Tüketiyoruz.

Durmadan tüketiyoruz.

Hem de çılgınca tüketiyoruz.

Adaleti tüketiyoruz, özgürlükleri tüketiyoruz.

Devleti tüketiyoruz, şehirleri tüketiyoruz.

İnsani yanımızı tüketiyoruz, dostlukları tüketiyoruz.

Doğayı, dağları, ırmakları, vahşi hayvanları, balıkları, bitkileri, çiçekleri tüketiyoruz.

Hepsinden daha önemlisi yaşamı tüketiyoruz.

Ne yazık ki doymuyoruz. Hiç doymuyoruz!

Yemeye doymuyoruz, yıkmaya doymuyoruz, öldürmeye doymuyoruz.

Sürekli, tamir etmesini dahi bilmediğimiz şeyleri, özellikle de üzerinde yaşadığımız yer küreyi bozuyoruz.

Alın size güncel bir örnek:

Tarım ve Orman Bakanlığı, Tunceli’nin Aliboğazı, Salördek, Büyükyurt ve Çıralı gibi bölgelerinde 17 dağ keçisinin avlanması için 13 Temmuz’da ihale düzenleyecekmiş. Bir grup insan, 17 dağ keçisini öldürmek, öldürme hazzını yaşayabilmek için en yüksek fiyatı vermek üzere birbirleriyle yarışacakmış.

Tunceli Belediye Başkanı Fatih Maçoğlu duruma tepki göstermiş ve bu ihalenin her şeyden önce insanın vicdanına aykırı olduğuna dikkat çekmiş. Benim de birkaç sorum var:

Doğanın bağrında, doğanın kurallarıyla ve kendi hallerinde, hayatını sürdüren 17 dağ keçisinin size ne zararı var?

Onların hayatını, durduk yerde, hem de sadece birilerine zevk yaşatacak, devlete üç kuruş getirecek diye sonlandırmak insani mi sizce?

Bu hakkı size kim verdi?

Biliyorum, ilk önce vicdanlarını tüketen insanların öldürme ve para hırsının önüne geçmek, bu ihaleyi engellemek imkansız. Sadece şunu söyleyebilirim:

Her şeye kıyıyorsunuz, bari keçilere kıymayın efendiler!

Ağrı Dağı’nın öfkesinden korkun!


Ağrı Belediye Başkanı Savcı Sayan, Belediyeler Birliği Toplantısı’nda Ağrı Dağı’nı turizme açma projesini anlatmış. Ağrı Dağı’nda kayak pistleri ve 4 bin metreye devasa bir Nuh’un Gemisi inşa etmek istiyormuş. Yine Ağrı Dağı’nın eteğini, Türkiye’nin ünlü kafelerinin şube açabileceği bir yer haline getirmek, bütün turistlerin, turizme aşık insanların gelip orada bir çay içmesini, onu da sosyal medyada paylaşmasını hayal ediyormuş. Projede ayrıca konaklama yerleri paintball sahaları, bungalov tipi oteller, Mardin evlerine benzer evler, hobi bahçeleri, ve turizm merkezi varmış. Kulağa ne hoş geliyor değil mi?

Başkan Sayan belli ki iyi niyetli bir şekilde kenti için bir şeyler yapmaya çalışıyor. Ancak, sözünü ettiği proje hayata geçerse hiç şüphem yok Ağrı Dağı’nı betona, plastiğe, asfalta teslim ederiz.

Dağcılıkla, doğa sporlarıyla ilgilenenler, Ağrı Dağı’na gelmek isteyenler çadırları sırtlarında gezer, çaylarını ispirto ocağında yapar, doğayla iç içe yaşamaya çalışırlar. “Ağrı Dağı Efsanesi” isimli eserinde ne demiş büyük yazar Yaşar Kemal?

“Şu insanlar, şu dünyada var oldukça her şeye akıl erdirecekler, kartalın uçuşuna, karıncanın yuvasına, ayın günün doğuşuna, batışına, ölüme, kalıma, her şeye akıl sır erdirecekler. Karanlığa ışığa, her şeye, her şeye akıl erdirecekler, tek insan oğluna güçleri yetmeyecek. Onun sırrına ulaşamayacaklar.”

Büyük ustanın dediği gibi, insan oğluna, projelerine, hırslarına akıl sır ermiyor.

Göreceksiniz, Başkan Sayan bu projeyi kafasına koymuşsa yapacak. Kimsenin gücü yetmeyecek onu engellemeye.

Ağrı Dağı’nın uğruna türküler yakılan öfkesi hariç!

Rilke detayı atlanmasın


Sağlık Bakanı Fahrettin Koca ile Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Avrupa Bölge Direktörü Hans Kluge, önceki gün İstanbul’da “İnsani ve Sağlık Acil Durumlarına Hazırlık DSÖ Ofisi” açtı. Türkiye açısından önemli bir gelişme bu. Toplantıda en çok dikkat çekici şey, Kluge’nin memleketi Almanya dahil Avrupa ülkeleri Türkiye’ye turist göndermemekte direnirken, Kluge’nin, Türkiye’nin turizme açılabilecek ülkelerden biri olduğunu söylemesiydi.

Dilerim, işin uzmanının söylediğini, Avrupalı siyasetçiler de duyar. Turizmcilerimiz Avrupalı turistlerle ilgili güzel haberleri bekliyor.

Bu arada Sağlık Bakanı Koca’nın konuşmasındaki ilginç detay bu çelişkili duruma yanıt gibiydi. Koca önce Alman edebiyatının önemli isimlerinden Rainer Maria Rilke’nin “yalnızlık” şiirinden şu dizeleri Behçet Necatigil çevirisi ile okudu:

“Yalnızlık bir yağmura benzer/Yükselir akşamları denizlerden/Uzak ıssız ovalardan eser/Ağar gider göklere, her zaman göklerdedir/ ve kentin üstüne göklerden düşer.”

Ardından da şunları söyledi:

“Bu yalnızlığı başta hepimiz yaşadık. Bu hastalığın üstesinden gelinmesi yalnızlığın üstesinden gelinmesine bağlı.”

Haksız mı?