Atatürk’ün kurduğu Devlet Üretme Çiftlikleri’nde 15 yılım geçti, 60 yıldır tarım politikası yanlış...


1950’li yıllarda devrin politikacıları Kars ve Ardahan’da devreye girdi, köylüleri yanlış yöne çekti.


Dediler ki, ‘Hazine arazilerini sürün, hububat ekin ve sonrasında buranın tapusunu size verelim.’


Doğu Anadolu’da çayır katliamı yaşandı… Verimsiz buğday tarlaları oluştu. Kurtuluş hayvancılıkta


Prof.Dr. Niyazi Özdemir ve eşi Güzin Özdemir 27 yıldır Muğla Dalaman’da yaşıyor.


Prof. Dr. Niyazi Özdemir… 1937 Kars doğumlu… 83 yaşında… 1959 yılında Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nden mezun olduktan sonra kesintisiz 15 yıl, Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu, bugün adı Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü (TİGEM) olan Devlet Üretme Çiftlikleri’nde çeşitli görevlerde bulundu. Nerelerde mi? Kırşehir Malya, Samsun Gelemen, Yalova Atatürk ve Muş Alparslan Üretme Çiftlikleri! Çeşitli üniversitelerde öğretim üyeliği yaptı. Almanya ve İsrail’de de hayvancılık üzerine çalıştı… Şimdi Muğla Dalaman’da yaşıyor ve konferanslarla Türk tarımının, hayvancılığının nasıl olması gerektiği konusunda halkı bilgilendiriyor.

1960’LI YILLARDA MERA KATLİAMI

Niyazi Özdemir’le, Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İbrahim Ortaş Hoca ile olan söyleşimin ardından görüştük. Önemli bilgiler verdi: “Nüfus arttıkça tarıma olan ilgi artıyor. Tarım tüm dünya genelinde vazgeçilmez bir daldır. Söyleşinizi dikkatle okudum. Atatürk’ün kurduğu Devlet Üretme Çiftlikleri’nde 15 yılım geçti. Size anlatacağım konu, Doğu Anadolu’da 60 yıldan beri yapılmakta olan yanlış tarımla ilgili. Çocukluk yıllarım ile gençlik dönemim Kars’ta geçti. 1950’li yıllarda Doğu Anadolu Bölgesi ve özellikle de Kars ve Ardahan, çayır ve meralarıyla ünlüydü. Burada yetişen endemik flora (Nadir bulunan bitki) dünya botanik literatürüne geçmişti. Hayvancılık en verimli yıllarını yaşıyordu. Doğu Anadolu kırmızı sığır ırkı üstün verimli ve bölgeye adapte olmuş, her ailede 3-4 inek bulunuyor, aileler tüm ihtiyaçlarını bunların verimleri ile karşılıyordu. Bölgede süt fabrikası, peynir imalat yerleri, kaşar peyniri üretimi yaygındı. 1960’lı yıllarda çayır ve meraların (deyim yerinde ise) katliamı başladı.”

KARS KÖYLÜSÜNÜ KANDIRDILAR

Prof. Niyazi Özdemir bunları anlatırken sesi kısıldı, hüzünlendi: “Köylerde bulunan araziler Hazine malıydı. Köylüler burada sadece hayvan otlatıyor ve kışlık yem ihtiyacını karşılıyordu. Devrin politikacıları devreye girerek, köylüleri yanlış bir yöne çektiler. Dediler ki, ‘Hazine arazilerini sürün, hububat ekin ve sonrasında buranın tapusunu size verelim.’ Köylüler yıldan yıla Hazine arazilerini pulluk altına alarak, asırlık çayırları yok ettiler. Daha sonra traktör de girerek, çayır mera katliamı hızlandı. Yetkililer bu duruma müdahale etmedi. 1980’li yıllara gelindiğinde bölgede, sadece traktörün giremediği çok meyilli arazilerin haricinde her yer verimsiz buğday tarlası olmuştu.”

Karşımda resmen bir tarih vardı… Niyazi Özdemir’in cümlelerini bölmedim: “Bu gidiş hayvancılığın yıldan yıla kan kaybetmesine neden oldu. Hububat verimli olmadı. Zaten bölgenin ekolojisi buna asla uygun değildi. Çayırlar varken, Kars ve yöresinden Rusya’ya hayvan ihracatı yapılıyor, halkın geçimi iyiydi. Olanlar, sadece Kars ve Ardahan’la sınırlı kalmadı, Doğu Anadolu’nun diğer illerinde de aynı hatalar yapıldı.  İki yıl Almanya’da, hayvancılık organizasyonları ile çayır ve meraların bakımı üzerinde araştırmalarda bulunmuştum. Bulunduğum Bavyera Bölgesi, aynen Doğu Anadolu’nun iklimi ile uyuşuyordu. Fakat hiçbir yerde hububat ekilişini görmedim. Her taraf bakımlı çayırlar ile yüksek süt verimli ineklerle doluydu. Almanya böyle bir hatayı yapmadı.”



HAYVANLAR YOK OLDU

“Günümüzdeki Kars milletvekillerinin dikkatini çektim. 60 yıldır değişen bir şey olmadı. Halkın tek geçim kaynağı olan meralar, çayırlar ve hayvanlar yok olup gittiler.”

NOT: Saygı Öztürk ağabeyimiz ustamızdır ve saygın bir gazetecidir.


