Enis Berberoğlu’nu yakın tanırım.

En son Hürriyet’te birlikte çalışmıştık.

O Hürriyet Gazetesi’nin Genel Yayın Müdürü iken ben de Ankara Temsilcisi’ydim. Bir nevi patronumdu. Her Allah’ın günü defalarca konuşurduk. Haberler konusunda ciddi fikir alışverişi yapardık. Bana sadece gazetecilik değil, hayata dair önemli dersler vermişliği de vardır.

Kendisini tanıdığım o yıllar içinde hem gazeteciliği, hem vatanseverliği konusunda yeterince gözlem yapma fırsatım oldu. O nedenle hakkında olumlu şeyler yazarken ya da “bu çamur Enis Berberoğlu’na yapışmaz” derken hiç tereddüt etmem.

Hakkında bir söz söylerken “Aman bir foyası çıkar da iddialı sözlerimin altında ezilirim” endişesi de yaşamam.

Bir gazeteci olarak şu günlerde yaşananları, milletvekilliğinin düşürülmesini, Anayasa Mahkemesi’nin kendisiyle ilgili kararını ve 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin AYM kararı sonrasındaki tutumunu kendisine sorup, yanıtlarını size aktarmak isterdim.

Ancak, hali hazırda açık cezaevinden salgın nedeniyle izinli sayılan bir hükümlü olması nedeniyle böyle bir röportaj yapamayacağımızı biliyorum.

Yine de yıllarca aynı ortamlarda bulunmuş, bir çok konuda çatır çatır tartışmış biri olarak “Olup biten hakkında ne düşünüyorsun” diye sorsam ne diyeceğini adım gibi biliyorum. Daha önceki konuyla ilgili sohbetlerimizden, meselelere bakışından yola çıkarak söylüyorum. Büyük ihtimalle şunu derdi:

“Bu sonucu isteyenler, bu kararı verenler benden ne istiyorlar bilmiyorum. Ancak Berberoğlu illa cezaevinde yatsın, illa milletvekilliği düşsün diye meseleyi kişiselleştirmişlerse kendilerini mutlu etmeye hazırım. Gider yatarım, o koltukta da oturmam. Yeter ki hukuku bu kadar eğip bükmesinler, hukuk devletine bu kadar zarar vermesinler, milli irade bu kadar hiçe sayılmasın.”

★★★

İnsanın isminin her gün haber bültenlerinde duyulması, ilgili ilgisiz herkesin diline pelesenk olması gerçekten de zor bir durum. Hele hele kendini “Vatansever” diye tarif eden birinin kendi ismini her gün dosyasının “d”sini dahi bilmeyenlerin ağzından, “casus”, “vatan haini” gibi sıfatlarla birlikte duyması tam bir zulüm değil midir?

Düşünsenize, bütün kimliğinizle, isminizle, onurunuzla, geçmişinizle, geleceğinizle, ailenizle siyasetin zirvesindeki bir iktidar mücadelesinin ortasında ping pong topu gibi oradan oraya atılıyorsunuz:

İsminiz birgün Anayasa Mahkemesi’nde (AYM), başka bir gün TBMM’de, peşi sıra 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde, 15. Ağır Ceza Mahkemesi’nde, Bölge Adliye Mahkemesi’nde, Yargıtay’da ve yeniden AYM’de...

Sizin isminiz üzerinden kimi siyasi mücadelesinde mevzi kazanmaya, kimi rövanş almaya çalışıyor.

Ortada sizinle ilgili sadece bir gerçek olmasına karşın, dosyanızın atıldığı her noktada birden fazla ve birbirinden çok farklı onlarca çarpık ses.

Buna can mı dayanır?

★★★

Aslında lafı çok uzatmaya gerek yok. Her şey çok net:

Berberoğlu ile ilgili en üst mahkeme olan AYM bir karar verdi. Kararda “Seçme ve seçilme hakkı ihlal edildi” denildi ve yeniden yargılanması istendi. Yapılması gereken şey, dosyasının yeniden açılması ve yargılamanın devam etmesi için TBMM’ye fezleke gönderilmesiydi. Ancak öyle olmadı. AYM kararları Anayasamızın 153. Maddesi gereği kesinken ve uygulanması zorunluyken, bir yerel mahkeme AYM’nin bu kararını, haliyle Anayasa’nın 153. Maddesi’ni tanımadı.

Biz de Anayasa’nın bir mahkeme tarafından tanınmaması gibi “trajik” ve “vahim” bir durumu bir kenara bırakıp, bir AYM üyesinin aymazca, düşüncesizce attığı bir twitter mesajı üzerinden AYM’yi hedef tahtasına koyduk.

Bazılarımız “Burada darbe göndermesi var” dedik.

Kimimiz “AYM üyesi hükümete operasyon çekiyor” dedi.

Meseleyi AYM’nin yapısını değiştirmeye kadar vardırdık.

İnsan ister istemez soruyor:

Son 10 yılda AYM’nin yapısı ve görevleri konusunda iki büyük değişiklik yaptınız da yetmedi mi?

Kendimize şu soruyu sormalıyız:

Bir ülkede hangisi Anayasal düzene daha çok zarar verir: AYM üyesi birinin aymazca, düşüncesizce paylaştığı bir mesaj mı bir mahkemenin Anayasayı tanımaması mı?

Gerçekten de o kararları bekleyenlerin ya da verenlerin arzusu sadece Berberoğlu’nun milletvekilliğinin düşürülmesi ve hapis yatması ise, Anayasa’yı hukuk devletini bu kadar yıpratmaya gerek yok.

Benim tanıdığım Enis Berberoğlu Anayasal düzeni, hukuk devletini ve Türkiye’yi korumak için son bir fedakarlık yapar, gider yatar ve milletin özgür iradesiyle kendisine teslim ettiği o koltuktan vazgeçer!