GİRESUN FELAKETİNE BİR DE BÖYLE BAKIN

Karl Marx kapitalizmi tanımlarken,

“Kapitalizm gölgesini satamadığı ağacı keser...” dedi...

Yol arkadaşı Engels de ‘Kapital’ kitabında ‘doğa’ üzerine şu tespiti yaptı:“... Doğa üzerinde kazandığımız zaferlerden dolayı kendimizi pek fazla övmeyelim. Böyle her zafer için doğa bizden öcünü alır. Mezopotamya, Yunanistan, Küçük Asya ve başka yerlerde işlenecek toprak elde etmek için ormanları yok eden insanlar, ormanlarla birlikte nem koruyan ve biriktiren merkezlerin ellerinden gittiğini, bu ülkelerin şimdiki çölleşme durumuna zemin hazırladıklarını, akıllarına hiç getirmiyorlardı. Alplerdeki İtalyanlar çam ormanlarını yok ederken bölgelerindeki sütçülük sanayinin kökünü kazıdıklarını sezemiyorlardı. Böylece yılın büyük kısmında, dağlardaki kaynakların suyunu kuruttuklarını, aynı zamanda da yağmur mevsiminde azgın sel yığınlarının ovaları basmasına neden olduklarını hiç bilemiyorlardı. Doğaya egemen değiliz; tersine etimiz, kanımız ve beynimizle ondan bir parçayız, onun tam ortasındayız, onun üzerinde kurduğumuz egemenlik, başka bütün yaratıklardan önce onun yasalarını tanıma ve doğru olarak uygulayabilme üstünlüğüne sahip olabilmemizden öteye gitmez.”

Felaketleri ‘kader’ diye tanımlamadığımız zaman çözümü de buluruz!

Yani...

Doğa ve insan arasındaki uyumun sağlama alınması...”


Afetlere karşı savunmasız kaldık


Giresun’da yaşanan acının üzerine hakikati dile getiren isimlerden birisi de Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Genel Başkanı Yüksek Mimar Eyüp Muhcu oldu... Giresun’un Dereli, Doğankent ve Yağlıdere ilçelerinde 22-23 Ağustos 2020 tarihlerinde gerçekleşen yoğun yağışların ardından şöyle konuştu: “... 38 adet Hidroelektrik Santral (HES) bulunan, 7 tanesinin ise yapımına devam edilen Giresun’da; HES ve baraj projeleri için ağaçların kesilerek bölgenin heyelana açık hale getirilmesi... Derelerin akış rejiminin bozularak sel riskinin artırılması... Yeşil alanlarda ve dere yataklarında imar affı yoluyla kaçak yapılaşmaya izin verilmesi yerleşim yerlerini afetlere karşı savunmasız bırakmış... Yoğun yağış ve bölgede bulunan HES’lerin baraj kapaklarının kontrolsüz biçimde açılması ve baraj duvarlarının yıkılması yaşanan felakete neden olmuştur.”

İşte bu...

Marx ve Engels’in dediği gibi... Sen doğayı yok edersen o da öcünü alır! Afetlere karşı insanı savunmasız bırakan kapitalizm ve uygulayıcıları...

İdare mi sorumlu vatandaş mı?


Giresun’la ilgili önemli bir değerlendirme de Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulu Üyesi Filiz Saraç’tan geldi. Saraç şöyle dedi: “Dere yatağına ev yapıldı ise vatandaş değil, öncelikle idare sorumludur. Planlama ve denetim yapmak kimin görevi? Avrupa İnsan Haklı Mahkemesi (AİHM) ‘kaçak yapılan binalar için yapılmasına ses çıkarmayıp, imar afları ile teşvik edip sonra da sorumlu vatandaştır  diyemezsin’ çoktan demişti.” Avukat Saraç şu bilgileri verdi:

- Bireylerin yaşam ve mülkiyet haklarının korunması, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ve Anayasa’nın koruduğu temel haklar kapsamındadır. Bireyin yaşam ve mülkiyet hakkını korumak, sağlıklı bir çevrede yaşama hakkını teminde devlet birinci derecede sorumludur. 

- Ülkemizin kaçak yapılaşmayı teşvik eden, bireyleri imar affı yasa beklentilerine sokan, afet riski taşıyan binaların artmasına ilişkin devlet politikalarını terk etmesi gerekirken... 2018 yılında yeniden imar barışı adı ile çıkan imar affı, bina çökmelerine karşı alınacak tedbirler yönünden kaygı vericidir.

- Bina çökmesi, deprem, sel gibi doğal afetlerin sonucunda doğan sorumlulukta sağlıklı bir çevrede yaşama hakkını teminde devlet birinci derecede sorumludur.

- İmar affı ile devletin ruhsatsız ya da ruhsata aykırı yapılarla barışması, bu tür yapıların doğa ile de barışması anlamına gelmteyecektir. Binaların kendiliğinden ya da dolaylı çökme riski devam edecektir.

- Ülkemizin sel yatakları ve deprem kuşağında olduğu, bina güvenliğinin önemli bir sorun olduğu gerçeği karşısında; ülkemiz yöneticilerini, mühendislerini, hukukçularını ve bireylerini bu gerçekle yetiştirmesi gerektiği açıktır. Teknik Fakülteler, Hukuk Fakülteleri, Siyasal Bilgiler Fakülteleri başta olmak üzere tek bir disiplin altında toplanarak ayrı ve ortak ders olarak ele alınmalıdır.