Darbe girişimi 2016’da oldu, yıl 2020...




Bu fotoğrafa iyi bakın...

Tarih 9 Eylül 2019... İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlediği İzmir’in kurtuluşunun 97’nci yıl dönümü kutlamaları kapsamında 9 Eylül Resepsiyonu, Başkan Tunç  Soyer ve eşi Neptün Soyer’in ev sahipliğinde yapıldı. Tarihi Havagazı Fabrikası’nda düzenlenen davete İzmir Valisi Erol Ayyıldız, Ege Ordusu ve Garnizon Komutanı Korgeneral Ali Sivri, milletvekilleri, üst düzey askeri yetkililer, bilim, sanat, basın ve iş dünyasının önemli isimleri katıldı.

Ege Ordusu ve Garnizon Komutanı Korgeneral Ali Sivri’nin arkasında Emir Subayı Binbaşı F. Ö. de var.

BAŞSAVCILIK-MİT OPERASYONU

Tarih 28 Mayıs 2020... Sabah 06.00... Dün...

İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı ile Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanlığı’nın koordineli yürüttüğü çalışma sonucunda operasyonun düğmesine basılır. Silahlı Terör Örgütü Yöneticisi Olma (FETÖ) suçundan aranmakta olan ve sözde Türk Silahlı Kuvvetleri yapılanmasında mahrem imam olarak görev yapmış L.Ç. ile irtibatı bulunduğu iddia edilen Ege Ordusu ve Garnizon Komutanı Korgeneral Ali Sivri’nin arkasındaki Emir Subayı Binbaşı F. Ö. gözaltına alındı.

Başsavcılık açıklamasında, muvazzaf Binbaşı Ö.’nün,  FETÖ’nün mahrem imamı L.Ç. ile büfe, market, fatura ödeme merkezi vb. yerlerde kurulu kontörlü hatlar ile kamuya açık yerlerde kurulu ankesörlü hatlardan örgütsel iletişim tarzına uygun şekilde irtibat sağladığı vurgulandı.

Emir Subayı Binbaşı F. Ö.’nün, Ege Ordu Komutanlığı’ndaki görevine 2019 Ağustos ayında başladığı öğrenildi. 15 Temmuz 2016’daki darbe girişimine kadar da FETÖ’nün sözde mahrem imamı L.Ç. ile operasyonel hattan görüştüğü iddia edildi!

Kriptoları havuz çözüyor


15 Temmuz 2016’da yaşanan darbe girişiminin ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dört yaveri Fetullahçı çıkmıştı. Yine Genelkurmay eski Başkanı Hulusi Akar başta olmak üzere komutanların emir subaylarının da örgüt elemanı olduğu tespit edilmişti. Dört yıl sonra bir emir subayının daha ‘örgüt üyesi’ çıkması önemli! Örgütün mahrem imamlarına yönelik yapılan ‘ankesör’ çalışmasının sonucunda TSK’daki ‘kripto’ subaylar deşifre ediliyor. 19 Mart 2020 itibarıyla şu ana kadar 19 bin 343 askerin ‘ankesörle’ görüştüğü belirlendi. Süreçte, 6 bin 926 asker tutuklandı, 7 bin 85’i de etkin pişmanlıktan yararlandı ve itirafçı oldu.

Sonuç: Yargıtay 16. Ceza Dairesi, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı ile Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından oluşturulan ülke geneli ankesörlü/kontörlü sabit hat havuzunun İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan izin alınmak suretiyle kullanılmasına izin verdi. Yaklaşık iki yıldır operasyonlar hız kazandı!

“Dişli’nin amiri değildim”


Önceki gün köşemde, “Bakan Hulusi Akar’a soruyorum: Mehmet Dişli’nin 2005’te Fetullahçı olduğunu biliyor muydunuz?” başlıklı yazımda ismi geçen ve 2005 yılında Kara Harp Okulu Komutanlığı’nda Alay Komutanı olan emekli Albay Sadık Üstün’ün avukatından açıklama geldi. Açıklamada özetle şöyle denildi: “Yazınızda geçen dönemde Mehmet Dişli, Kara Harp Okulu Karargahı’nda Harekat ve Eğitim Şube Müdürü’dür. Yani Öğrenci Alayı ve Alay Komutanı ile direkt irtibatı yoktur. Dolayısıyla Öğrenci Alay Komutanı olan müvekkilim Sadık Üstün ile de amir-ast konumunda değildir. Kendi karargahında görevli bir subayın FETÖ ile irtibatını tespit eden Okul Komutanı’nın öncelikle bu bilgiyi Mehmet Dişli üzerinde hiçbir amirlik yetkisi olmayan yani kendisine bağlı olmayan Alay Komutanı ile değil, Mehmet Dişli’nin birinci amiri olan Okul Kurmay Başkanı ile paylaşması ve Dişli’yi kontrol etmesi için kendisine emir vermesi, daha sonra hakkında ileri seviyede işlem yapılması için Kara Harp Okulu’nun bağlı olduğu Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanı ile paylaşması ve gerekli işlemleri derhal başlatması gerekirdi. Silahlı Kuvvetler’in hiyerarşisi bunu gerektirmektedir. Yani Sayın Reha Taşkesen’in, Mehmet Dişli’nin FETÖ’cü olduğunu tespit edip bunu kendi komutanı ile paylaşmak ve cezai işlemleri başlatmak yerine Mehmet Dişli üzerinde o dönemde hiçbir amirlik yetkisi olmayan Alay Komutanı müvekkilim Sadık Üstün ile paylaşmış olması anılan mevzuat hükümlerine ve usule aykırı olacaktır. Kaldı ki müvekkilim böyle bir olayı hatırlamamaktadır.”


