Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan sık sık eğitim ve kültür alanında başarısız olduklarını söyler. “Fikri iktidarımızı tesis edemedik” cümlesi de partisine bu konuda yaptığı son eleştiriydi.

Öncelikle şunun altını çizmek isterim:

Erdoğan’ın kastettiği fikri iktidarın, resimde, heykelde, müzikte, edebiyatta, tiyatroda, hatta medeni hayatta Türkiye Cumhuriyeti’nin yaklaşık 100 yılda oluşturduğu fikriyatla uyumlu olduğunu pek düşünmüyorum.

Neticede Cumhuriyet’in sunduğu imkanlarla alanlarında dünya çapında ün kazanan Leyla Gencer’i, ‘Türk Beşleri’ni (Cemal Reşit Rey, Ulvi Cemal Erkin, Ahmet Adnan Saygun, Hasan Ferit Alnar ve Necil Kazım Akses), Fazıl Say’ı, Muhsin Ertuğrul’u, Afife Jale’yi, İbrahim Çallı’yı, Bedri Rahmi Eyüboğlu’nu, Fikret Mualla’yı, Zühdü Müridoğlu’nu, Nazım Hikmet’i, Sabahattin Ali’yi, Yaşar Kemal’i ve adını buraya sığdıramayacağım yüzlerce başarılı kültür/sanat insanını görmezden gelen, hatta reddeden bir siyasi anlayıştan söz ediyoruz.

Ney, klarnet, hat, ebru ve klişelerle dolu tarihi dizilerle çerçevesi çizilmiş bir fikri yaklaşımın, Cumhuriyet’in bir asırda yarattığı (biraz önce bazılarının isimlerini sıraladığım, alanlarında dünya çapında başarılı olmuş insanlarımızın temsil ettiği) kültür sanat ortamı karşısında iktidar olması nasıl mümkün olabilir ki?

O kültür sanat ortamı ki aynı zamanda “Kültür milletin karakteridir”, “Cumhuriyet’in temeli kültürdür”, “Bir millet savaş alanlarında ne kadar zafer elde ederse etsin, o zaferin sürekli sonuçlar vermesi ancak irfan ordusu ile mümkündür” diyen ve her alanda sanatçıları yetiştirmek için her türlü yatırımı yapan, her türlü fedakarlığı göze alan Atatürk’ün eseridir.

Kaldı ki Erdoğan, Cumhuriyet’in fikriyatına, kültür sanat ortamına karşı güçlü bir fikir ortaya koysa dahi başarısız olması kaçınılmazdır. Çünkü, Erdoğan ve AK Parti, kendi kültür sanat yaklaşımına dahi gereken yatırımı yap(a)mıyor.

Üç gün önce TBMM Plan Bütçe Komisyonu’nda Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın bütçesi görüşüldü. 2020’de turizm ve kültür alanında yapılacak yatırımların toplamı ne kadardı biliyor musunuz?

1 milyar 350 milyon lira.

Peki 2021 bütçesinde bu alanda yapılacak yatırımlar ne kadarmış?

Sadece 1 milyar 691 milyon lira.

CHP Milletvekili Avukat Sera Kadıgil, Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesi konuşulurken, bu rakamlarla ilginç bir rakamı karşılaştırdı.

Şöyle dedi:

“Sadece Osman Gazi Köprüsü’nden geçmeyen araçlar için 2020 yılının ilk altı ayı için 1 milyar 750 milyon ödemişiz. Yani Osman Gazi Köprüsü’nden geçmeyen araçlar için bir yandaş müteahhide ödediğimiz vergilerin toplamı ne yazık ki Kültür ve Turizm Bakanlığımıza reva gördüğümüz bütçeden fazla.”

Hal böyleyken, en büyük fikriniz araç geçmeyen köprü, uçak inmeyen havaalanı, hasta gitmeyen hastane ve Kanal İstanbul’ken nasıl fikri iktidar kurabilirsiniz ki?

Ha bir de fikriyatın gelişmesi, fikri iktidarın kurulabilmesi için kültür sanat ortamının özgürleşmesi gerekir. “Neşeli Günler” filminde Şener Şen’in “İçişleri Bakanı arkadaşımdır, ararım” dediği cümlenin dahi sansürlendiğini Kadıgil anımsatmış. Böyle bir ortamda kültür sanat özgür olabilir mi hiç?

Bu kitap çok konuşulacak


2002’nin sonunda başlayan AK Parti iktidarında Erdoğan’ın en yakınında, hep yakınında olan bir isimdir İhsan Arslan. Yaşadıklarını, düşündüklerini, yazdıklarını “Aklımda Kalan” ve “Ardımda Kalan” isimli iki ciltlik bir kitapta toplamış. Kitabı yayına sevgili meslektaşım Ayşe Karabat hazırlamış.

Üç gündür okuyorum ve 18 yıllık AK Parti iktidarının önemli dönemeçleri film şeridi gibi gözümün önünden geçiyor. Bugün “Milliyetçi” takılan AK Parti’nin Kürt sorunuyla ilgili çabalarını, sorunun çözümü için yapılanları anımsadıkça “nereden nereye” diyorum. Mesela şu fotoğrafa bakın:



11 Ağustos 2005 günü Milliyet Gazetesi’nde yayınlanmış. Altında “PKK’nın koşulsuz silah bırakma sistemini içeren bildiriye imza atan ‘düşünür’lerin temsilcilerini kabulünde Erdoğan, ‘Sorunları, tarihsel dinamiklerinden kopararak karikatürize edip kaba yaklaşımlar içerisinde boğmadıklarını’ anlattı” ifadesi var. Başbakanlık’taki toplantıda birçok isim var ama en çok dikkatimi çeken uzun süredir iddianame dahi olmaksızın hapis yatan iş adamı Osman Kavala oldu.

Kitapta altını çizdiğim ilginç bir detay da 2007’de AK Parti’de bir kesimin “askerle kavga etmeyelim” diyerek Abdullah Gül’ü cumhurbaşkanlığı adaylığından vazgeçirmeye çalıştığı, Erdoğan’ın da karşı çıkanlara destek verircesine Gül’ün adaylığında ısrarcı olmadığı bilgisi oldu.

Yakın tarihe ışık tuttuğunu düşündüğüm kitabın önümüzdeki günlerde çok konuşulacağını tahmin etmek zor olmasa gerek.