Naylon leğenleri görünce bakır dövme tabakları satıcıya verdiler, anneanne’nin tepsisinden kablo yapıldı...

Floresan tavana asılınca, fitilli lambaları gereksiz kalabalık saydılar...

Etrafına toplandığımızda mutlu olduğumuz o soba, kalorifer gelince evi kirletmekten suçluydu artık...

Çöplükte son gördüğümde üzerinde pişirdiğimiz kestanelerin sanki izleri vardı...

Televizyonlar gelince mahzenlere atılıp çürümesi beklenen radyoların başında ilk aşk gözyaşlarını dökmüştüm...

Yeniler gelince bir eski evde unutulan Safiye Ayla söylerdi:

“Ah şu gönül şarkıları...”



Vefasızsın...



Marketler gelince bakkalları terk etti mahalleli...

AVM’ler geleli, tenhalaştı çarşılar...

Traktör aldıkları gün sarı kızı sattılar kasaba...

Evin önüne geldiğinde bayram edilen o eski arabanın ah bir dili olsaydı...



Eski mahalleler...

Eski sokaklar...

O eski köşebaşı...

Eski bahçeli evler...

En sevilen giysiler, renkler bile terk edilir, yerine neyi seveceğini dergiler söylemez mi:

“Bu senenin modası sarı...”



Cumhuriyet’in de modası mı geçti dersin...

Çöpe mi gitti andımız?...

Onuncu Yıl Marşı...

19 Mayıs Bayramı...

Devrimlerin önemi mi azaldı?...



Vefasızsın...



Tamam da...

Naylon leğen mi sandın tarihini?..

İmam çıktı çıkalı kurtuluş destanımızın anlamı mı kalmadı?...

Manasız mı artık; bebesi çıplakken askere çorap ören o kadınlar...

Eskiciye mi gitti Mustafa Kemal...



Öyleyse eğer...

Merak etme...

Seni de hurdalığa atarlar...

Çocuklar bir büyüsün hele...




11 Nisan 2014 tarihli yazısı.