenin içinde yer alan Fatma Nesibe Hanım gibi kadınlar dahi “biz daha hakk-ı siyasi isteyecek kadar cüretkâr değiliz hanımlar” diyebileceklerdir.

Devam edeceğiz.