Barolarla ilgili düzenleme TBMM’de görüşülürken AK Parti Grup Başkanvekili Bülent Turan’a “Bu düzenleme  yargının hangi sorununu çözecek, hangi ihtiyaçtan doğdu” diye sormuştum. Lafı dolandırmadan, düzenlemenin Ankara Barosu’nun Diyanet’le ilgili açıklamasından sonra gündeme geldiğine dikkat çekerek, “İtiraf ediyorum, bu düzenleme tepki düzenlemesi” yanıtını vermişti. Bakın göreceksiniz, tepkiyle acele getirilen bu düzenleme uygulandığında çoklu baro sistemine dair eleştiriler haklı çıkacak ve iş işten geçmiş olacak.

“Tepkiyle yasal düzenleme yapma”, baro meselesiyle sınırlı değil. Rahatlıkla “AK Parti’nin son dönemdeki yönetim anlayışının da özeti” diyebiliriz. Zira bu konuda birçok somut örnek var.

Hatırlayın, İstanbul’un fethinin yıl dönümünde Ayasofya’da Fetih Duası okunmuş, Yunanistan başta olmak üzere Ortodoks dünyasından eleştiriler gelince, yanıt olarak “Siz kim oluyorsunuz. Bakın göreceksiniz Ayasofya’yı ibadete açacağız” açıklamaları yapılmıştı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 15 ay önce 180 derece ters görüşler ifade ettiği bir konuda “Ne değişti de şimdi açılmasına karar verildi” sorusu soruluyor. Ben tamamen “Türkiye’nin kararlarına yön vermeye çalışan yabancılara tepki” olarak görüyorum. Önümüzdeki günlerde de büyük ihtimalle sosyal medya düzenlemesi gündeme gelecek. O düzenleme de sosyal medya ortamlarını suiistimal eden densiz küfürbazlara karşı gösterilen bir tepkinin eseri olacak ve sosyal medya sadece densiz küfürbazlara değil, bütün kullanıcılara dar edilecek.

Her türlü yapıcı eleştiriye kulak tıkanarak getirilen tepki düzenlemelerinin sonuçlarını yavaş yavaş görüyoruz.

İşte bir örnek: Ankara Haber Müdürümüz Emin Özgönül’ün dünkü haberinde GATA kapanınca askeri tabip sayısının 2023 kişilik kadroya rağmen 347’ye düştüğü anlatılmıştı. Hatırlarsınız, hükümet GATA’yı kapatmayı kararlaştırdığında aklı başında herkes “Askeri tabiplik müessesini bitirirseniz, cepheye gönderecek tabip bulamazsınız” demişti. Gördüğünüz gibi işi bilenler ve uyarıları, hükümetin acele iş yaptığı, acı bir istatistikle ortaya çıktı. Şimdi hekimler askeri tabip olsun diye ayda 7 bin 700 liralık “teşvik” düzenlemesi yapılıyor.

Muhalefete kaptırılan büyükşehir belediyelerine yönelik “tepki uygulamaları” da bitmek bilmiyor. Borçlanmalarının engellenmesi yetmiyormuş gibi, eski dönemlerden kalma borçlar icra yoluyla tahsil ediliyor. Adana Belediye Başkanı Zeydan Karalar’ın makam odasının haczedilmesinin yankıları sürerken şimdi de İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) metro projesi için bulduğu dövizli kredi haczedildi. Vakıfbank, İBB hesabına transfer edilen krediyi aynı gün bir müteahhidin alacağına karşılık icra dairesine aktardı. Bir müteahhidin alacağı, paranın kullanılacağı metrodan yararlanacak milyonlarca insanın ihtiyacından önde tutuldu. Konunun detaylarını dün telefonla görüştüğüm İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu anlattı:

“Para hesaba yatınca aynı gün dövizi bozarak müteahhit firmanın hesabına aktarıyorlar. Kredinin hesabımıza geldiği bilgisini biz söylemediğimize göre Vakıfbank paylaşmıştır. Bu da suçtur. Ayrıca, birincisi bu tarz tanımlı proje paralarına haciz konulamaz. İcra İflas Kanunu’nun 82. Maddesi’nin birinci fıkrasına göre devlet malları haczedilemez. Bu para metro projesi içindir ve metro devlet malıdır. İkincisi Belediye Kanunu’nun 15. Maddesi’dir. Proje paraları, şartlı bağışlar haczedilemez. Bu üç ihlal nedeniyle de Vakıfbank, icra dairesi yetkilileriyle ilgili suç duyurusunda bulunduk.”

İmamoğlu bu icra uygulamasının ne anlama geldiğini ve bundan sonra ne yapacaklarını da şöyle anlattı:

“Talimatlı bir siyasi müdahale olduğu net. 2016-2019 arasına ait borca karşı yapılmış bir işlem. Arkadaşlarımız bir ödeme takvimi üzerinde uzlaşma görüşmeleri yapıyordu. Artık farklı fırsatlarla yönümüze devam edeceğiz. Kamu bankalarının tutumları, davranışları tümüyle ahlak dışıdır. Yıllardır kamu bankalarıyla çalışırım. Bu kadar dibe çökmüş bir yönetici tavrını hiç görmedim. Telefonumuza çıkamıyor, konuşamıyorlar. Çünkü söyleyecek bir şeyleri yok. Koca koca yöneticiler orada koltuk işgal ediyorlar. Türkiye’nin en itibarlı olması gereken kamu bankası güvensiz bir kuruma dönüşmüş durumda.”

Normal şartlar altında mahkemelerin milyonların metro ihtiyacını, kamu yararını ve kanun maddelerini göz önünde bulundurup İBB lehine karar vermesini bekleyebiliriz. Ancak son mahkeme kararlarına ve “tepkiyle yönetim” anlayışının sonuçlarına baktıkça sonucun böyle olmayacağını öngörebiliyorum.

“Demokratik hukuk devleti” anlayışıyla yönetim yerine “tepkiyle yönetim” anlayışı geçtikçe bu cennet ülkeye de millete de haksızlık ediyorlar.

Yazık, çok yazık!