Sivil İmam Kemal Batmaz... Akıncı koridorlarında dolaşıyor. Tuğgeneral Hakan Evrim de Batmaz’a baş selamı veriyor.


Askeri darbelere, militarizme karşı olan ‘sivil toplumcular’ 15 Temmuz gecesi yıkıma uğradı!

Çünkü...

FETÖ’cü darbe girişiminde koca koca generalleri ‘sivil imamların’ yönettiği ortaya çıktı. Adil Öksüz, Kemal Batmaz, Harun Biniş, Hakan Çiçek ve Nurettin Oruç, askerlere talimat verdi, karargahta ellerini kollarını sallayarak gezdi. Hatta generallerden Hakan Evrim’in Kemal Batmaz’a baş selamı verdiği bile görüldü. Reddetse bile görüntüler netti! Sonra ne oldu. Her subayın ‘sözde imamı’ olduğu, talimatları onlardan aldıkları delillerle ortaya kondu.

Dün...

Darbe girişiminin merkez üssü olan Akıncı Üssü davasında karar çıktı. ‘Sivil imamlar’ ile Ankara’yı bombalayan pilotların da arasında bulunduğu 365’i tutuklu 475 sanık hakkında verilen kararları açıklayan mahkeme heyeti, FETÖ elebaşı Fetullah Gülen ve sivil imam Adil Öksüz‘ün de arasında bulunduğu altı firari sanığın dosyasının ayrılmasını kararlaştırdı. Sivil imamlar Kemal Batmaz, Hakan Çiçek, Nurettin Oruç ve Harun Biniş; “Anayasa’yı ihlal”, “Cumhurbaşkanına suikast”, “77 kişiyi kasten öldürmek” suçundan 79’ar kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı.

Hatırlayın...

FETÖ’nün TSK imamı Adil Öksüz, 27 Aralık 2015-Haziran 2016 tarihleri arasında 12 defa Ankara’ya giderek, örgüt mensubu askerlerle 2 farklı adreste darbe toplantıları yaptı. Bu toplantıların hemen hepsinin ardından ABD’ye giderek, Gülen’e bilgi verdi, talimatlarını aldı. 11 Temmuz’da darbeci askerlerle hazırlık toplantılarını tamamlayan Öksüz, darbe planını Gülen’e sunmak için tekrar ABD’ye gitti. 2 gün ABD’de kaldıktan sonra 13 Temmuz’da Türkiye’ye döndü. 15 Temmuz’da da darbe girişimi yaşandı. Sormak gerekmiyor mu: Askeri vesayeti de yöneten sivil vesayet değil mi?

Genç Siviller nerede?


1980 sonrasında liberalizmle birlikte ‘sivil toplum’ denilen kavram kol kola yürüdü ve ortak noktada buluştu: Bir ekonomi-siyasal iktidar hedefleyen neoliberalizm meydanlara indi. ‘Görünmez bir el’ piyasalara hakim oldu, özelleştirmelerle birlikte ‘egemen-resmi ideoloji’ye karşı özgürlükleri savunanlar sahne aldı. Aslında ‘resmi ideoloji’ diye karşı çıkılan, insanın pazarda kaybolmasıydı.

Bunun siyaset sahnesindeki 2002 versiyonu da AKP oldu.

Bu arada ‘Genç Siviller’le, İslamcı Mazlum-Der, Özgür-Der ve Fetullah Gülen ‘cemaati’ ortak bir hedefe doğru yöneldi. ‘Askeri vesayeti kaldıracağız’ yalanıyla, sözde kendi kendine örgütlenen gruplar, Türkiye Cumhuriyeti’nin dibine dinamit koydu.

Ve... 15 Temmuz 2016’da, Akıncı Üssü’nde ‘sivil imamların’ yönettiği ‘askeri vesayet’, NATO güdümlü bir darbeye kalkıştı...

Bitmedi...

Radikal’den Taraf’a...


Gerçek şu:

Türkiye’deki darbelerin ve girişimlerin arkasında NATO ve ABD var. Resmi ideoloji denilen ise Graham Fuller gibi CIA ajanlarının ‘Kemalizm bitti’ sloganı.

Aklıma takıldı: Radikal Gazetesi’nden Taraf’a uzanan çizginin mimarları bugün nerede?

Aklıma takılan bir not daha:

Tarih 14 Ağustos 2017...

Akıncı Üssü Darbe Girişimi Davası’nın 10’uncu celsesi...

Kara Kuvvetleri Komutanlığı Kurumsal Dönüşüm Şubesi eski Müdürü Albay Muzaffer Düzenli savunma yaptı. Düzenli şu çarpıcı cümleyi kurdu: “... 15 Temmuz kahramanı ilan edilen Zekai Aksakallı Kıbrıs’a atandı ya da atanmak üzere...”

Albay Muzaffer Düzenli’nin bu açıklamasından tam 6 gün geçti... Özel Kuvvetler Komutanı Korgeneral Zekai Aksakallı, 2. Kolordu Komutanlığı’na atandı.

Yani...

Darbe girişiminden yargılanan albayın ifadesi doğru çıktı. Aksakallı’nın pasifize edileceğini bildi sadece tayin yerini bilemedi!

SORU ŞU: Bu bilgileri kim verdi o subaya?

SONUÇ: ‘Sivil toplumculuk’ denilen yalan dün AKP’yi, Tayyip Erdoğan’ı destekliyordu, bugün de sözde muhalefet çizgisinde olanları...


