Sık sık tekrarlamakta fayda var: Koronavirüs meselesinin iki boyutu vardır.

İlk boyut virüsün yayılmasının önlenmesidir.

İkinci boyut ise virüse yakalanıp hasta olanların tedavisidir.

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın “elimizde hastalığa karşı güçlü bir koz var, yakalanmamak” sözü birinci boyutun özetidir. Virüse yakalanmazsanız ikinci boyuta, yani hastane aşamasına ihtiyaç duymazsınız.

Koca’nın dikkat çektiği o kozu tam kullanabiliyor muyuz alınan önlemler üzerinden bakalım:

- 65 yaş üstünün evlerinde izole edilmesi en önemli tedbirdi. Etkili olmakla birlikte durumun ciddiyetinin farkına varmayan bir kesim hâlâ sokaklarda.

- Özel sektörün bir bölümü uzaktan çalışma modeline geçti eve çekildi.

- Okullar tatil edildi çocuklar ve gençler büyük ölçüde eve çekildi.

- Restoranlar, barlar, kafeler, kuaförler, spor salonları kapatıldı. Hem bu sektörlerde çalışan insanlar eve çekildi, hem evdekilerin dışarı çıkma gerekçeleri azaltıldı.

- Esnek çalışma modeline geçen kamu kurumlarında çalışan sayısının azalması da dışarıdaki insan sayısının kısmen azalmasını sağladı.

Trafikte, sokakta bu önlemlerin etkili olduğunu görmek mümkün ama maalesef yeterli değil.

Hâlâ “Sosyal mesafe” kavramının hiçe sayıldığı onlarca ortam var. Mesela, temel ihtiyaçların karşılandığı marketlerde onlarca insan aynı anda alışveriş yapıyor, dip dibe kasa kuyruğu bekliyor. Pazar yerleri aynı şekilde.

Büyük kentlerde çalışmak zorunda olan yüzbinlerce insan hâlâ toplu taşıma araçlarını kullanıyor, toplu ortamlarda çalışıyor, akşam da evde izole olmuş yakınlarının yanına dönüyor.

Şehirler arası ulaşımda hiçbir kısıtlama yok. İnsanlar şehirler arasında kara, hava ve demir yoluyla serbestçe seyahat ediyor. Bunun anlamı şu:

“Sokağa çıkma yasağı” bir yana, milyonlarca insan için “sokağa çıkma zorunluluğu” var. İnsanlara bir taraftan “evde kal”, diğer taraftan “git çalış” diyoruz.

★★★

Gelelim işin tedavi ve hastane boyutuna. Elbette hepimiz Bakan Koca’nın ve Bilim Kurulu’nun resmi açıklamalarını önemsiyor, verilen rakamları ciddiye alıyoruz. Ancak hiçbirimiz uzayda yaşamıyoruz. Herkesin sosyal çevresinde koronavirüsü kapıp hastaneye giden ya da hastanelerde koronayla mücadelede eden sağlık çalışanı tanıdıkları var. Bu kanallardan doğrudan gelen bilgilerden olsa gerek, Fahrettin Koca sürekli olarak “her şey kontrol altında” mesajı verse de kamuoyunda “test kitlerinin, sağlık personelini virüsten koruyacak malzemelerin, yoğun bakım hemşireleri başta olmak üzere sağlık personeli sayısının yetersiz olduğu” algısı değişmiyor.

Sadece bunlar değil. Beykoz’da bir günde 17 defin yapılan “korona mezarlığı” ile ölüm raporlarına “çoklu organ yetmezliği” yazan insanların korona nedeniyle öldüğünün ortaya çıkması gibi örnekler de açıklanan rakamların inandırıcılığına gölge düşürüyor.

★★★

Belli ki halkın önemli bir kesimi, yayılma riskine karşı alınan önlemleri de hastanelerdeki korona vakalarıyla ilgili istatistikleri de yeterli ve güvenilir bulmuyor. Korona ile mücadelede vatandaşlarla hükümetin birlikte mücadelesi ne kadar önemliyse, vatandaşın hükümete “güven” duyması da o kadar önemlidir. Bakan Koca’nın samimiyetinden şüphe duymuyorum ama şapkasını önüne koyup “güvensizlik” sorununa çözüm bulması şart.


Yaşadığım Çankaya’da belediyenin koronaya karşı neler yaptığını merak ediyordum. Ben sordum Başkan Alper Taşdelen anlattı. İnsanların toplu bulunduğu parklar ve sosyal alanlar kapatılmış. Kültürel etkinlikler iptal edilmiş. 40 ton özel dezenfektan ile okulları, parkları, 502 eczaneyi, 49 aile sağlığı merkezini, 55 taksi durağını, yüzlerce taksiyi, 72 muhtarlığı, 18 kamu kurumunu, otobüs duraklarını, metro duraklarını, ATM’leri, market sepetlerini dezenfekte etmiş. Karantina nedeniyle kapatılan kreşlerinde eğitim gören 2 bine yakın çocuğun ailesinden ücret alınmayacağı duyurulmuş. Aynı dönemde mülklerindeki işletmelerden kira da almayacaklar.

“Bunlar zaten temel görevleri” diyebilirsiniz. Haklısınız! Ancak o görevlerin layıkıyla yerine getirildiğini bilmek bile insanı umutlandırıyor.

Ha unutmadan! Çankaya Belediyesi, Çankayalılara 20 bin menekşe dağıtmış. Üşenmedim ben de istedim. Karantina günlerinde penceremin önünde bir mor menekşe var artık. Kayahan’ın da dediği gibi “Bir masum mor menekşe /gölgelerin kollarında/ hatıralar halka halka/ ben ona tutsak”...