2020 dünyasında Müslümanlar farklı bir Ramazan yaşıyor. Mabetler kapalı. Toplu iftarlar, teravih namazları, iftar çadırları, cami avlularında ya da meydanlarda açılan fuarlar yok. Ailenin fertleri bir araya gelmekte zorlanıyor,  haliyle gönüller mahzun. Hayatla bütünleşen mana dini de anlamlı kılıyormuş; İbn-i Arabi’nin ‘din gelenektir’ ifadesi bu açıdan da okunabilir. Peki, evlere kapandığımız ve kendimizi karantinaya aldığımız şu günler, bir fırsata dönüşebilir mi? Gerçek özgürlüğü anlamanın vasatı hazır gibi. Eninde sonunda bizi terk edecek şeylerin muhasebesini ve ehem-mühim ayrımını yapmamız gerekiyor.

DÜNYA NEREYE GİDİYOR?

Önümüzdeki süreçte bizleri neler bekliyor, kestiremiyoruz. Dünya başka bir yere gidiyor ve biz bu düzenin değerlerinin ne olacağını bilmiyoruz. Bu değerlerin içinde inanç olacak mı, olacaksa nasıl olacak, bunlar da zihnimizi kurcalıyor. Uygarlıkların büyük felaketler sonrası ilerleyeceğini söyleyen Toynbee, Medeniyet Yargılanıyor’ kitabında yapılması gerekenlere şöyle dikkat çekiyor: “Politika alanında dünya hükümetini başaracak kurucu bir sistem hazırlayın, ekonomi alanında serbest yatırım ile sosyalizm arasında uzlaştırıcı (yer ve zamana göre değişebilme esnekliğine sahip) çalışma düzenleri kurun, ruh alanında laik üst yapıyı dinsel kuramlarla birleştirin; üç alanda amacımıza ulaşırsak medeniyeti ayakta tutmak savaşında zafere ulaşabiliriz” Zaferi insanlık belirleyecek, daha doğrusu insana yapılan yatırım belirleyecek.

İBADETİN ÖZÜ DÜŞÜNMEKTİR

Düşünce değişiyor, değişmeli ki insan gelişsin. Lakin düşünce durduğu yerde değişmiyor. Bir takım şartları var. Semavi gelenekte inziva önemli bir yere sahip.  İnziva, kişinin olup-biteni gözden geçirmesi, boş şeyleri (malayani) terk etmesi ve bir sonraki aşamada toplumun faydası ve çıkarı için kendinden de vazgeçmesidir. Keşişlerde, Sokrates gibi filozoflarda, mistik şahsiyetlerde, peygamberlerde bu şahsi münzeviliği görüyoruz.  Hz. Muhammed’in Hira tecrübesi gibi. Temelini manastır tecrübesinden almış üniversite örgütlenmesinin temelinde de derin düşünme ve yalıtılmış olma hali var.

DİNDARLIĞI İHYA

Her ritüelin, her ibadetin özü tefekküre davet eder. Nurettin Topçu’nun ifadesiyle bir takım el, baş, beden hareketleri dinin esasını oluşturmaz. Örneğin, namaza tekbir ile başlarken elleri kaldırmak “mâsivâyı arkamda bırakıyorum, tek ve yüce olana yöneliyorum” demek. Oruç maddi olandan manevi olana geçmek için bir terbiye metodu. İbadetleri, bizim bu fiziki koşulları aşarak insan oluşumuzun esas anlamına yönelmek olarak da okuyabiliriz. Demem o ki, yalnızlığı doyasıya hissettiğimiz bu zaman aralığını inzivaya çevirmek (itikâf da denilebilir) alışkanlıklara dönüşen dindarlığa ve ‘oluş hallerine’ yeni bir soluk getirebilir.