Herbert Hoover... Amerika’nın 31’inci başkanı... 1920-1928 yılları arasında Ticaret Bakanı. 1928 yılında Cumhuriyetçi Parti’den Başkan seçildi. Başkan olmasından 7 ay sonra New York borsası çöktü ve ABD tarihinin en büyük ekonomik krizine saplandı. Bu kriz Hoover’ın bütün başkanlık döneminde devam etti.

101 yıl önce... 1919’da Hoover Enstitüsü’nü kurdu... ABD’nin ‘derin’ düşünce kuruluşlarından oldu ve en etkili sıralamasında 22’nci!

Hoover’ın burs verdiği isimlerden birisi ekonomist George Shultz... 1982-1989 arasında Ronald Reagan’ın Dışişleri Bakanı... Gorbaçov döneminde Sovyetler’in  çözülmesinde önemli rol oynayan en etkili isim ve neoliberal ekonominin mimarı Milton Freidman’ın takipçilerinden...

Yine burs verilen diğer bir isim Condoleeza Rice... George W. Bush döneminin (2005-2009) Dışişleri Bakanı. Ortadoğu’da haritaların değişeceğini ilan eden isim. Bugün Hoover Enstitüsü’nde Müdür!

O kadar çok önemli isim var ki...

Neyse konumuza gelelim...

Beştepe’deki görüşme


Tarih 2 Aralık 2020...

Beştepe’de önemli bir buluşma gerçekleşti.

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Joel D. Rayburn ve beraberindeki heyetle bir araya geldi.

Resmi söyleme göre... Görüşmede, İdlib meselesi başta olmak üzere Suriye krizi, siyasi süreç ve anayasa çalışmaları, terörle mücadele, mülteciler konusu ve bölgesel meseleler ele alındı. PKK-YPG konusu masaya yatırıldı!

İbrahim Kalın’ın karşısında oturan ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Joel D. Rayburn, geçen günlerde, ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jefrrey’in yerine atandı!

ABD Ulusal Güvenlik Konseyi personelinin eski bir üyesi ve emekli bir subay. 2003’teki Amerikan’ın Irak işgali ve sonuçlarıyla ilgili kitaplar ve makaleler yayınladı. 2013’ten Ocak 2017’ye kadar, Irak Savaşı’nın tarihini çıkarmak için bir ABD Ordusu projesini yönetti. Ocak 2019’da yayınlanan iki ciltlik tarih “Irak Savaşında ABD Ordusu”nun editörü ve eş yazarıydı. Ocak 2017’den Temmuz 2018’e kadar Beyaz Saray’da ABD Ulusal Güvenlik Konseyi kadrosunda İran, Irak, Suriye ve Lübnan’dan sorumlu Kıdemli Direktör olarak görev yaptı.

Ve ... Geliyoruz, Hoover ile Rayburn arasındaki ilişkiye!

2014 yılında Irak’taki çatışmanın tarihini Irak perspektifinden anlatan “Amerika Sonrası Irak: Liderler, Mezhepler, Direniş” başlıklı bir kitap yayımladı. Kitap, Hoover Enstitüsü tarafından yayınlandı.

ABD basınında Rayburn’ın, ABD’nin yeni başkanı Joe Biden tarafından da tercih edileceği yazıldı. 8 Kasım’da CNN’de Peter Bergen imzasıyla yayınlanan ‘Joe Biden bu dağınıklığı nasıl toparlayacak?’ başlıklı haber-yorumda hangi görevlere kimlerin getirilmesi gerektiğine dair işaretler vardı. Rayburn’un koltuğunda kalması gerektiği CNN tarafından vurgulandı. Çünkü... Rayburn, anti-İrancı olarak bilinirken ABD’nin Suriye rejimine ve Lübnan’daki isimlere karşı getirdiği ekonomik ambargoların, ‘Caesar Acts/Sezar Yasası’ hamlelerinin arkasındaki isim olarak anılıyor.

Peki PKK-YPG konusunda ne düşünüyor?

PKK-YPG’lilerle görüşen kadroda


Tarih 23 Eylül 2020... Anadolu Ajansı’nın (AA) yerel kaynaklara dayandırarak verdiği haberine göre ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey, Türkiye’nin artık Suriye’nin kuzeydoğusunda YPG’ye karşı yeni bir operasyon düzenlemeyeceğini iddia etti. Kaynaklar, Jeffrey’nin son iki gündür Suriye’ye yaptığı ziyarette YPG’ye Türkiye’nin artık bölgede askeri operasyon başlatmayacağına dair güvence verdiğini söyledi. Jeffrey, Haseke ve Deyr-i Zor şehirlerini ziyaretinde PKK-YPG’nin askeri konseyi ve yerel meclis üyeleriyle görüştü. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın sitesine göre Jeffrey, 20 Eylül’de Suriye Özel Elçisi Joel Rayburn eşliğinde Suriye’nin kuzeydoğusunu ziyaret ederek, PKK-YPG yöneticileriyle ayrı ayrı görüşmeler yaptı ve sahadaki ortaklarla siyasi ve askeri işbirliğini sürdürme sözü verdi.

SONUÇ: Neo-con (Yeni Muhafazakar) ekibin önemli isimlerinden Joel Rayburn da YPG konusunda ABD’nin tavrını sürdürecek ve desteğe devam edecek!


