Hipokrates... Geleneksel olarak tıbbın babası sayılan eski Yunan hekim. Günümüzde de tıp öğrencilerinin diploma alırken, bazı değişikliklerle okuduğu meslek yemini (Hipokrat yemini) adıyla anılmasına karşın, onun tarafından yazıldığı kesinlik kazanmamıştır. Çağdaşı Platon, Protagoras’ta onu Koslu Asklepiades olarak anlatır.

Günümüzde hipokrat yemini şöyle:

“Tıp fakültesinden aldığım bu diplomanın bana kazandırdığı hak ve yetkileri kötüye kullanmayacağıma... Hayatımı insanlık hizmetlerine adayacağıma, insan hayatına mutlak surette saygı göstereceğime ve bilgilerimi insanlık aleyhinde kullanmayacağıma, mesleğim dolayısıyla öğrendiğim sırları saklayacağıma...  Hocalarıma ve meslektaşlarıma saygı göstereceğime... Din, milliyet, cinsiyet, ırk ve parti farklarının görevimle vicdanım arasına girmesine izin vermeyeceğime, mesleğimi dürüstlük ve onurla yapacağıma, namusum ve şerefim üzerine yemin ederim.”

Yani... Kim olursa olsun... Dünya görüşüyle değil ‘Hipokrat yeminiyle’ hareket eder doktor!

Peki ya avukat?

Kuddusi Okkır’ın gözlerine bakın...


Avukatlık Kanunu’nun 9. maddesindeki yemin metni: “Hukuka, ahlaka, mesleğin onuruna ve kurallarına uygun davranacağıma namusum ve vicdanım üzerine ant içerim...”

Yani... Doktor gibi değil!

Dava seçmekte özgürdür...

Bir davayı kabul etme ya da etmeme hakkı vardır! Sonuçta... Avukatı olmadığı için kimse ‘ölmez’... Ancak... Avukatı olduğu için ‘kurtulabilir...’

Nereden çıktı bu yazı demeyin! Karmakarışık duygular içindeyim... Tanıdığım, sevdiğim dostlarımı incitebilirim! Zorundayım!

Gazeteciyim! Gerçeği olduğu gibi vermek... Olgular üzerinden yazmak, belgelerle konuşmak... İşimiz hakikat... O zaman...



Kendi kendime soruyorum:

Ben avukat olsam... Bu arada... Cumhuriyet’in dibine dinamit koyan bir örgütle ilgi tuğla gibi kitaplar yazsam... Belgelerle, 1960’lardan bu yana örgütün ‘gladio’ olduğunu anlatsam... Örneğin... Koca koca generallerin içeriye girmesine neden olmuş, parti başkanlarını sahte belgelerle tutuklatmış ya da cezaevinde ölümlere ortaklık etmiş birisinin savunmasını alır mıyım? Ki bir de bunlar ekonomik anlamda çok güçlüyse... Ya da... Beni ya da arkadaşlarımı Silivri’de çürütmüş... 15 Temmuz’da darbe girişimi içinde yer almış... İşsiz bırakmış... Vs...

Bunların avukatı olur muyum?

Silivri’de kanser olan ve hayatını kaybeden Kuddusi Okkır’ın gözlerine bakın...

Fetullah avukatlığına soyunanlar...


Örneğin... Avukat Celal Ülgen... Ergenekon, Balyoz, Odatv vs... Kahramanca savunma yaptı... Sonra... Cumhuriyet Devrimi’nin kalelerinden, Fetullah’ın baş düşmanı SÖZCÜ Gazetesi’ni, diğer meslektaşı İsmail Yılmaz ile savundu... Ancak... Fetullahçıların davasını almadı...

Örneğin... Ahmet Zeki Üçok... Hakim Albay... Tutuklandı, çıktı avukatlığa devam etti... Fetullahçıların davasını almadı...

Daha çok avukat var böyle...

Bir de... Fetullah’ın avukatlığına soyunanlar var... Onlar düşünsün! ‘Duygusallığa’ gerek yok!

Neden mi?

O zaman mahkeme dosyasından okuyalım:

“Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı içerisinde yer alan Cumhurbaşkanlığı Yaverliğinde görevli başyaver ve yaverlerin de bir kısmı darbe teşebbüsüne iştirak etmişlerdir. Başyaver ve yaverlerin darbe öncesinde ve darbe sırasında Cumhurbaşkanının yerini öğrenebilmek için uğraştıkları tespit edilmiştir.” (Sayfa 167/ 302/2472/ Muhafız Alayı İddianamesi...)

SONUÇ: Siyasi davalarda avukatların bilgisinden değil ‘çevresinden’ yararlanılır... Fetullahçılar, “Biz FETÖ’cü değiliz, bakın Ergenekoncular bizi savunuyor” propagandası yapmak için sizlerle...