DEVA Partisi lideri Ali Babacan, tam 13 yıl boyunca Türkiye ekonomisinin patronluğunu yapmış, ekonominin bütün kılcallarını, eksiklerini, gediklerini bilen bir isim. Muhtemelen hâlâ da güncel bilgilere ulaşabiliyordur.

Habertürk TV ekranlarında kendisiyle yaptığımız söyleşide söyledikleri, Türkiye ekonomisine bakışımı ciddi anlamda olumsuz etkiledi ve endişelerimi artırdı.

Muhafazakar bir ailede ve mahallede büyümüş, AK Parti’de 18 yıl siyaset yapmış Babacan’ın, yıllar sonra Ayasofya’da namaz kılınmasının muhafazakar camia için önemine dair bilgisini sorgulayacak konumda değilim. Elbette, Türkiye ekonomisinin durumu kadar Ayasofya’da namazın anlamını ve yansımalarını benden daha iyi biliyordur.

İşte o Babacan, Ayasofya’da namaz kılınmasıyla ilgili aynen şu yorumu yapıyor: “ Türkiye’nin büyük sorunları var. Hükümetin büyük sorunları örtmek için getirdiği olaylardan biri.”

Bu yorumu ben yapsam, CHP’li, HDP, TKP’li biri yapsa, “Siz ne anlarsınız Ayasofya’da namazın öneminden?” diyebilirler. Ancak özel hayatında muhafazakarlığından kimsenin şüphe duymadığı Babacan’a bu soruyu soramazlar.

Gelelim Babacan’ın ekonomi ile ilgili tespitlerine:

Ülkede ciddi bir dolarizasyon yaşandığını, buna rağmen ihracatın artmadığını kaydeden Babacan, röportaj boyunca ülkedeki mevduatın yarısından fazlasının döviz cinsinden olduğunu, ihalelerde şeffaflık sorunu yaşandığını, yürütmenin her alandaki baskısıyla ortaya çıkan demokrasi ve hukuk sorunları nedeniyle ülkeye güvenin azaldığını,  hiçbir şekilde denetlenemeyen Varlık Fonu’nun hata olduğunu, Merkez Bankası’nın bağımsızlığını kaybettiğini, denetleme ve düzenleme alanındaki yanlışlar nedeniyle özelleştirmelerin daha çok siyasetin finansmanına yaradığını, işsizliğin çok yüksek boyutlara ulaştığını, kadınların hızla istihdamdan uzaklaştığını uzun uzun örneklerle anlattı.

Bu gerçeklerin güçlü bir propaganda mekanizması ile gizlenmeye çalışıldığını söyleyen Babacan’ın şu tespitleri de dikkat çekiciydi:

“Şu anda Türkiye’de güçlü bir propaganda mekanizması oluştu. Bir sanal alem oluşabiliyor. Sosyoekonomik düşük seviyede insanlara soruyorlar, daha iyisini görmedikleri için kendilerini iyi hissediyorlar. Para olduğu sürece çark bir süre dönüyor. Ne zamana kadar? Kaynaklar bitene kadar. Türkiye’nin doğalgazı, petrolü olsa bu sistem uzun süre devam eder, tıpkı Asya’daki ülkeler gibi. Ancak kaynaklar eriyor. Biz çok kötü günlere hazırladık sistemi. Sağlam bir yapı oluşturduk. Hâlâ onun mirası yeniyor. (Türkiye’ye karşı) ekonomik operasyonun en büyüğü akıl dışı, bilim dışı irrasyonel ekonomi politikalarıdır. Mevcuttaki kötü politika bile değil. Operasyonun en büyüğü kötü yönetimdir.”

Eminim bazılarınız Babacan için “o kadar yıl Türkiye’yi buraya getiren sistemin parçası oldunuz. Seyirci kaldınız” gibi cümleler kuruyorsunuzdur.

Bu cümlelerin haklılık payı olmakla birlikte, dile getirdiği ülke gerçeklerini değiştirmeyeceğini ve başlıkta aktardığım tespiti hafifletmeyeceğini de unutmamak lazım.

AK Parti’nin geçmişinden gelen bu seslere ve eleştirilere kulak vermekte yarar var.

Gelecek geçmişte değil buradadır!


Bu yazıyı ODTÜ Teknokent’te yazdım. ODTÜ kampüsünde aynı dönemde okuduğumuz arkadaşım Murat Topçu, “Gel hem döner ısmarlayayım hem bizim robotları göstereyim” dedi. Bama Teknoloji isimli bir şirket kuran Murat ve arkadaşları “RoboGait”, “VisioGait” ve “FreeGait” isimlerini verdikleri irili ufaklı üç robot geliştirmiş. Üçü de hastanelerde omurilik felçli hastaların yürüme egzersizleri için kullanılıyor. İnsan vücuduna giyilen ve koltuk değneğindeki kumanda ile idare edilen FreeGait’i birlikte test ettik. Hollywood filmlerindeki robot insanları çağrıştırıyordu.



Öğrenciyken bildirilerimizi çoğaltmak için yaptığımız basit teksir makinalarını anımsadım. Öğrencilik yıllarını siyasi grupların ve tartışmaların içinde geçirmiş biri olarak, pişmanlık duymasam da “O gün farklı görüşlerde gençler olarak bildirileri çoğaltmak kadar, yazılıma, robotlara,  yaratıcı projelere emek harcasaydık, bugün Türkiye başka yerdeydi” demeden edemedim.

ODTÜ Teknokent’teki parlak gençleri ve kuluçkadan çıkıp büyümeye başlamış teknoloji şirketlerini gördükten sonra şuna kanaat getirdim:

Gelecek, Türkiye’nin geçmişinden gelen karın doyurmayan siyasi tartışma ve şovlarından çıkmayacak. Geleceği, araştırma geliştirme projeleri, yüksek teknoloji ve bunlara dayalı üretim var edecek.

Haksız mıyım?