Futbolun efendilerine isyan eden 1.60’lık dev


Futbolun efendileri hiç sevmedi Maradona’yı! Türkiye’de ‘Çizgi Metin’i sevmedikleri gibi!

Uruguaylı usta yazar Eduardo Galeano neden sevmediklerini şöyle anlattı “Gölgede ve Güneşte Futbol” kitabında:

“... Maradona’nın yıllardır en iyi futbolcu olmak gibi günahı işlediğini unutmak o kadar kolay değildi. Üstelik, güçlü düzenden yana olanların susmasını emrettiği halde... Onun bazı şeyleri avazı çıktığı kadar bağırarak açığa vurmasını, ve özellikle sol ayağıyla oynamasını bağışlamak mümkün değildi. Çünkü ‘sol’ kelimesi sözlükte ‘yapılması gerekenin karşıtı’ olarak tanımlanıyordu...”



Ya ‘Çizgi Metin’!

PTT’den Galatasaray’a transferinin ardından 1970-1976 arasında Türkiye’nin en iyi futbolcularındı ve hep ‘soldan’ iniyordu kaleye... Sendika mücadelesinde de vardı, TEKEL direnişinde de... Futbolculara verilen ilaçlara isyan etti, futbolcunun ‘meta’ gibi kullanılmasına karşı çıktı ve komünist öldü! Metin Kurt neden kanatta oynadığını soranlara, “Kardeşim ben halkçı bir adam değil miyim? Halka en yakın yer de çizgi değil mi? Başka nerede oynayacaktım” diye cevap veren bir futbol emekçisiydi.

Ya Maradona...

Hayalim Pele değildi!

Ölüm haberini duyduğumda çocukluğum gözlerimin önünden geçti! 1986 Dünya Kupası’nda 11 yaşındaydım ve o gün bugündür Türk Milli Takımı’nın olmadığı her turnuvada Arjantin’i tuttum!

Pele değildi hayalim, Maradona’ydı!

Meksika’daki Dünya Kupası’nda İngiltere’ye attığı gol ve “Tanrı’nın eli” tartışıladursun... Aynı maçta 6 İngiliz futbolcuyu ipe dizer gibi geçip attığı gol hafızamda... Bu golleri 10’lu yaşlarında, Arjantin’de futbola başladığı ‘Soğancıklar’ takımında atmaya başladığını da unutmamak gerekiyor!

‘Futbolun efendileri’ Maradona’yı neden sevmedi?

Çünkü... O Küba Devrimi’nin lideri Castro ve Che Guevara’nın yanındaydı...

Çünkü... Milan tarafından horlanan Napoli taraftarına şampiyonluk getirdi! Güneyli sefillerin yani Napolili yoksulların sesi olduğu için Milanolular ona ‘Kıvırcık Saçlı Jambon’ dediler!

Çünkü... Futbolcuların kızgın güneşte futbol oynamalarına kaşı çıkıyordu! İsyan ediyordu.



‘Futbolun efendileri’ tarafından yönetilen medya kokainman olduğunu bilerek ön plana çıkarıyordu! Çünkü...

Sözü Eduardo Galeano’ya bırakalım: “... Bir zamanların altın çocuğunun yaptıkları unutulup, ona bir düzenbaz gözüyle bakıldı... Düşmanlarına göre... Kendisini bir ilah gibi gören Maradona, çocukları hayal kırıklığına uğratmış ve futbolun şerefine gölge düşürmüştü. Artık onun bir ölüden farkı yoktu. Fakat bu ceset bir sıçrayışta ayağa kalkmayı başardı... Maradona’nın affedilmeme nedeni bu değildi: Asıl nedeni, söylediği şeylerin bazılarının hoşa gidecek türden olmayışıydı. Bastıbacak futbolcu yukarıdakileri eleştirmeyi alışkanlık edinmişti...”

Tarih aynı gün gitmelerini istedi

Fidel Castro ile ilk kez 1986’da Küba’yı ilk ziyaretinde tanışan Maradona daha sonra Küba’da uyuşturucu bağımlılığı tedavisi görmüştü. Maradona, Castro’yu anlatırken “Benim için ikinci bir baba gibiydi. Bana kendi ülkemde kapı kapatan klinikler varken o Küba’nın kapılarını açtı” demişti.

Küba Dışişleri Bakanlığı da Fidel Castro’nun yakın arkadaşı olan Maradona’nın, Castro gibi 25 Kasım’da hayatını kaybetmesi hatırlattı ve mesajında şu cümleyi kurdu: “Tarih aynı gün gitmelerini istedi...”

Maradona ve Castro.


Küba devriminin hayranı olan Tangocu, bacağında Fidel’in dövmesini, kolunda ise Che Guevera’nın dövmesini taşıyordu... 10 yıl önce, Pravda Gazetesi bir söyleşi yapmıştı Maradona’yla: “Arjantin’in bir oğlu ve büyük bir savaşçısı olarak, büyük rol modelim ulusal kahramanımız Che Guevara’dır. Ona da ihanet ettiler bildiğiniz gibi. Aramızdaki fark, O gerçekleri halkının iyiliği için elinde tüfeği ile savaştı. Benim savaşım ise futbol meydanlarında... Kader çizgilerimiz kesişiyor çoğu zaman...”

Castro da Maradona için, “Sporun Che Guevara’sı” demişti ve aynı gün bir kez daha tarihe geçtiler!

Bu kez ölerek!

Hoşçakal Altın Çocuk!