Bu konuya kafa yoran gazetecilerle ya da siyasetçilerle konuşuyorum, ortak soru hep aynı: Hangi HDP?

Konuya sadece ‘kriminal/suç/suçlu’ gözüyle değil, ‘ideoloji/duruş’ gözüyle bakanların yanıt aradığı soru bu!

Çünkü...

2018 seçimlerinde 5 milyon 866 bin 309 oy aldı...

23 Haziran 2019’da yerel seçimleri belirledi... Bugün de CHP’nin adını açık dile getirmese de ‘Demokrasi/Millet İttifakı’nda yer almasını istediğini herkes biliyor!

Bileşenlerine baktığınızda... Sol, liberal, Alevi, Kürt, muhafazakar, Ermeni vs... kesimleri temsil eden ancak hedeflenen ‘Türkiye partisi’nden uzak bir yerde olduğu net bir şekilde gözlenen HDP’de iç tartışmaların sürdüğüne dikkat çekmekte fayda var!

Nasıl mı?



Tarih 4 Ocak 2018... 4 Kasım 2016’da tutuklanan HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, partisine gönderdiği mektup aracılığıyla, HDP 3. Olağan Kongresi’nde aday olmayacağını açıkladı.

Bir gün sonra...

Tarih 5 Ocak 2018... Cumhuriyet’ten Mahmut Lıcalı’nın kulis haberi dikkat çekti! Haberde “Demirtaş’ın aday olmama iradesinin parti içinde kabul edilmesi durumunda HDP Eş Genel Başkanlığı için öne çıkan isimlerin başında HDP Sözcüsü Ayhan Bilgen geliyor” bilgisi yer aldı.

O dönemi hatırlayın...

11 Şubat 2018’de gerçekleşen HDP’nin 3. Olağan Kongresi’nde aday belirleme süreci sancılı geçti. Selahattin Demirtaş’ın yerine geçecek ismin belirlenmesinde uzun süre uzlaşı sağlanamadı. İddialara göre parti sözcüsü Ayhan Bilgen’in adaylığına HDP içinde daha ‘solda’ olan kesimlerin itiraz ettiği konuşuldu.

Ve kongreden üç gün önce...

8 Şubat 2018de, adayların Eş Genel Başkan Yardımcısı Sezai Temelli ve TBMM Başkanvekili Pervin Buldan olduğu açıklandı!

Peki... Mazlum Der başkanlığından gelen ama ‘insan hakları savunuculuğu’ muhafazakar kimliğinden daha ağır basan Bilgen’in adaylığına kim karşı çıktı? Kime sorsam ‘Selahattin Demirtaş istemedi’ yanıtını verdi! Neden karşı çıktı?

‘Demirtaş istemedi’ iddiası


Kulislerde konuşulanlara göre...

Ayhan Bilgen’in 15 Ekim 2017’de Cumhuriyet Gazetesi’ne verdiği röportaj Demirtaş’ı rahatsız etti. Bilgen şu cümleleri kurmuştu 3 yıl önce: “... HDP’de herkesin milletvekili, belediye başkanı, eşbaşkan olabilecek potansiyelde olduğunu hissettirmek gerekiyor. Kongre sürecinde HDP’nin kendini daha güçlü kılma motivasyonu ancak böyle olabilir. HDP diğer partiler gibi bir kişinin karizması ve onun üzerinden ona parti üretmeyle yola çıkmadı. (...) Bu partide pek çok isimsiz kahraman var. Konumları yok, isimleri yok. Çok ağır bedeller ödemişler. Biz onların emeğini de gözetmek zorundayız. Bir durum var, bu durumu nasıl aşacağımızın cevabını aramak zorundayız. Bunun cevabını cezaevindeki arkadaşlarımız da aramak zorundalar. Ben de 8 ay boyunca bu sorunun cevabını aramaya yoğunlaştım.”

Selahattin Demirtaş’ın “HDP diğer partiler gibi bir kişinin karizması ve onun üzerinden ona parti üretmeyle yola çıkmadı” cümlesini kendisine yönelik bir eleştiri olarak gördüğü ifade edildi.

Ahmet Şık’ın istifası


‘Hangi HDP?’ sorusu şimdi daha anlamlı değil mi? Hatırlayın... Ahmet Şık, 4 Mayıs 2020’de HDP’den istifa etti. Bu istifanın ardından 14 Mayıs 2020’de, Ayhan Bilgen, Deutsche Welle (DW) Türkçe’nin sorularını yanıtladı. Soru anlamlıydı: “Ahmet Şık’ın istifası HDP’nin Türkiyelileşme iddiasını nasıl etkiler?” Yanıtı daha da anlamlı. Bilgen’in tespitlerini okuyalım: “... Ahmet Şık’ı hem gazeteci hem de siyasetçi kimliğiyle önemserim. Parti içinde kalmasını istedim. Hiçbir arkadaşımızın demokrasi mücadelesinde ayrı düşmemesini isterim. HDP’nin yapısal sorunları var. Geçmişten devraldığı pozisyonla şimdi yapmaya çalıştığı genişleme, büyüme, yani bir demokrasi cephesinin adresi olma arayışının sancıları yaşanıyor.”

Bilgen’in, DW Türkçe’nin “HDP için nasıl bir dönüşüm öngörüyorsunuz?” sorusuna verdiği yanıtı da okuyun: “... HDP’yi kriminalleştiren her tartışma aynı zamanda parti içi demokrasiyi de tahrip ediyor. Çünkü içerde sağlıklı tartışma yapmak, daha serinkanlı özeleştiri yapmak ve geleceğe dair bir planlama içine girmek zorlaşıyor. Parti savunma yapmaya geçiyor ve doğal olarak da tepkisel refleksler geliştiriyor. Oysa değişimi hızlandıracak olan, aynı zamanda demokratik bir ortamın HDP’yi dışlamayan bir siyasetin inşa olmasından geçiyor. Ben elbette ki her arkadaşımızın Sayın Demirtaş’ın da tarzıyla partinin genişlemesine, büyümesine büyük katkıları olduğu düşüncesindeyim ama bunun kurumsallaşması gerekiyor. HDP’nin yüzde 5-6 oy aldığı dönemlerdeki siyaset yapma tarzının bugün devam etmesi mümkün değil. HDP’nin hem cesaretle tartışan, birbirini hırpalayan değil tam tersine birlikte büyüyen genişleyen farklı kesimlere hitap etmeyi başaran bir dil kurması gerekiyor, hem de örgütlenme yapısını, çalışma sistematiğini bu yeni duruma göre ayarlaması gerekiyor.”

Soru şu: Hangi HDP? Liberallere teslim olmuş, Batı’dan destek bekleyen ve parti programıyla çelişen bir HDP mi, yoksa Türkiye gerçeğiyle buluşan HDP mi?