Gökdelenden vazgeçmeyen iktidarı korona değiştirir mi?




Thomas Münt­zer... 1525’e kadar Protestanlığın kurucusu Martin Luther’le birlikte Roma kilisesinin otoritesine ve lüks yaşa­mına karşı birlikte müca­dele ettiler. Alman Köylü Savaşı’nda Luther prens­lerin yanındaydı, Müntzer ise köylülerle... Boynu vurulan, Alman teoloğu ve anabaptistti Thomas Mün­zter şöyle dedi: “Sudaki balıklar, gökyüzündeki kuşlar, toprak üzerin­deki bitkiler, topyekûn tüm varlıklar meta haline getirilmiştir, yaşayan tüm canlılar özgürleştirilmelidir.”

Koronavirüs sürecinde doğa özgürleşti! Hava kirli­liği azaldı, deniz temizlendi vs...

Sıra insanın özgürleşme­sinde!

DOĞAL YAŞAM ORTAMI DAĞILDI

Mimarlar Odası Anka­ra Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan, 10 Mayıs günü SÖZCÜ’ye şu tespitleri yaptı:

- Şehirlerde doğayla birlikte yaşamak yerine onun üzerinden sermaye birikiminin sağlanması ve talan ortaya çıktı. Gelişen kentlere doğru göç dalgası yaşanırken kır-kent ayrı­mı ortadan kalktı. Dere yatakları, vadiler, ormanlar, sulak alanlar, havzalar, kı­yılar, meralar da kentleşti, ekoloji parçalandı...”

- Canlıların doğal yaşam ortamları dağı­tıldı. Bugün Covid-19 ile karşı karşıya kaldığımız süreç, başta kentleşme ve sağlık politikaları olmak üzere, kapitalizmin tüm politikalarının dünyada iflas ettiğinin gösterge­sidir.

SU VE TOPRAK SATIN ALINAMAZ

Tezcan Karakuş Can­dan’ın tespitleri, Komünist Manifesto’nun yaratıcıla­rından Friedrich Engels’in, “Doğanın Diyalektiği” eserindeki şu cümleleri hatırlattı: “...Artık anlama­lıyız ki; bizler hiçbir zaman doğaya egemen olmak gibi bir çaba içinde olmamalı­yız; tersine etimiz, kanımız ve beynimizle ondan bir parça ve onun tam ortasın­da olduğumuzun bilinciyle davranmalıyız. İnsan olarak doğa üzerinde kurduğumuz egemenlik, onun yasalarını tanıma ve doğru olarak uygulayabilme üstünlüğü­ne sahip olabilmemizden öteye gitmemelidir. Hele varoluşumuzun ilk koşulu olan suyu ve toprağı bir alışveriş nesnesi yapmak, insanın kendisini bir alışve­riş nesnesi yapmaya doğru atılmış bir adımdır. Su ve toprağın alınır, satılır bir mal haline getirile­rek bir azınlığın teke­line alınması ve geri kalanların dışlanması ahlaksızlıktan başka bir şey doğurmaz...”


İstanbul’a ‘ihanet’... Ayder’i kirletmek...


Bazı açıklamaları unut­mayalım...

Tarih 8 Ağustos 2017... Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, AKP Rize İl Başkanları Genişletilmiş İl Danışma Meclisi top­lantısında Ayder Yaylası ile ilgili şu değerlendir­melerde bulunmuştu: “... Şu anki Ayder Yaylası bizim temsilimiz olamaz. Allah’ın bize verdiği Ayder bambaşka, ama biz Ayder’i kirlettik, rezil ettik. Ayder’i kentsel dönüşüm değişimle şanına yakışır bir hale getireceğiz. Aynı değişim dönüşümü de Uzungöl’de yapmamız lazım.’’

Tarih 21 Ekim 2017... Cumhurbaşkanı Erdoğan, Şehir Zirvesi’nde konuş­tu: “... Kadim şehirlerin en önemli güzelliği, ana karakterlerini kaybetmeden yeniyi bünyelerinde erit­mesi, özlerinden katarak yeniden yoğurmasıdır. İs­tanbul bu açıdan gerçekten müstesna bir şehirdir. Ama biz bu şehrin kıymetini bilmedik, biz bu şehre ihanet ettik, hâlâ da ihanet ediyoruz, ben de bundan sorumluyum.”

SORU ŞU: 1994’ten bu yana İstanbul’u, 2002’den bu yana Türkiye’yi yöne­ten iktidar, koronavirüsten sonra doğaya dönecek mi?