7 Aralık 2019 günü yazdığım yazının başlığı “Yeni Türkiye’nin en temel sorunu” idi. Cumhuriyet rejiminin Türkiye’ye kazandırdığı en önemli özelliğin “fırsat eşitliği” ve “sosyal adalet” olduğunu anlatıp, yeni sistemin bir kast ortamı yarattığına dikkat çekmeye çalışmıştım:

İslamköy’den “Çoban Sülü”nün bir gün “Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel” olması, eksik gedik de olsa Cumhuriyet’in yarattığı sosyal adalet ortamının eseriydi.

Ne yazık ki “ideal nesil” yetiştirme arayışıyla şekillendirilen yeni sistemin eğitim anlayışı, en büyük zararı bu kazanımımıza verdi. Artık fırsat eşitsizliği, sosyal adalet yoksunluğu ve nepotizm gibi nedenler, o yolu kapamış görünüyor.

★★★

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener de geçen Cumartesi günü Mersin’de konuşurken bu soruna dikkat çekti. O yazımda anlatmak istediğim fotoğrafı, bir siyasetçi rahatlığıyla daha net bir şekilde ortaya koydu. Nasıl mı?

Aktarayım:

Akşener’den hemen önce, Türkiye hariciyesinin yetiştirdiği en önemli isimlerden biri olan Büyükelçi Namık Tan konuşmuştu. Washington’da, Tel Aviv’de büyükelçilik yapan Tan, hükümetin izlediği dış politikaya dair eleştirileri nedeniyle görev süresinin dolmasına 7 yıl kala 37 yıl çalıştığı bakanlığa veda etmek zorunda kalmıştı. Hataylı olan Tan, doğum yerinin Mardin olmasının nedenini anlatırken “Kaymakam olan babamın görevi nedeniyle Mardin’de doğmuşum” dedi.

Konuşurken Tan’ın bu cümlesini anımsatan Akşener şöyle devam etti:

“Ben de İzmit’in küçük bir köyünde yaşayan, ortaokul mezunu düşük seviyede bir memurun küçük kızı olarak büyüdüm. Ancak, Sayın Büyükelçi bir Kaymakam’ın oğlu olarak hangi imkanlara sahip olmuşsa, ben de düşük seviyeli bir memurun kızı olarak o imkanlara sahip oldum ve üniversitede hocalık yaptım, milletvekili, bakan olabildim. İşte bize bu imkanı veren eğitimde fırsat eşitliği, sosyal adalet, bugün yerini nepotizme, eş dost akraba kayırmacılığına, daha doğrusu bir kast sistemine bıraktı.”

★★★

Mersin’den Ankara’ya dönmek için Adana Havalimanı’na geçtiğimizde Şakirpaşa Havalimanı’nın VIP bölümünde iğne atsanız yere düşmeyecek bir görüntüyle karşılaştık. Saydım, 30’dan fazla koruma vardı. “İçişleri ya da Savunma Bakanı olabilir” diye düşündüm. Görevlilere sordum, “Sayın Tarım ve Orman Bakanı” dediler. Kendisine eski bakanlar Lütfü Elvan ile Jülide Sarıeroğlu da eşlik ediyormuş.

“Tarım Bakanı’nın bu kadar koruma ile gezmesi normal mi” diye sorunca yanıtı o sırada Ankara’ya gelmek için uçak bekleyen eski bakanlardan İYİ Partili Salim Ensarioğlu verdi: “Bizim yanımızda iki koruma olurdu.”

Ben “İyi ki uçakta yer bulabilmişiz” diye takılınca, salondakilerden biri “Bakanlar özel uçakla gidiyor” dedi.

Aprona doğru baktığımda gerçekten de Cumhurbaşkanlığı envanterindeki uçaklardan birini gördüm.

Salim Ensarioğlu, biniş kartını yukarı kaldırarak “Biz böyle tarifeli uçaklara talim ederdik” deyince hepimiz birden gülüştük.

Eski Ulaştırma Bakanlarından Enis Öksüz bir seyahatinde bakanlığın uçağını kullandı diye gazetelerde günlerce “o uçağın parasını ödeyin” çağrıları çıkmıştı.

★★★

Yazımı yazmadan önce konuştuğum AK Parti Milletvekiline bu gözlemlerimi aktardım. “Bugünlerde partide konuşulan sorunların temelinde tam da bu var” dedi ve ekledi:

“Sanki ayrı bir yönetici sınıf varmış gibi davranıyorlar. Bakın bunu yapanların hiçbiri o köyden çıkıp iyi yerlere gelmiş isimler değil. Siyaset kökenli olanlar dışındakiler, bakan çocuğu, zengin işadamı, yönetici bürokrat, yani bir çeşit ‘Beyaz Türk’. Seçimle işbaşına gelmedikleri için kimseye de hesap vermek zorunda değiller. Bu gösterişli, havalı halleri, rahatlıkları bundan.”

Bu tespitler artık vatandaşların tepki cümlelerinde de öne çıkıyor.

Eğer vatandaşlar bu görüntünün faturası “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”ne keserse Akşener’in “İyileştirilmiş, güçlendirilmiş Parlamenter sisteme dönmek isteyenlerin oranı” diyerek açıkladığı yüzde 64, yakında çok daha yüksek bir rakama dönüşebilir.