Ankara’da yağmur vardı dün.

Hava bulutlu olduğu kadar kasvetliydi.

Güne anlamsız bir hüzün ve umutsuzlukla başlamıştım.

İçim daralıyordu. Kahvaltı sofrasına dahi isteksiz isteksiz oturmuştum.

Ne yediklerim tat veriyordu, ne arkada çalan müzik. Bir çay tiryakisi olmama rağmen çay içesim dahi gelmiyordu.

Neden böyle olmuştu ki?

Benim gibi iyimser bir insan nasıl bu kadar karamsar başlamıştı güne?

Havaya bağlayacak halim yok. Daha kasvetlilerini görmüştüm.

Belki uyumadan önce okuduklarım ve baktığım siyah beyaz Ankara fotoğraflarıydı, ve gece boyu gördüğüm rüyalardı beni bu hale getiren.

Sakarya Çay Ocağı, ABC Kitabevi, Derya Sineması, Ankara Sanat Tiyatrosu, Ankara Sanat Merkezi, Kızılırmak Sineması, Kavaklıdere Sineması, ODTÜ oyuncularının mekanı Mimarlık Amfisi ve sinema olarak kullandığımız üçlü amfi, hafta sonu mekanımız Engürü Kıraathanesi...

Belki o fotoğrafların çekildiği mekanlarda geçen günlerde yanımızda yöremizde olan, birlikte sinemaya, tiyatroya, bağlama ve folklor kursuna, halkevlerine, kahvelere gittiğimiz, ama şimdi isimlerini, hatta yüzlerini dahi unuttuğumuz arkadaşların anısıydı içimi kabartan.

★★★

Belki, Ankara Sanat Tiyatrosu’nun 58 yıllık binaya veda ederken yaptığı açıklamada kullandığı o replikti içime oturan:

Neyi götürseydik ha!”

AST emekçilerini düşünmüştüm yatmadan önce.

Bir tiyatrodan nasıl taşınılır ki?

Erkan Yücel’in, Yaman Okay’ın, Kerim Afşar’ın, Meral Niron’un oyunculukları, Timur Selçuk’un eşsiz oyun müzikleri, Rutkay Aziz’in sayısız oyun rejileri, Uğur Mumcu’nun Sakıncalı Piyade’si, Maksim Gorki’nin Ana isimli eseri, Osman Şengezer’in harika dekor tasarımları bir valize, bir kamyona sığar mı ki?

1976’da çekilmiş bir fotoğraf: Timur Selçuk, Rutkay Aziz, Ataol Behramoğlu, Mehmet Akan.


58 yıl boyunca o kulislerde yükselen sesler, o tatlı telaş, perde

arasından izleyici koltuklarına bakınca yüzlerde beliren o tatlı gülüş, o mütevazı gurur?

Ya köyden Ankara’ya okumaya gelip, ilk tiyatro oyunuyla o koltuklarda tanışan Anadolu çocuklarının mutlu anları?

Bir valize, bir kamyona ne sığar ki?

Peki ben o köhne binadan ilk girdiğim günü, aklımdan hiç çıkmayan o AST kokusunu; Altan Erkekli’nin o müthiş ses tonunun, büyük oyunculuğunun bende bıraktığı izi, ilk kez orada duyduğum Ay Carmela şarkısını, bir kutuya koyup anı olarak saklayabilir miyim?

Elbette hayır!

★★★

Hayatı boyunca bir kez dahi bilet alıp tiyatroya, sinemaya, konsere gitmemiş insanların yönettiği bir ülke olduğumuzda, başımıza bunların geleceğini ön görmeliydik.

Bu dönemde ne yazık ki en büyük hasarı kültür sanat hayatımız aldı. Sinemalar tiyatrolar kapandı, iktidara bağlılığını beyan etmeyen sanatçılar, edebiyatçılar çok hırpalandı, adeta yokluğa mahkum edildi. Onları, yaşam mücadelesi verirken edebiyata, müziğe, tiyatroya, sinemaya zaman ve para ayıramaz hale gelen insanlar da yalnız bıraktı.

Artık para verip gazete dahi satın almıyoruz.

Memleketin milyarları soyulmuş, soyulmaya devam ediyor, bunlar boy boy manşetlere çıkıyor, çıtımız çıkmıyor, Ankara Sanat Tiyatrosu 58 yıllık binasından ayrılmak zorunda kalmış çok mu?

Ulu önderimiz Atatürk “Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş olur” demiş ya...

İşte AST’ın başına gelen de can damarlarımızdan birini kaybettiğimizin göstergesidir.

Hükümetin bu konuya kayıtsız kalacağı kesin.

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş ve Çankaya Belediye Başkanı Alper Taşdelen’e çağrı yapıyorum.

AST Ankara’dır.

AST kaybederse siz de kaybedersiniz!

Geçici çözümleri bırakın. Biliyorum, buna gücünüz vardır. Gerekirse o sahneyi satın alın ve gerçek sahibine teslim edin.

O damarı kesilmekten kurtaranlar arasına adınızı yazdırın.