Yazımın başlığı, Adıyaman eski Milletvekillerinden AK Partili Adnan Boynukara’nın Perspektif isimli online düşünce platformuna yazdığı yazıdan alınmıştır. Ne zamandır, Türkiye’de devlet yönetimi konusundaki tartışmaları ilgiyle izliyor, yeni sisteme dair yazılanları övgü mü eleştiri mi ayırt etmeden okuyordum. Bir süre daha bu tartışmaları dahil olmadan izlemek niyetindeydim ama iki şey kararımı değiştirdi:

- İlki, salgında “yeni normale” dönme kararındaki “açılacak yerler” listesiydi. Bugünden itibaren binlerce insanın aynı anda girip çıkacağı büyük fabrikalar, AVM’ler, çantacılar, ayakkabı satıcıları, tekstil mağazaları, berber ve kuaför dükkanları açılacak, bir tek 600 milletvekili olan TBMM kapalı kalacak. Üstelik, TBMM’de tedbir almak AVM’lerde, fabrikalarda tedbir almaktan çok daha kolayken. Sanki “yeni normal”de TBMM’nin berber ve kuaförler kadar yeri olmayacak! Sanki vekilin canı can, milletinki değil! Oysa salgın sonrası ekonomik sosyal sorunlara çözüm üretecek, yol haritası çizecek en önemli adres TBMM’ydi.

- İkincisi ise AK Parti’nin sağlık çalışanlarına teşekkür için hazırladığı videoydu.

Televizyon ekranında ilk gördüğümde çok hoşlandım. Suluboya desenleri, müziği, şarkıyı söyleyenlerin sesi etkileyiciydi. Şarkının sözleri de anlamlıydı:

“Biz burada yuvamızda yaşıyorken güvende/ Sen savaşın ortasında/ Koşuyorsun en önde/Nefesimiz kesilirse bir an / Şefkat sende güç sende /Bedenimiz yenilirse bir gün / Sevgi sende umut sende / Bu milletin gücünü her an kalbinde hisset...”

Tam resimlerin ve müziğin güzelliğini hissedip, “helal olsun sağlık emekçilerinin hakkını teslim etmişler” demişken, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın göründüğü ekrana belirdi. Erdoğan’ın fotoğrafı yaklaştıkça sağlık çalışanlarının resimleri uzaklaştı. Bütün sağlık çalışanları Erdoğan’ı izlemeye başladı ve Erdoğan ekranda tek başınayken şarkı şöyle devam etti:



“Canlar önce Allah’a sonra sana emanet...”

Bu finalden sonra şarkının sözlerini yeniden okuyunca, aynı zamanda Erdoğan’a yazıldığını anlamam zor olmadı.

Videodaki mesaj, AK Parti ve Erdoğan’ın yakın çalışma ekibinin son dönemde kullandığı “kurtarıcı lider” söylemiyle bire bir örtüşüyordu. Canlarımız dahi önce Allah’a sonra O’na emanet. İşte bu yüzden devlet yönetiminde daha fazla şeffaflık, adalet, hakkaniyet, özgürlük beklemek, bu konularda Erdoğan’ı eleştirmek sadece Erdoğan’a karşı değil, millete karşı “düşmanca” bir tavırdı!

Bu yaklaşımın devlet yönetimine yansımaları bir çok örnekle açıklanabilir.

Ancak gelin biz AK Partili Boynukara’ya kulak verelim:

“Kurtarıcılık fikriyatının, süreç içinde ‘kendini devletin sahibi görmek’ anlayışına evrilmesini besleyen bazı temel faktörden bahsetmek mümkün; (1) siyasal partilerin demokrasi anlayışı, (2) iktidarda kalma süreleri, (3) dünya siyasetine egemen olan yönetim perspektifinin etkisi, (4) devlet yönetiminin şeffaflığı konusundaki isteksizliği, (5) yapılanlara ilişkin hesap verme taleplerinin güvensizlik olarak kabul edilmesi, (6) demokrasi ve hukuk taleplerinin ülkeyi “bölmeye” yönelik faaliyetler olarak değerlendirilmesi.”

Bir sonraki adımda vatandaşların “makul” ve “gayrimakbul” olarak ayrılmaya başlandığına dikkat çeken Boynukara’ya göre sorunun çözümü için şunlar yapılmalı:

“1. Seçimleri kazanmanın, hükümeti kuran siyasi partiye, “devletin sahibi gibi davranma” hakkını vermediğinin bilinmesi ve bunun ısrarla hatırlatılması.
2.Seçimlerin, sadece ülkeyi kimin ve ne kadarlık bir süreyle yöneteceğini belirlediğinin vurgulanması.
3.Hükümetin görevinin, ülkeye vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkesin haklarına saygılı davranmak olduğunun dile getirilmesi.
4.Hükümetin, yönetim sürecinde uyması gereken yasal mevzuatın olduğu ve bu alanda keyfiliğin kabul edilmediğinin altının çizilmesi.
5.Mevzuat dışı uygulama kabul edilmeyeceği gibi, seçimi kazanmış olmanın, mevzuatı yok sayma yetkisi de vermediğine dikkat çekilmesi.
6.Devletin, hiç kimsenin “babasının çiftliği” olmadığının ısrarla seslendirilmesi.
7.Yönetim süreçlerinin olabildiğince şeffaf ve her aşamada hesap verilebilir olmasına dikkat çekilmesi.
8.Seçilme döneminin/süresinin sınırlandırılması”

Türkiye’nin “sahip”, “kurtarıcı” gibi  sıfatlarla anılan bir “lider kültürü”nden çok demokrasiye, hukuk devletine ve egemenliğimizi temsil eden TBMM’ye ve devlet yönetiminde bunları önceleyen liderlere ihtiyacı var. Ülkenin geleceği için artık AK Parti’nin içinden de gelmeye başlayan bu makul seslere kulak vermeli.

Çünkü bu ülke ve gelecek hepimizin!