Aydın-Denizli Otoyol projesini yakından takip ettiğimizi okurlar biliyor.

AKP iktidarının neden 9 defa iptal edildiğini açıklamadığı ve araç başına 0.05 Euro/sent garanti verdiği (Toplamda 91.2 milyon Euro) Yap-İşlet-Devret (YİD) projesinin son ihalesini Fernas İnşaat kazanmıştı

İhale bedelinin 1 milyar 549 milyon Euro olduğunu, bir ay önce TBMM kürsüsünden Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu açıkladı.

★★★

Bugün o büyük ihaleden kısa bir süre sonra yine Fernas’a verilmesi muhtemel bir başka büyük ihaleden söz edeceğim.

Devlet Su İşleri’nin (DSİ) geçen cuma yaptığı, kamuoyuna açıklamadığı ihaleden, yaklaşık maliyeti: 229 milyon 878 bin 793 TL, 92 kuruş.

İhalenin adı, “Şanlıurfa Siverek İçmesuyu Tesisleri İkmali Yapım İşi.”

Bıkmadan tekrar edelim. Devlet bir ihaleyi açık usulle yaptığında, katılan firma sayısı daha çok olacağı için rekabet artıyor. Rekabetin artması kamu lehine tasarrufun da artması demek.

DSİ, Siverek İçme Suyu ihalesini pazarlık usulüyle yapmış. (Ya koronadır gerekçesi ya da “öngörülemeyen” bir durum) Ve artık hepinizin ezbere bildiği 6 müteahhit şirket davet edilmiş.

Firmalar ile iki turda verdikleri teklifleri paylaşıyorum:

CÜRETKAR TEKLİFLER

Davetli altı “tanıdık” firmanın dördünün fiyat teklifleri ile yaklaşık maliyet arasındaki farka lütfen dikkat edin.



Kolin, Limak, Mapa ve Kalyon firmalarının verdiği teklifler, DSİ’nin belirlediği yaklaşık maliyetin 7 ile 47 milyon TL üzerinde...

Somut hale getirelim: DSİ, Siverek içme suyu ikmal işi için “Bu yatırım 229.7 milyon TL’ye yapılabilir” diyor. Örneğin, Kalyon’un verdiği teklif, devletin saptadığı yaklaşık maliyetten 47 milyon TL daha fazla. Davetli altı müteahhit firmanın sadece ikisi yaklaşık maliyetin biraz altında teklif vermiş. En uygun görünen Fernas’ın indirimi dahi yüzde 4’ün altında.

Kimsenin rekabet, kamuya tasarruf sağlama gibi bir derdi yok görüldüğü gibi.

Elbette vardır bir bildikleri.

30 milyon sermayeli ‘görevli şirket’


Kanun diyor ki: YİD projesi üstlenen müteahhidin, özel amaçlı yeni bir şirket kurması gerekiyor. Bankalardan finansman bulmaya, inşaat yapmaya, işletmeye, bakım onarıma işletme süresi sonunda da çalışır durumda devlete teslim edilmesi için zorunlu.

Mantığı ise şu: Karayolları, DHMİ ya da Bakanlık. Hangi projeyse, devletin kurumu ile şirket arasında kapsamlı bir Uygulama Sözleşmesi imzalanıyor. Hani hepimizden saklanan, milletvekilleri sorunca cevapsız kalan, “ticari sır” diye açıklanmayan, iktidarın şirket çıkarlarını gözettiği sözleşmeler var ya, işte o sözleşmeler.

O bizden gizlenen sözleşmelerde araç başına geçiş garantileri, tarife artış oranları, artışın hangi endekse göre yapılacağı vb. gibi maddeler yer alıyor.

İşte Fernas İnşaat, yukarıda anlattığım bu özel görevli şirketi iki ay önce kurmuş. Fernas Otoyol İşletmesi A.Ş adlı şirketin sermayesi 30 milyon TL.

Ticaret Sicil Gazetesi’nde 30 Eylül’de yayımlanan karara göre Fernas Otoyol A.Ş’nin yönetim kurulu şu isimlerden oluşuyor:

Ferhat Nasıroğlu, Yaşar Giregiz, Muzaffer Nasıroğlu, Leyla Nasıroğlu Bilgin, Ömer Faruk Nasıroğlu .

Muzaffer Nasıroğlu 1 yıl için yönetim kurulu başkanı seçilmiş.

30 milyon TL sermayenin 7.5 milyon TL’lik kısmı, şirket tescilinden önce ödendi. Şirket kararında kalan 22.5 milyon TL’nin 24 ay içinde ödeneceği belirtiliyor.

Adrese teslim doçentlik


Sağlık Bilimleri Üniversitesi (SBÜ), liyakat ve hakkaniyet kurallarını gözettiği,  koşullarını herkesin anlayabileceği objektiflikte (!) ve biçimde belirlediği ikinci listeyi de yayımladı.

Geçen hafta “adrese teslim profesörlük” başlığıyla, sahiplerinin önceden belirlendiği bakar bakmaz anlaşılan, (çalışma sahaları hastane bazında tek tek tariflenerek) profesörlük ilanına değinmiştim.



Yazının mürekkebi kurumadan bu defa doçentlik alım listesi yayımlandı.

Bir defada 380 profesörlük kadrosu açan ancak bu kadroları objektif kriterler yerine çok spesifik alanları birer birer tarif ederek “...çalışması olmak” diye kişileri adresleyen SBÜ, aynı yaklaşımı doçentlik kadroları için sergiledi.

25 Aralık Cuma günü Resmi Gazete’de yayımlanan listeyle SBÜ bu defa, 242 doçentlik kadrosu için de aynı metodu uyguladı. Solda hastane adı, ortada ana bilim dalı, sağda da “aranan şartlar” bölümünde yine özel bir saha tanımı. Yani x hastanesinde falanca alanda çalışması olan biri denildiğinde o tanıma kimin uyduğunu herkes biliyor.

“Hukuksuzluğun baş tacı edildiği bir düzende, bu kadrolarda mı liyakat ve objektiflik aranacaktı?” derseniz siz de haklısınız.