“Kaleme ve kalemin yazdıklarına and olsun” (Kalem/1) ayeti, düşüncenin gücünü ve kutsiyetini çağrıştırır bana. Akıl, yaratılışta insana verilen en büyük yetidir. Evrimleşme süreci üzerinden düşünüldüğünde de insanı diğerlerinden ayıran pozitif özellikler, fiziksel değil zihinseldir. Bilenler ile bilmeyenlerin bir olmayacağı (Zümer/9) hakikati, her konuda, her alanda, her disiplinde kendini apaçık gösterir. Dolayısıyla aklın ürünlerini hafife almak, çıkar uğruna eğip bükmek, ideolojik saplantılarla tutarsız hale getirmek hem ahlaki bir sorundur hem de insanlığa emanet olarak verilen akla ihanettir.

HÜSNÜZAN İLKEDİR

Einstein, “İnsanoğlu, ağzından/beyninden çıkan düşüncelerin bütün evreni dolaşıp, tekrar onlara geri döndüğünü bilse, çok daha dikkatli olurdu” der. Düşünen de düşünceyi sorgulayan da titiz olmak zorundadır. Argümantasyon hatalıysa, itiraz saygı çerçevesinde ortaya konulur. İlim erbabının ahlakı budur, kalemin namusu bunu gerektirir. Kaldı ki, iyi niyet ve masumiyet karinesi temeldir. Mümkün olduğunca kötü ve makul olmayan zandan, haksız yargılardan/yergilerden (Hucurat/12) uzak durmak gerekir.

DÜŞÜNCE TEKFİR EDİLEMEZ

Son yıllarda farklı fikir ortaya koyan ilahiyatçılara ve düşünürlere yönelik çirkin saldırının dozu arttı. Her kalem bu engizisyon kurallarını benimsemiş zihniyetin infazından nasibini alıyor. İki haftadır Prof. Dr. Mustafa Öztürk’e yapılanlar, geçen hafta, köşe arkadaşım usta gazeteci Yılmaz Özdil ile Cüneyt Akman için  “cenazeleri camiye sokulmasın, namazları kılınmasın” talimatı (!) toplumun sinir uçlarını zorluyor. Bir insanı rencide etmeye, hedef göstermeye kimsenin hakkı yoktur. Hukuk devletiyiz. Bir hukuk devletinde herhangi bir vatandaşın yasal haklarını kullanmasını engellemeye çalışmak devlet kanunlarına muhalefettir.

DİNEN DE YANLIŞ

Tekfirde yetki aşımı vardır; kimse kendini Tanrı yerine koyamaz, kişinin imanına Allah karar verir. Kaide şudur: “Lüzum-ı küfür küfür değildir, iltizâm-ı küfür küfürdür. Yani bir kişinin yorum ve davranışı bir başkasına göre aykırı/dinden çıkmasını gerektiriyor diye küfür olmaz. Kişi, kendi kararı ve iradesiyle inkarı benimsemişse o küfürdür. Demem o ki, bir ilahiyatçı farklı yorumlar yapıyor, bir gazeteci Diyanet’i eleştiriyor, bir düşünür farklı içtihatları tercih ediyor diye küfür (inkârcı) nitelemesi yapılamaz.

EHL-İ KIBLEYİ TEKFİR EDEN TEKFİR OLUNUR

Uzun yıllar ders aldığım, hocaların hocası Prof. Dr. M. Saim Yeprem Hocamın ısrarla altını çizdiği fıkhın genel yaklaşımı şudur: Bir kişinin yüz delilinden doksan dokuzu küfrüne (inkarına) delalet etse, sadece biri imanına delalet etse, biriyle hükmedilir. O bir tek delil kişinin imanına göstergedir. Hz. Peygamber, “itham tam isabetli değilse sahibine döner” der. İmam-ı Azam da bu hassasiyeti dikkate alarak “Biz ehli kıbleden hiçbir ferdi tekfir etmeyiz” der.

DİYANET’E ÇAĞRI

Selefi-Harici-yobaz zihniyetin tekfirci tutumu karşında Diyanet’in sessiz kalması ise işin en acı tarafı. Diyanet, hemen bir bildiri yayınlamalı ve tüm çevreleri üsluba davet etmeli. Açıklamalarını bekliyorum, gönderdikleri takdirde buradan da yayınlarım. Ezcümle, kimse kimsenin kalbini bilemez, kalpleri ancak kalplerin sahibi Allah bilir.