Devletin müteahhitlere garanti verdiği Yap-İşlet Devret (YİD) projelerindeki Covid-19’dan kaynaklanan “mücbir sebep” tartışması sürüyor. (Hukukta “mücbir sebep” basit anlatımla, bir sözleşmede tarafların hak ve borçlarını kusurları olmayan nedenlerle yerine getirememesi.) Geçen hafta Avrasya Tüneli sözleşmesinde, salgın hastalıkta “derhal fesih” maddesinin bulunduğu yazıma şirketten ya da bakanlıktan açıklama gelmedi. Nasıl gelsin? Sözleşmeleri “sır”, halktan saklıyorlar, bir açıklama yaptıkları anda sözleşme de açık edilecek.  Neyse ki; bu projelerle yakından ilgilenen CHP Kocaeli Milletvekili Haydar Akar’ın sorularına CİMER’den ipucu nitelikli bir yanıt gelmiş. Akar, cevabi yazının anlatımına bakılırsa Osmangazi ile Yavuz Sultan Selim Köprüsü sözleşmelerinde “mücbir sebep” maddesi olmadığı kanısında.

Akar’a Karayolları Genel Müdürlüğü’nden Mehmet Tutaş (Genel Müdür Yardımcısı) imzasıyla 20 Nisan’da gelen bu yazıda hepimizi ilgilendiren bilgiler var. Covid-19 dolayısıyla, ödemelerin ertelenmesi ya da yapılmamasına dair başvuru olmadığı, YİD uygulama sözleşmeleri uyarınca, şirket kusuru dışındaki nedenle garanti edilen taşıt sayısına ulaşılamaması halinde ortaya çıkacak gelir farkının bütçeden ödeneceği belirtiliyor. Çok iyi!

ÜÇ AYDA 651 MİLYON

2020 Mart sonu itibarıyla iki büyük projeden geçen araç sayıları da var yazıda:

Osmangazi Köprüsü: 1 milyon 776 bin 362.

Yavuz Sultan Selim Köprüsü: 3 milyon 383 bin 25.

Bu durumda bütçeye yüküne bakalım...…

Osmangazi Köprüsü’nde (araç başına 35 dolar + KDV) günde 40 bin araç garantiden hareketle, ocak-mart dönemi 3 milyon 640 bin araç geçmeliydi. Geçmeyen 1 milyon 863 bin 638 aracın garanti bedeli: 65 milyon 227 bin 330 dolar. (Yüzde 8 KDV eklenecek.)

Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nde ise (araç başına 3 dolar +KDV) günlük 135 bin araç garanti edildi. Bu hesapla ocak-mart döneminde 12 milyon 285 bin araç geçmesi gerekiyordu. Geçmeyen 8 milyon 901 bin 975 aracın garanti bedeli 26 milyon 705 bin 925 dolar. (Yüzde 8 KDV eklenecek)

Üç ayın bütçeye yükü yaklaşık 93 milyon dolar (651 milyon TL).Tabii bu hesap yıldan yıla yapılıyor. Ama üç aylık eksik geçen araç sayısı bütçeye vurulacak darbe hakkında fikir veriyor.

TCMB ‘anayasası’na Erdoğan ayarı


Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) Covid-19 pandemisi dolayısıyla ertelenen 2019 yılı olağan genel kurulu 18 Mayıs’ta yapılacak.

Banka tarihi daha önce 20 Mart olarak belirlenen genel kurulu ileri bir tarihe ertelediğini bildirmiş ama yeni tarih duyurmamıştı.

Yeni genel kurul tarihi, Ticaret Sicili’nde yayımlandı. 29 Nisan tarihli sicil gazetesinde TCMB genel kurul usulü ile toplantı gündemi de paylaşıldı.



Ankara’da toplanacak genel kurula hissedarların Covid-19 dolayısıyla elektronik ortamda katılması isteniyor.  Bu konudaki uyarıda, fiziki katılım ile elektronik katılım arasında fark olmadığı duyuruldu.

ANA SÖZLEŞMEDE 20 DEĞİŞİKLİK

İki hafta sonraki genel kurulda TCMB Meclisi’nde boşalan iki üyelik için seçim var. TCMB ana sözleşmesinin 20 maddesi değiştirilecek. Değişiklikler aslında, banka kanununu değiştiren yasal düzenlemeler doğrultusunda yapılacak. Partili  Cumhurbaşkanlığı’na geçiş sonrası çıkarılan 703 sayılı kararnamede TCMB’yle ilgili hükümler de vardı. Keza, ihtiyat akçesiyle ilgili maddeler de ayrı bir torba kanuna konulmuştu. 18 Mayıs’taki genel kurulda hissedarların oyuna sunulacak değişikliklerin bir kısmı içinde başbakan ve bakanlar kurulu geçen ifadelerin Cumhurbaşkanı olarak değiştirilmesini kapsıyor. İçeriği kritik önem taşıyan birkaç değişikliği özetliyorum:

- TCMB’nin bankalardan isteyeceği bilgi ve verilerin anlık karşılanma zorunluluğu getiriliyor.

- Başkanların atanmasını ve görev süresini düzenleyen 25. Madde’nin birinci fıkrası yürürlükten kaldırılıyor. O fıkra şöyle: “Başkan Bakanlar Kurulu kararıyla 5 yıllık bir dönem için atanır. Bu sürenin sonunda yeniden atanabilir.”

- Bankanın yıllık safi kârının yüzde 20’sinin ihtiyat akçesi olarak ayrılması maddesi yürürlükten kalkıyor. Birikmiş ihtiyat akçelerinin kâra katılarak dağıtılabileceği düzenlemesi getiriliyor.

Kamu serveti göz göre göre


Atatürk Havalimanı bir YİD projesiydi. DHMİ ile yapılan kira kontratına göre TAV, 3 Ocak 2021’e kadar işletecek bu tarihten sonra da sonra da Atatürk Havalimanı devletin olacaktı.

Bugün Rönesans şirketinin, pistlerini geri dönülmez biçimde kırarak (ihalesiz iş) üzerine hastane yaptığı havalimanı, bir sene önce İstanbul Havalimanı açılırken, ticari uçuşlara kapatılmıştı.

TAV’da Atatürk Havalimanı’nı yaklaşık 2 yıl erken devretmek zorunda kaldı. Ama bunun bir tazminat karşılığı vardı. Nitekim geçen aralık ayında KAP’a (Kamuyu Aydınlatma Platformu) bir açıklama yapan TAV ayrıntılı bilgilerin ardından “DHMİ tarafından tazmin edilecek tutarın 389 milyon Euro olduğu ifade edilmiştir” dedi. Bu resmi tazminat tutarı. Bugünün kuruyla 3 milyar TL, bütçeden çıkan/çıkacak para. Üzerine bir de dün SÖZCÜ’nün manşetinde yer alan, kırılan iki pistin maliyeti 2 milyar doları ekleyin. 14 milyar TL artı 3 milyar TL, yani 17 milyar TL son dört ayın zarar bilançosu.

Bir yanda hesabı verilmeyen 17 milyar TL, bir yanda göz göre göre mahvedilen bir kamu serveti.