Barışlar’ın davası yarın Çağlayan’da...



Tarih, baştan sona yaşanır.

Öte yandan, sondan başa doğru yazılır.

En zoru ise yaşarken yazmaktır.

Zira yazan el, bakan göz, analiz eden akıl nesnesiyle hareket halindedir.

Çoğunlukla 10 yıllarla sınıflandırıyoruz.

2000’li yıllar FETÖ-AKP ittifakının eski sistemi yıkıp yenisini kurduğu dönemdi.

2010’larda ise yolların ayrıldığını görüyoruz.

Üstüne çok söz söylendi, çok kitap yazıldı.

Belki söylenmemiş olanı aramak beyhude bir çaba oldu.

Ancak bugüne kadar pek az kişi, hali hazırda kurulmakta olan düzeni tarife girişti.

Zor olanı denemek çoğunlukla yaralar.

Lakin zorun akıttığı kan, kapanan gözlere merhem olur.

Biz bu kitapla bir zora kalkışıyoruz, bir perdeyi kaldırıyoruz.

Çünkü henüz tamamlanmadı.

Zenginlerin suç işlediği ancak yoksulların yargılandığı bu düzeni tastamam nasıl anlatabiliriz?

“İlk taşı en günahsız olan atsın” dendiğinde en günahkârın kürsüye oturduğu bu mahkemenin hükmünü şimdiden nasıl söyleyebiliriz?

Hastalığın kaynağı kim?


Bir sabah kapılarını çalıp çocuklarını almaya gelmeselerdi FETÖ’yle hiç hesaplaşmayacaklardı.

“Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi” diyor ya Akif, haklı değil mi?

“Paralel” diyorlardı; devletin içinden çıkan koca boşluğa FETÖ’nün gölgesindeki başka tarikatları doldurdular.  “Tekerrür”ü başlatıyorlar.

Shakespeare’in anlattığı “en eski günahları en yeni yollardan işleyenler” bunlar değil mi?

Devleti yüzeyi ekşi, ortası tuzlu, dibi acı bir çorbaya dönüştürdüler. Her bir parçasında ayrı bir egemenlik alanı var. Bir suç tamir edilirken, yenisi işleniyor.

FETÖ’yü en çok kansere benzetiyorlar. Organda kontrolsüz çoğalıyor. Bünyeyi esir alıyor. Tedavi için ise hastalıklı doku
kuşatılıp büyümesi durduruluyor ve ortadan kaldırılıyor.

Ya kurtuluş beklenen el, hastalığın kaynağıysa?

Metastaz diyoruz, kanserli hücrenin sıçramasını anlatıyor.

Durdurulamayan hastalıklı yapı kendisine yeni bir organ buluyor. Vücudu apansızca yakalıyor.


Düştüğümüz yerden kalkacağız


15 Temmuz, devletin içine yerleşmiş FETÖ tümörünün vücudu teslim alma girişimiydi.

Neyse ki başaramadı. Ancak... FETÖ’ye ilaç diye bu kez önümüze tarikat düzenini koydular.

Örgüt hem bu yeni “paraleller”e tutunarak hayatta kaldı, hem de kanserli yapı kendisini yenileyerek eski hastalıkları başka biçimlerde üretti.

Biz bu filmi hatırlıyoruz!

Gözler tamamen kapanıyor, akıl teslim ediliyor. Bu sırada ise tarikatlar, rejimi çökertiyor.

Hukuk çürüyor, güvenlik çöküyor, bürokrasi kayboluyor.

Gavsların, mürşitlerin, hocaların sistemi, devletin ve kamunun üstüne iniyor.

“Kendi kaderini satın alanlar”ın, “ayrıcalıklılar”ın, “değerlere bedel biçenler”in düzeni başlıyor.

Cumhuriyet ayrıcalıkların reddidir. Yurttaşların eşitliğidir. Aklın yükselişidir.

“Çöküş”ü anlatıyoruz.

Düştüğümüz yerden kalkacağız.

Başlıyoruz. (Barış Pehlivan - Barış Terkoğlu/Ocak 2019/İstanbul /METASTAZ/ÖNSÖZ)


‘Bağımsızlık ve namus’ davası!


31 Ocak 2019...

Barışlar’ın, “Metastaz” kitabı imzalarıyla bana ulaşmıştı.

Barış Pehlivan, “Sevgili Aytunç’a... Adalet mücadelesinde omuz omuza” diye yazmıştı.

Barış Terkoğlu da şu cümleleri kurmuştu: “Sevgili Aytunç’a... Birlikte verdiğimiz mücadelenin kazanacağı inancıyla, iyi okumalar...”

2007’de başlayan kumpas davalarında ilk önce onlar dik durdu... Birlikteydik...

19 Mayıs 2017’de başlayan ve Fetullah başta olmak üzere Cumhuriyet’e meydan okuyanların karşısında olan SÖZCÜ Davası’nda omuz omuzaydık...

‘Bağımsız Türkiye’ sloganını beraber attık...

Yarın...

Çağlayan Adliyesi’nde...

‘Bağımsızlığın’, ‘namusun’ davası var!

SON SÖZ:

Unutmayın!

Geçmiş dönemin günahlarına en çok bulaşanlar bugün en tepelerde!

Bizleri linç etmeye çalışanlar gazetelerin baş tacı!