TÜRK-İŞ’İN KASIM AYI ‘AÇLIK VE YOKSULLUK’ RAPORUNU OKUDUM! Açlığın nedeni yetersiz gıda değil, bu SİSTEM


Tarih 15 Ekim 2019...

Gıda Mühendisleri Odası, basın açıklamasında şu tespitleri yaptı:

“... Çağımız hastalığı aşırı ve lüks tüketim alışkanlığı, gıdaya adil ulaşmanın önündeki en büyük engellerden birini oluşturmaktadır. Aynı zamanda bu alışkanlık gıdada israfı beraberinde getirmektedir. Bu kadar aç insanın olduğu bir dünyada, üretilen gıda maddelerinin yüzde 10’unun tüketilmeyerek çöpe atılması anlaşılmayacak bir durumdur. Yılda yaklaşık 1.3 milyar ton gıda çöpe giderek heba olmaktadır. Sadece bu tüketilmeyen ya da tüketilemeyen, çöp olarak son bulan üretim fazlasıyla bile açlık çeken insanları doyurabilmek mümkündür. (...) Dünyada gıda konusunda kıtlık olmadığını, tarımsal üretimin toplam talebin üzerinde olduğunu, gıdaya erişimin sağlanamamasında temel sorunun adil olmayan gelir ve ürün dağılımının olduğunu dolayısıyla açlığın nedeninin yetersiz gıda değil temelde yoksulluk olduğunu vurgulamak gerekir.”

Bitmedi...

Gıda Mühendisler Odası’nın şu rakamlarını okuyun:

“...Bugün itibariyle, hemen her alanda olduğu gibi gıda alanında da sayısı onu geçmeyen çok uluslu şirketler dünya piyasasına hakim durumdadır. Küresel ölçekte dört şirket piyasayı tohumda yüzde 58.2, tarımsal kimyasallarda yüzde 61.9,  gübrede yüzde 4.3,  hayvansal ilaçlarda yüzde 53.4 oranında kontrol etmektedir. Hayvansal üretimde bu oranlar tavukçulukta yüzde 97, domuz ve sığırda ise yaklaşık yüzde 66 düzeyine ulaşmıştır. Bu şirketlerden altı tanesi dünya tahıl ticaretinin yüzde 85’ini, sekiz şirket ise kahve satışlarının yüzde 60’ını kontrol etmekte, özellikle insanların temel besin ihtiyacı olarak bilinen mısır, pirinç, buğday ve soya gibi tarım ürünü gıda maddelerini hâkimiyetleri altına almak için de büyük savaşlar vermektedirler.”

Yani... Açlık ve yoksulluk kader değil...


Fedakarlığı işçi yapmalıymış!


Önümde TÜRK-İŞ’in “Kasım ayı açlık ve yoksulluk” tablosu duruyor... Karl Marx’ın şu cümlesiyle okuyorum: “... Bugüne kadar var olan tüm toplumların tarihi sınıf mücadelelerinin tarihidir...”

Sonra rapora bakıyorum...

Tüm dünyada yaşanan Koronavirüs (Covid-19) salgınının etkisi ekonomik ve sosyal alanda devam etmektedir. Hane gelirlerinde gerileme ve daha fazla borçlanma yaşanmaktadır. Dört kişilik ailenin açlık sınırı asgari ücretin üstünde olmaya devam etmektedir. Ücretli çalışanlar ve emeklilerinin daha fazla fedakarlık yapacak gücü kalmamıştır.”

Fedakarlık gücü kalmayan işçi, memur, köylü... Ama fedakarlık istenen yine onlar!

TÜRK-İŞ’in rakamlarına bakalım:

  • Dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı (açlık sınırı) 2 bin 516. 67 TL.

  • Gıda harcaması ile birlikte giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı ise (yoksulluk sınırı) 8 bin 197. 62 TL

  • Bekar bir çalışanın ‘yaşama maliyeti’ ise aylık 3.073,63 TL olmuştur.


Yaşama maliyeti... Ne anlamlı iki kelime! Yaşamak ve maliyet...

Aylık harcama bin 348 lira arttı!


TÜRK-İŞ raporunu biraz daha inceleyelim:

  • Dört kişilik bir ailenin aylık gıda harcaması (mutfak masrafı) bir yıl öncesine göre 414 TL, temel ihtiyaçlar için yapılması gereken toplam harcama ise 1.348 TL artmıştır.

  • Ücret gelirlerinin düşük ve yetersiz olduğu dikkate alındığında, gerçekleşen ya da hedeflenen enflasyonu çıkış noktası yaparak ücretleri artırmak yerine, insana yakışır geçim düzeyini sağlayacak bir gelirin çıkış noktası yapılması daha doğru bir yaklaşım olacaktır. Kaldı ki, özellikle pandemi döneminde değişen hane halkı tüketimi nedeniyle, mevcut enflasyon hesaplamasının da tartışmalı olduğu da dikkate alınmalıdır.


SONUÇ: Dün enflasyon rakamları açıklandı. Tüketici fiyat endeksi 2020 yılı Kasım ayında aylık yüzde 2.30, yıllık yüzde 14.03 arttı. Yıllık enflasyon 2020 yılının zirvesine çıktı. Bir kez daha vurgulayalım: Gıdaya erişimin sağlanamamasında temel sorunun adil olmayan gelir ve ürün dağılımının olduğunu dolayısıyla açlığın nedeninin yetersiz gıda değil temelde yoksulluk olduğunu vurgulamak gerekir.