Hububat ekimi yasaklanmalı


Prof. Dr. Niyazi Özdemir’in çözüm önerileri de şöyle: “Bölgede hayvancılığa alternatif olacak bir imkan yok. Burayı, yine hayvancılık ile çayır ve otlaklara dönüş kurtarabilir. Bu nedenle bölge genelinde hububat ekimi yasaklanmalı. Bu hemen olmayabilir. Peyderpey hububat ekimi yapılan toprakları boş bırakıp, eski durumuna geçişini beklemek gerek. En az 5-10 yıl geçmeden otlakların düzelmesi mümkün değil. Ancak sabırlı olmak önemli. Bu esnada hükümet bölge halkına parasal destek vermelidir. Yaylalarda bulunan otlaklarla, hayvancılık bir süre idare eder ve arkadan hububat ekilen yerlerde otlar yeşermeye başlar. Bunlar olurken , bölgede yeni bir hayvan ırkının oluşması için bilimsel çalışmalara başlanmalı. Bölgede halkın çalışacağı herhangi bir sanayi kolu yok. Gençler ya yurt dışına gitmeye çalışıyor ya da büyük şehirlerde iş arıyor. Ara sıra memleketim olan Kars’a giderim. Kahvehaneler işsizlerle dolu. Siyasiler, verdikleri sözleri unutmuşlar. Seçimden seçime Kars’a geliyorlar.”


“10 üretim çiftliğinde süt ineği yetiştiren üniteler kurulmalı”


Niyazi Özdemir, “Ülkede halen devletin elinde 20 kadar TİGEM  var. Hayvancılığa, şartları uygun olan en az 10 tanesinde, süt ineği yetiştiren üniteler oluşabilir” dedi ve şöyle devam etti: “Örnek vereyim: Muğla Dalaman’da, turunçgiller ağırlıklı olan TİGEM yöneticileriyle konuşuyorum. Burada 500 kadar damızlık  siyah beyaz inek mevcut. Diyorlar ki, ‘Bu işletmede kaba yem sorunu yok. 5 bin sığıra yetecek miktarda çeşitli yemler üretebiliriz. Ama şimdiki sayı 500 kadar’.  Başka işletmelere bakalım... Karacabey’deki kapasiteyi bilirim… Burada 10 bin damızlık kapasitesi mevcut iken bu günkü sayı çok  azdır. 10 işletmenin her birinde 5 binerlik üniteler oluşturalım. 50 bin inek gerekir. Bunların büyük bölümü ülkemizde özel sektörde ve TİGEM’de mevcut. Eksik olanlar bir defaya mahsus olmak üzere yurt dışından alınabilir. Hemen başlanırsa bir veya iki sene sonra 50 bin inekten en az kırk bin buzağı alınacaktır. Bunların yarısı dişi, yarısı erkek olabilir. Erkek buzağıların damızlık bırakılması gerekli değildir. Bunlar kasaplık olarak beslenecek, ağırlıkları 250-300 kilogram olduğunda et ihtiyacı için kesime gidecektir. 20 binlik dişi gruptan 10 işletmede 2 bin buzağı büyütülerek, 500 adedi bu işletmelerin ihtiyacı için bırakılacak, bin 500 adedi ülke çapında dağıtılacaktır. Bu durumda he yıl 15 bin dişi buzağının dağıtımı yapılabilecektir. Yaklaşık 10 yıl sonra her şey rayına oturmaya başlar.

İTHALAT ÇÖZÜM DEĞİL

“Yurtdışından ithal etmekle hayvancılığın gelişmesi zordur, aynı zamanda önemli döviz kaybıdır. 60 yıldır ithalat hiçbir çözüm üretmiyor... TİGEM devreye girmeli...”

Osmanlı döneminde kuruldu, Atatürk döneminde öncü oldu!


Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü … Yani TİGEM… TİGEM’in bir kolunu oluşturan haralar, ordunun ve sarayın iaşe ihtiyacını karşılamak ve at yetiştirmek üzere Osmanlı Devletinin ilk yıllarında kurulur. O dönemlerde 3-4 milyon dekarı bulan bir arazi varlığına ulaşır. Sonraları Osmanlı Devleti güç kaybettikçe arazilerde küçülmeye başlar. Böylece hara arazileri 450 bin dekara kadar düşer. TİGEM’in diğer kolu genç Cumhuriyet’in kurduğu Zirai Kombinalar ve Devlet Ziraat İşletmelerine uzanır. 1937 yılında kurulan Zirai Kombinalar ordunun gerektiğinde halkın gıda ihtiyacını karşılayacaktır. Bunun için yurdun değişik yörelerindeki hazineye ait boş araziler seçilir ve buralar çiftlik haline döndürülür. Devlet Ziraat İşletmeleri ise, modern tarım tekniklerinin uygulanması, tarım sanayinin geliştirilmesi ve bu konularda çiftçilere önderlik ve öğreticilik görevi yapması amacıyla Atatürk’ün muhtelif tarihlerde kurduğu çiftlikleri bağışlamasıyla kurulurlar. Bu çiftliklerde Zirai Kombinalarla, 1950 yılında Devlet Üretme Çiftlikleri bünyesinde birleşirler. TİGEM; Hara ve İnekhaneler ile Devlet Üretme Çiftlikleri’ne ait varlıkların 1984 yılında bir çatı altında toplanmasıyla Kamu İktisadi Kuruluşu (KİK) olarak kurulur. 1994 yılında ise, İktisadi Devlet Teşekkülü (İDT) olarak yeni bir statü kazanır. TİGEM, tarım sektörünün en önemli girdilerinden olan sertifikalı tohumluk ve üstün vasıflı damızlık gibi materyallerin üretimi ve dağıtımı ana ekseninde faaliyet gösteren, özerk bir devlet teşekkülü…