Bir seyahat nedeniyle güne erken başlamıştım.

Elimdeki telefona son dakika bildirimleri yağmaya başladı.

İçerik hepsinde aşağı yukarı aynıydı: “Trump emir verdi, İranlı komutan hava saldırısı ile öldürüldü.”

Ölenin Kasım Süleymani olduğunu görünce ilk kurduğum cümle “Trump vites yükseltti, artık bölgede hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” oldu.

Çünkü Süleymani sıradan bir isim değildi.

Hem içeride, hem dışarıda İran’ın en güçlü “operasyonel” ismiydi.

Devrim Muhafızları’na katıldıktan tam 20 yıl sonra, 1999’da İran’da reform yanlısı protestolar molla rejimini tehdit etmeye başladığında, dönemin reformcu Cumhurbaşkanı Hatemi’ye mektup yazıp, “Ya gereğini yap, ya da hükümetin yapmadığını bizler yaparız” sözleriyle darbe tehdidinde bulunacak kadar güçlenmişti.

Dini lider Hamaney’in en güvendiği isim olmakla birlikte, mollaların Devrim Muhafızları üzerinden ülke siyasetini ve ekonomisini de kontrol edebilmesinin teminatıydı.

Kendisi İran’ın ülke dışındaki operasyonlarındaki en büyük kozdu.

Tam 8 yıl süren İran-Irak Savaşı sırasında görevi Irak içindeki Şii ve Kürtleri Irak’ın o dönemki lideri Saddam Hüseyin’e karşı bir araya getirmekti. Adeta savaşın seyrini değiştirenlerden biriydi Süleymani.

Saddam Hüseyin 2003’teki ABD operasyonu ile devrildikten sonra İran’ın en elit askeri gücü olan Kudüs Tugayları’nın başına geçti.

Bir yandan Yemen’deki Şii nüfusu yönetimi ele geçirecek bir güce dönüştürerek Suudi Arabistan’a kafa tutuyor, diğer yandan  IŞİD’in ele geçirdiği Tıkrit gibi Irak kentlerini geri almak üzere Haşdi Şabi milislerini yetiştirip, yönlendiriyordu.

2011’de tümgeneral olan Süleymani’nin yurt dışındaki faaliyetleri bununla da sınırlı değildi. Suriye’de Beşar Esad’ın Rusya’dan sonraki en güçlü destekçisiydi.

Lübnan’daki Hizbullah üzerinden İsrail’i tehdit etmeyi sürdürüyordu. Devrim Muhafızları’nın Suriye topraklarından Golan Tepeleri’ne dayanması Süleymani’nin Esad ile ittifakının en stratejik sonucuydu.

(ABD ve İsrail’in, Putin’e “İran milisleri Golan’a 80 kilometreden fazla yaklaşmasın” ültimatomu vermesi, Suriye iç savaşı boyunca Putin’in geri adım attığı tek olay olmuştu.)

Bütün bu faaliyetleriyle son yıllarda ABD’nin açık hedefi haline geldi ve adeta yeraltına indi. Artık kültleşmiş bir “gölge figür” olmuştu.

Son seyahatimizde İran sokaklarında bizzat tanık olmuştum.

Her yerde, Suriye’de, Irak’ta ölen Devrim Muhafızları mensuplarının ve Kudüs Tugayları Komutanı Süleymani’nin afişleri vardı. İran’da adeta bir halk kahramanıydı. “Süleymani aday olsa İran’ın gelecekteki Cumhurbaşkanı olur” cümlesi herkesten duyabileceğiniz bir cümleydi. Hatta 2015’te sosyal medyada “Süleymani Devlet Başkanı olsun” kampanyası bile başlatılmıştı. Kendisi “bunu İran’ın düşmanları istiyor” diye tepki göstermişti.

İran’ın dini lideri Hamaney, ölümünü öğrenip üç gün yas ilan ettikten sonra Süleymani’yi “İran’ın uluslararası direnişinin yüzü” olarak ilan etti.

İran’dan “intikam” sesleri gelmeye başladı.

Daha önce İsrail’in defalarca öldürme fırsatı yakaladığı, ancak sonuçlarını göze alamadığı için gerçekleştiremediği Süleymani suikastını Trump gerçekleştirmiş oldu. Trump’ın bu emri, El Kaide lideri Usame Bin Ladin’in ya da IŞİD lideri Bağdadi’nin öldürülmesi için verilen emirlerden çok daha ciddi sonuçlar doğuracak.

Yaşadığımız bölge yeni yılda ciddi gerilimlere gebe olacak.

Türkiye’nin büyük resme bakıp, her detayı analiz etmesi, Libya’ya asker göndermek de dahil bütün dış politika konularında kırk kez düşünüp bir kez adım atması gerekebilir.

Unutulmaması gereken tek gerçek, bölgede artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağıdır.