İstanbul’un fethinin yıl dönümü olan 6 Ekim’den bir gün önce İstanbul’daydım.

Niyetim hem iki konuda fikri takip yapmak, hem kültür ve tarihle dolu bir gün geçirmekti. Öyle de oldu.

İlk durağım İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nın Saraçhane’deki binasıydı.

Londra’da dünyanın en saygın müzayede evlerinden Christie’s’in düzenlediği bir müzayededen satın alınan ve ortaçağ ressamı Bellini’nin imzasını taşıyan Fatih Sultan Mehmet tablosu, fethin yıl dönümünde halkın ziyaretine açılacaktı. Bir gün önce de basın gösterimi vardı.

Söz konusu etkinliğin öncesinde Başkan Ekrem İmamoğlu’nu ziyaret ettim. Özel Kalem Müdürü Kadriye (Kasapoğlu) Hanım’ın odasında beklerken yoğunluk dikkatimi çekti. İmamoğlu’nun odasına biri girip başkası çıkıyordu. İmamoğlu ile sohbetimizin gündemi İstanbul oldu.
Bir önceki ziyaretimde henüz aleyhindeki yapay gündemlerle uğraşmaktan İstanbul’un bütün sorunlarıyla ilgilenme fırsatı bulamamıştı.

Bu kez o yapay gündemleri geride bırakmış, dersini iyi çalışmış bir Başkan vardı karşımda. Metro çalışmalarından, Haliç kıyısında önceki dönemde başlayan ve inşası süren hafif raylı sistemdeki çökmenin önüne geçmek için döşenen 60-70 metre yüksekliğinde iki bin kazıktan, salgın önlemlerinden, yardım kampanyalarından, İstanbul Kent Ormanı’na hafta sonu giden 17 bine yakın araçtan söz ediyordu.

Yakın gelecekte, kendileri için önemli projelerin hepsini birlikte ziyaret etme konusunda sözleştik ve birlikte Fatih Sultan Mehmet tablosunun sergileneceği salona geçtik.

Ertuğrul Özkök, Tayfun Atay, Yavuz Oğhan, Yalçın Bayer, Murat Ağırel, Yazgülü Aldoğan, Özlem Gürses, Nagehan Alçı, Mehmet Ocaktan’ın da aralarında bulunduğu çok sayıda meslektaşım oradaydı.

İmamoğlu, tablonun satın alınma öyküsünü gazetecilere anlatırken, tabloyu satın almış olmaktan duyduğu memnuniyeti saklamıyordu.

Kim ne derse desin, yaklaşık 500 yıl önce Bellini’nin atölyesinde yapılmış bir tablonun İstanbul’a dönüşü, çok kıymetli bir durumdu ve Ankaralı bir gazeteci olarak İstanbul’daki bir günümde o tabloyu inceleme şansı yakalamak benim için önemliydi. Bu vesileyle ben de İmamoğlu ile birlikte o tablonun önünde fotoğraf çektirdim:



İstanbul’daki günümün ikinci durağı, Galata Kulesi’ydi. Biliyorsunuz bir restorasyon çalışması vardı ve bir duvarın hilti denilen beton matkabıyla kırılmasına hepimiz tepki göstermiştik. Hatta konuyla ilgili yazımda eleştirimi dile getirdikten sonra şöyle bir soru yöneltmiştim:

“Kim bilir, gözle görülmeyen yerlerde yapılan restorasyonlarda daha neler var?”

İşte o soruma yanıt bulmak için oradaydım.

Kulenin restorasyonu tamamlanmıştı ve Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy açılışı yapmadan önce kulenin son halini göstermek için bizi davet etmişti.

İlk işimiz o hilti ile yıkılan yere bakmak oldu.

Sonradan dökülmüş betonarme unsurlar kırılmış ve duvarın orijinal hali ortaya çıkarılmıştı. Bakan Ersoy, müteahhit firmaya gerekli uyarıyı yaptıkları o hilti görüntüsünün yanlış, ancak yarattığı olumsuz algının da yapılan işe haksızlık olduğunu söyledi.

Fatih Sultan Mehmet tablosu gibi Galata Kulesi de meslektaşlarımızın ilgisini çekmişti. Ertuğrul Özkök, Fox Haber Genel Yayın Yönetmeni Doğan Şentürk, Akşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Kartoğlu, SÖZCÜ ekibinden Avukat İsmail Yılmaz, bir köşede restorasyon hakkındaki görüşlerimizi paylaşıyorduk. Hepimiz sadeliği beğenmiştik ama Ertuğrul Ağabey, kulenin altındaki teras katını fazla modern bulmuştu.

Bakan Ersoy, bu durumun nedenini açıklarken sorunun 1967’deki restorasyonda kullanılan ve binanın statik unsuruna dönüşen betonarme unsurlardan kaynaklandığına dikkat çekti.

Toplantı sonunda Bakan Ersoy’un danışmanı Tayfun Topal da önayak olunca bizim köşedeki isimlerle şöyle bir “Galata Hatırası” çektirdik.



Sonra da teras katından başlayarak zemine dek merdivenden indik ve her katı tek tek dolaştık. 100 günde iyi iş çıkarılmıştı. Kulenin eski halinden en önemli farkı sadeliğiydi.

Lokanta yerine müze olması, kuleye değer katmıştı.

Kulenin muhalefete geçti diye Büyükşehir Belediyesi’nden alınmasını hâlâ haksız ve hukuksuz buluyorum. Ancak, yapılan restorasyon sonrasında, lokanta halindeki keşmekeşle kıyaslanmayacak kadar iyi hale geldiğini de söylemek isterim.

Bana inanmazsanız, fırsatını bulduğunuzda kendiniz ziyaret edip fikrinizi söyleyin.