Cemal Süreya, kırlangıçların dokuz yıl yaşadığını öğrenince kendi ömrü ile ilgili tahminini “Kehanet 1985” başlıklı şiirinde şöyle anlatmıştı:

“Lokman Şair senin hayatın

7 kırlangıcın hayatı kadar

Altısını ardı ardına yaşadın

Bir kırlangıcın daha var.”

Bu şiiri yazdıktan dört yıl sonra, 59 yaşında hayata gözlerini yummuştu.

Yedinci kırlangıcının ömründen dört yıl alacaklı kalmıştı.

★★★

Kelimeleri en az Cemal Süreya kadar etkili kullanan Bekir Ağabey de onuncu köyünde dokuzuncu kırlangıç ömrünü yaşıyordu.

18 Ekim gecesi o da kırlangıçlar gibi uçup gitti, son kırlangıcın ömründen alacaklı kaldı ve adeta Cemal Süreya gibi “üstü kalsın” dedi.

Kime mi kalsın?

Dokuz köyden kovulup, Bekir Ağabey’in peşinden onuncu köyde toplanan yuvasız kuşa, sahipsiz köpeğe, “ayakta ölürüm” diyen ağaca ve ezilen insana...

Aşağıdaki yazıda benim günlerce uğraştığım, sesimi duyuramadığım, sonuç alamadığım bir konuyu 220 karakterle özetlemişti Bekir Ağabey.

O yazıdan sonra devlet harekete geçmiş, 10 bin çam fidanı dikmiştik giden ağaçların yerine.

Bugün o ağaçlar, kuşların özgürce uçtuğu, dallarına konduğu koca bir orman oldu. Gözün arkada kalmasın Bekir Ağabey.

Tam da Cemal Süreya’nın dediği gibi;

Hayat kısa

(Ama biraz da senin sayende) Kuşlar (özgürce) uçuyor.

Kuş, ağaç ve kaymakam...


Bekir Coşkun

12.02.2006 Hürriyet

“O eski okulumuzun çevresindeki tüm ağaçları kestiler. Gölgede yürüdüğümüz o yol çırılçıplak. İsimlerimizin baş harflerini yazdığımız, tarih attığımız ağaçlar artık yok...”

Kars’ın Susuz’undan, eski okul arkadaşından gelen acı haber, genç meslektaşım Deniz Zeyrek’i ağlattı.

Sayıları azdır ağaçlar için ağlayan, kumsallar için dizine vuran, bir kedi yavrusu için çırpınan insanların.


Ben de o Susuz’u yıllar önce görmüştüm.

Yeşil vadideki tüm ağaçları kesmişler, sebep ise ağaçların yok edilmesinden daha vahim:

Kuşlar konuyor...

Bizim Deniz, kaymakam ile konuştu. Kaymakam kuşların kavak ağaçlarına yuva yaptıklarını, kuş gribi virüsünün böylece gelebileceğini söyledi.

Deniz sordu:

“Ya telefon-elektrik direklerine konarlarsa?.. Onları da kesecek misiniz?..”


Kaymakam düşündü...

Ben bilirim o anda kaymakamın kafasının nasıl karıştığını. Asayiş-masayiş sorunu olsa “Gerekli önlemler alınmakta olup...” deyip çıkacak işin içinden


Ama bu soru bir tuhaf:

“Ya direklere konarsa kuşlar?..”

Valiler-kaymakamlar...

Eğer onlar doğanın-çevrenin yanında yer alsalardı; göller kaybolmayacak, nehirler yağlı akmayacak, kuş cennetleri yağmalanmayacak, sahiller tükenmeyecek, deniz kokmayacak, Anadolu’ya özgü bitkiler-hayvanlar kaybolmayacak, Türkiye doğanın ve çevrenin en çok tahrip edildiği, yağmalandığı, çalındığı ülke olmayacaktı.

Ama onlar devletin tüm yetkileriyle donatılmışken, doğanın-çevrenin yanında hiçbir zaman yer almadılar.

Güçlü ve zengin yağmacıların yanında yer aldılar. Doğanın ve çevrenin yok edilmesinde günahları var.

Türkiye bu haldeyse ilk sorumludur valiler-kaymakamlar.

Pekiiii

Ya kaymakamlığın çatısına konarsa kuşlar, ne yapacak kaymakam?

Ben bilirim devlet adamının kafasının karışmış halini.

Kaymakam hala düşünüyordur:

“Ya direklere konarsa kuşlar?..”